SILA YOLU 2016 (lll)

ABONE OL
18:10 - 01/10/2020 18:10
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

SILA YOLU 2016 (lll)

-Haklı olmak küfretmeyi meşrulaştırmaz –

Bir ülkede silahlı kuvvetler mensuplarının silah zoru ile ülke yönetimine el koymasına askerî darbe denir. Hedefi iktidarı ele geçirmektir. Bunun için atılması gereken ilk adım lideri devirmektir.  Radyo, TV gibi iletişim kanallarının bir yerden idare edilmesidir. Hükûmet daireleri üzerinde otorite kurulmasıdır. Elektrik santralleri gibi temel altyapı tesislerinin kontrol altına alınmasıdır. Darbe sonrasında cunta ile birlikte çalışacak bir meclisin oluşturulmasıdır. 15 Temmuz darbe girişiminde bunlar olmadı. Veya başarılamadı.

Türkiye 1950 yılında çok partili hayata geçiş yapmıştır. Bu tarihten sonra neredeyse her on yılda bir askeri müdahalelere maruz kalmıştır. İlki 27 Mayıs 1960’ta olmak üzere; 12 Mart 1971’de (muhtıra), 12 Eylül 1980’de askeri darbe, 28 Şubat 1997’de (postmodern darbe) arka arkaya gelmiştir. 15 Temmuz 2016’da rutinin dışına çıkan yeni bir kalkışma yaşandı. Ne idüğü belirsiz bir kalkışma bu. Darbe desek darbe değil, işgal desek işgal değil. 

Ancak bu kalkışmanın rengi başka. Yeşil, Fetö soslu. Humeyni’nin Fransa’dan uçakla İran’a getirilmesi ve hemen sonrasında rejim değişikliğine gidilmesi taklit edilmek istenmiş gibi. Darbecilerin profillerinden anladığımız bu. Darbenin Pensilvanya merkezli olması yapılan işin işgal girişimi olduğu iddialarını güçlendiriyor. Darbecilerin profilinin Müslüman olması onların hain olmamalarını gerektirmiyor. Başka devletlerle iş tutanlar, onlar namına çalışanlar başka bir sıfatı hak etmezler.  

 

40 seneden beri kadro elemanı yetiştirilmiş. Devletin en önemli kurumlarında bilerek veya bilmeyerek bu kadrolar istihdam edilmiş. Zeki ve ehliyetli insanlardan kurulmuş bu kadro. 40 yıl boyunca kendilerini gizlemeyi bilmişler. Hanımlar başlarını açmış, namazlar ima ile kılınmış, gerekirse içkili sofralarda yer alınmış ve gerektiğinde içki de içilmiş. 
Sızıntı-Leak(!) yapılmış. 

Devlet bu sürede boş durmamış. Onları adım adım takip etmiş. Kendisine yük olmaya başlayan ağırlıklarından kurtulmak isteyen devlet önce, Fethullah Gülen’in 40 yıl emek verdiği bu kadro elemanlarıyla Ergenekon adını verdiği Kemalist örgütten kurtulmuş. Fethullahçı kadro bu operasyonları yaparken kendilerine alan açıldığını sanmış olmalılar ki, canla başla çalışmışlar.  Başarılı da olmuşlar. Sıranın kendilerine geleceğini tahmin edince de; darbe girişimiyle hedeflerine ulaşmak için düğmeye basmışlar.

 

Devletin onların düğmeye basmasına müsaade etmiş olması ihtimal dışı değil. Yani devlet onlara darbe yapmaları için müsaade etmiş, tedbirini de almış ve pusuya çekilmiş. Sonunda da gerekeni yapmış. Ellerini ayaklarını bağlamış onların. 
Açıklamalardan anladığımıza göre, darbe planlanan saatte ve günde yapılamamış. Deşifre olmuşlar. Alacakaranlıkta düğmeye basınca kendi aralarında koordinasyon sağlanamamış. Bu arada Cumhurbaşkanı halkı sokağa davet etmiş. Halk sokağa dökülmüş ve tankların altına atmışlar kendilerini, vatan savunmasında canlarını hiçe saymışlar. Çanakkale’de, Trablus’ta, Kurtuluş Savaşı’nda ve Balkanlar’da olduğu gibi. 
3.000 yıllık devlet geleneği olan devletten beklenen de budur. Ahmet Âmiş Efendi’nin dediği gibi: “Olan olmuştur; olacak olan da olmuştur.”

Darbe girişiminden önce devlet ilk adımını attı ve İsrail ile arayı düzeltti. İkinci adımı 9 Ağustos’ta Rusya ile masaya oturarak atacak. Büyük ihtimalle üçüncü adım Esed ile masaya oturularak atılacak. Arzumuz dördüncü adımın Ayasofya’nın ibadete açılması olmalıdır. Belli mi olur beşinci adım Topkapı Sarayı’nın sembolik olarak payitaht olması için atılabilir. Taş düştüğü yerden kalkarmış…

Ancak bu arada, itidali elden bırakmamak gerekir. İnsanlar aşağılanmamalı, insanları aşağılayan resimler, karikatürler yapılmamalı, makaleler yazılmamalıdır. Küfürlü sözler söylenmemeli, “it, köpek” gibi basit laflarla kahramanlık yapılmamalıdır. Makama ve mevkiye güvenerek yapılan bu şekildeki basit kahramanlıklar halkı ayrıştırır. Birbirine düşürür. Birliğe en çok ihtiyacımızın olduğu bu zamanda, yönetim sorumluluğunu omuzlarında taşıyanların daha hassas olmaları gerekir. Suçlular varsa cezasını çekmelidir, ancak diğer insanlar zan altında yaşamaya mahkûm edilmemelidir. 

Devam edecek…

       

Rüştü Kam
 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.