SİYASAL İSLAMIN KISKACINDAKİ TÜRK YARGISI

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Adalet Mülkün Temeledir kuralı bir ülkenin çağdaşlık ölçütüdür.
Bu ilke ülkelerin hukuk devleti olma kıstasıdır.
Buradaki mülk kavramı devlettir.
Devlet erki; yasama, yürütme ve yargı’dan oluşur.
Anayasanın 7. maddesine göre; “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez.”
Anayasa böyle diyor ama bu yetki artık başbakana devredilmiştir. İktidar partisinin Millet Vekilleri başbakan kumandasında kaldır parmak-indir parmak konumundadır.
Muhalefetin yasa önerileri kesinlikle AKP milletvekillerince ret oylarıyla reddedilmektedir.
Hatta AKP’nin verdiği yasa önerisine CHP evet oyu verince AKP milletvekilleri kendi önerilerine ret oyu vererek siyasette kişilik sınavında sınıfta kalmayı başarmışlardır.
Yürütme: Yürütmenin görevi yasama organınca yazılmış ve yargı düzenince yorumlanmış yasaları uygulamaktır.
Ama Türkiye’de başbakan her konuşmasında Benim Bakanım, Benim Valim diyerek kendisini ülkenin sahibi saymakta ve ülke yönetimini yasalarla değil aklına estiği gibi yönetmeyi sürdürmektedir. Yürütme tek adamın emrine verilmiştir.
Yargı, egemenlik veya devlet adına hukuku yorumlayan ve ona başvuran mahkemelerden oluşur.
Yargı aynı zamanda uyuşmazlıkların çözümünü sağlar.
Yargı ”Yasalar önünde herkes eşittir.” ilkesini sağlama almakla yükümlüdür.
Anayasamızın 9. Maddesinde ” Yargı yetkisi Türk Ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.”Yazılıdır.
Anayasa’ya göre devletin hukuki tasarruflarının tamamı yargı denetimine bağlı kılınmıştır. Mahkemelerin yargı yetkisi tamamıyla bağımsız olup faaliyetlerinde ne Cumhurbaşkanı ne Bakanlar Kurulu ve ne de Türkiye Büyük Millet Meclisinden talimat almaz.
Çünkü yargı bağımsızdır.
Ama AKP iktidarında özellikle Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra hızla siyasal İslam’ın ve Cemaat militanlarının devletin her birimini ele geçirmeleri ile hızlandırılmıştır.
Yargıyı iktidarın kontrolüne almak için 12 Eylül darbe anayasasını demokratikleştirme söylemiyle başlattıkları çalışmaların Batı ayağını; eski Marksist, sosyalist, solcu dönmelerin oluşturduğu koro ile ikna ederek önemli bir engeli aştı.
12 Eylül Rejiminin Devlet Güvenlik Mahkemelerinin devamı olan Özel Yetkili Mahkemelere Adalet Bakanlığınca atanan Cemaat müridi savcı ve yargıçlarca önce muhalif gazeteciler emekli subaylar, daha sonra muvazzaf generaller, bilim adamları gece yarısı baskınlarla tutuklandılar.
Daha sonra bilim adamları, emekli subaylar, giderek muvazzaf subaylar, generaller, muhbir gazeteci Mehmet Baransu’nun çuval içinde getirdiği kaynağı belirsiz düzmece raporlarla. Şamil Tayyar, çift kimlikli cemaatçi Taha Kıvanç, sağ iktidarların kıdemli silahşoru Nazlı Ilıcak’ın jurnalleri ile insanlık ayıbı bir cadı avı başlatılmıştı.
Bu aydın ve yurtsever kıyımının savcılığını ABD’nin yenidünya düzeni projesinde (BOP) eşbaşkan olarak atanan başbakan, görevini en iyi şekilde yapmak için, özel yetkili mahkemelerin de savcısı olduğunu ilan etti.
Çevreci yeşillerin Pinokyo kopyacısı Cem Özdemir’le, değişmez Türkiye muhalifi Claudia Roth ve sosyal demokratların yanlış tercihi Gerhard Schröder desteğiyle AKP, AB’yi saflarına aldı.
Bu siyasiler Türkiye’de AKP’nin İleri Demokrasi orta oyununda gönüllü figüranlık rolünü yüklendiler.
Belki birçoğumuza ters gelecek ama Merkel’i kandıramadılar.
Sonradan Claudia RothTürkiye’de AKP’nin ileri demokrasi gazını tadınca soluğu Almanya’da almak zorunda kaldı.
Gerhard Schöder ise en karlısı çıktı. Başbakanlıktan sonra Gaz firmasının bol maaşlı elemanı olarak Türkiye’ye en pahalı Rus doğal gazını satma görevini Erdoğan’ın kankası olarak sürdürmektedir.
Ama Anayasa Referandumunda ”’yetmez ama evet”pompalamalarına rağmen Türkiye ileri demokrasiye ulaşması şöyle dursun daha gerici, yargıyı siyasal İslam’ın ve cemaat müridi olarak yetiştirilmiş savcı ve hâkimlerce ele geçirmişlerdir.
HSYK, AKP yanlısı Cumhuriyet ve Laiklik karşıtı bürokratlar hülle oyunlarıyla ele geçirildi.
Cemaatçiler için ”Bunlar eşeği aday gösterseler onu seçerim” diyen yargıç kılığındaki müritlerin oylarıyla Yargıtay, Danıştay siyasal İslam ve cemaatin ellerine geçti.
Türkiye’de cüzdan ile vicdan arasında sıkışan hâkim gitti yerlerine; AKP ile Fetullah arasında sıkışan hâkimler oluştu.
MİT müsteşarından başbakanı derdest etme darbesi başbakanın bir gecede çıkarttığı gecekondu yasası ile önlendi.
Son Danıştay Başkanlığı seçimlerinde AKP ile cemaat savaşını AKP kazanarak cemaate ikinci yenilgisini aldı.
Şimdi yasamanın, yürütmenin ve yargının tek hâkimi başbakan oldu.
Her muhalif eylemde Anayasaya rağmen başbakan;
”Yargıya talimat verdim”diyecek kadar kendini muktedir sayan başbakanın talimatını alan savcılar pala ile kadınlara saldıranları, sopayla gençleri öldüren yandaşları, kasıtlı olarak bir genci öldüren polisi evlerine göndermekteler.
Diğer yanda Anayasal gösteri hakkını kullanan geçleri gece yarıları hükümete darbe yalanıyla tutuklayıp, işkenceden geçirenleri, gözaltına aldıkları kadınlara cinsel tacizde bulunan polisleri kutsayan bir başbakan gün geçtikçe artan kinle iftar yemeklerinde bile muhalifleri, gençleri, sanatçıları hedef göstermektedir.
Komşusunu ihbar etmesini öneren bir başbakanı hangi yargı engellemeye cesaret edebilir?
Türkiye, laiklik karşıtı eylemlerin odağındaki AKP ve cemaatler kıskacında ilkel bir kabile düzenine götürülmektedir.
Cumhuriyeti korumakla görevli sandığımız cumhuriyet savcıları ve yargıçları cübbelerinin altına giydikleri siyasal İslam ve cemaat gömlekleri ile ortaya çıkmanın provasını yapmaktadırlar…

Tehlikenin farkına ne zaman varacağız?

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.