SILA-İ RAHİM BİR YIL SONRA HUZURDAYDIK/ DENİZLİ(II) 

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Buldan/Belediye

Oğlum Hureyre, Kızım Dilruba ve yeğenim Ahmet Şevket ile asker arkadaşım Ali Tural’ı ziyaret etmek ve Buldan’ı tanımak için düştük yollara. Buldan Denizli’nin en gelişmiş ilçelerinden birisi. Nüfusu yaklaşık 27.000 civarında (2015). Tekstili ile nam salmış. Buldan’ın ismi ile tanınan, bilinen Buldan Bezi meşhurdur. O kadar ki; ‘Ertuğrul Gazi’nin içliği, Barbaros’un şalı, Padişah Genç Osman’ın gömleği’ Buldan’ da dokunmuş. Buldan M.Ö. 2000 yıllarına tarihlenir.

Buldan’dayız, ahşap bir bina var Dokumacılar Sokağı’nda, eski hükümet konağıymış. Belediye tarafından restore edilerek belediyenin kültürel faaliyetleri bu konağa taşınmış. Belediye başkanının da orada makamı varmış. Güzel bir şekilde dizayn edilmiş. Özellikle bu konuda duyarlı davranan Belediye başkanını kutluyorum. Tarihi konaklar yıkılarak-yakılarak, sıvanarak yerine gökdelenler dikilirken, Başkan Mustafa Şevik bu konağa can suyu olmuş.

Ancak sayın başkana (Mustafa Şevik) gözlemlediğim bazı yanlışları da söylemeden geçemeyeceğim. Eleştirel bir yaklaşım gibi olacak ama umarım öyle anlaşılmaz. Hükümet konağı aslına uygun olarak restore edilmiş, fevkalade güzel de olmuş. Veysel Bey ve orada hizmet veren görevliler de çok nazikler; ancak Sayın Başkan, o tarihi konağa o modern mutfak yakışmamış. Sırıtıyor. Teklifim, konağın tarihi dokusuna uygun bir mutfak yaptırılmasıdır. O zaman konak kendine gelecektir. Misafirlerine kendisini daha iyi ifade edebilecektir.

Bahçeye sığıntı gibi yerleştirilen Merkez Efendi büstü de Merkez Efendi’yi sanki küçültmüş. Oraya Merkez Efendi’nin yaşadığı o günkü konumuna uygun bir büst gerekiyor. Hakkında yazılan o kısa bilgiler de doyurucu değil. Buldan, Merkez Efendi gibi ünlü bir şahsiyeti bünyesinden çıkarmış ve Kanuni Sultan Süleyman onu Osmanlı Sarayına başhekim yapmış. Yaptığı Mesir Macunu’yla da yıllardan beri isminden söz ettiren bir şahsiyet olmuş. Dünya durdukça da isminden bahsettirecek, unutulmayacak olan bir şahsiyet olarak kalacaktır.

Sayın başkan bu konuda da bir adım atılırsa inanın Merkez Efendi memnun olacaktır. Bakarsınız o zaman bir macun da Veysel bey gibi görevliler için yapar…

Tanıtım broşürü istedim Veysel Bey’den “yok” dedi. Seneye bir daha gelirsem o zamana kadar hazırlatabileceğini söyledi. İçinde biraz ironi de olsa broşürün hazırlatılacak olması hoşuma gitti. Sayın Başkan ironi de olsa Veysel beyin vaadini gerçek yapabilirseniz anlamlı bir iş yapmış olursunuz.

Buldan’ı tüm değerleriyle tanıtacak bir broşür hazırlatmak o kadar da zor olmasa gerektir.  Buldan halkı zamanında Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ni yaptırırken nasıl fedakarlıkta bulundularsa yine de aynı fedakarlığı yapacaklardır.

Buldan Evleri Safranbolu’daki evler kadar çok olmasalar ve güzel bir şekilde, anlamlı bir şekilde restore edilmeseler de; Buldan evleri denilince kafalarda bir fotoğraf oluşturacak kadar emek verilerek yapılmış. Yokuş yukarı sağlı sollu oluşu da ayrı bir estetik hava vermiş evlere.

Sayın başkan, bu evler arasındaki yolun trafiğe kapatılması gerekiyor. İnanın fotoğraf bile çekemedik. Araçlar hızla yokuş aşağı üzerimize geliyor. Bir de klakson çalarak “Çekilsene be kardeşim!” der gibi tafra yapıyorlar. O evlerin kıymetini de bilmiyorlar. Ben 3.000 km. uzaktan, Berlin’den çocuklarımla birlikte Buldan’a gelmişim, Buldan’ı, Buldan Bezi’ni ve Buldan Evleri’ni çocuklarıma tanıtayım da düşünce dünyalarında ülkemiz hakkında iyi intibalar oluşturayım diye mücadele veriyorum; adam, “Çekilsene be kardeşim!” der gibi üzerime aracını sürüyor.

Evlerin boyası da çok cırtlak. Belediye Konağı’nda tanıştığım bir şahsa, “Bu rengi bulmak için çok mu aradı acaba belediye?” diye sordum. O da bana evlerin rengini savundu. “Oksit sarı ve çivit mavi, eski Türklerin çok sevdikleri renklerdir” dedi. Türkler bu kadar zevksiz olamaz…” dedim içimden… Kahverengi beyaz veya kırmızı beyaz gibi olsaydı belki de göze daha da hoş görünürdü.

Safranbolu evlerini yakından tanımış ve hakkında yazılar yazmış birisi olarak beyefendinin söylediği beni tatmin etmedi. Sayın başkan bu renklerin de tekrar gözden geçirilmesinde fayda vardır derim.

Tabiki evlerin içi de boştu. O evlerin içine Buldan Bezi’nden yapılmış ürünler konularak satışa arz edilebilir. Böylelikle o sokak canlanır.

Eski Buldan Evlerinden ayrıldık. Sordum esnafa, “el tezgahlarıyla dokuma yapan ve ürünlerini halka arzeden bir yer var mıdır?” diye. Tarif ettiler. “Hemen şurada, köşeyi dönün işte oradaki binadır…” Tarife uyduk ama, nedense aynı yeri birkaç kişiye daha sormak durumunda kaldık.

Buldan evlerini de aynı şekilde sorarak bulmuştuk. Bu yol buldan evlerine gider yazılı bir levha yoktu veya vardı da biz göremedik.

İçeriye girmeden dışarıdan, yoldan selam verdik tezgâhının başındaki ak saçlı ustaya;

– Selamünaleyküm,

– Aleykümselam.

Bizler Berlin’den geliyoruz. “Müsaade ederseniz, fotoğraflarınızı çekmek ve birkaç soru sormak istiyoruz” dedim. O belediye binasında soru sorduğum beyefendi de hanımıyla birlikte oradaydı.

Hay hay dediler. Yer gösterdiler. İkramda bulundular. Fotoğraflar çekildi sorulacaklar soruldu.

Dertliydiler, sanki içlerini döktüler bize. 24 yıldır el tezgahlarında dokuduğu ürünleri halka arzeden Ali Erensoy 2 sene önce ustasını kaybetmiş. Çamur Şevket adıyla marufmuş usta. Hayırla yad etti Ali Erensoy eski ustasını. İnsanın arkasından hayırla yad edilmesi ne kadar da güzel.

1960 senesinden beri tezgâhının başından ayrılmayan yeni usta, Ahmet Yazıcıoğlu. El tezgahıyla dokumaya devam ediyor. İki sene olmuş birlikte çalışmaya başlayalı Erensoy’la. Hâlâ ipek şal dokuyor. Tasarımını da kendisi yapıyormuş. Bana renklerini kendisinin seçtiği 2 şalı tavsiye etti. Ali Erensoy’un anlattığına göre, koca Buldan’da el tezgâhının başında geleneği devam ettiren üç kişi kalmış. 10 seneye kadar el tezgâhlarının tamamen kalkacağından endişeli Ali Erensoy. En büyük sıkıntıları mesleği devam ettirecek çırak bulamamakmış. Gelmişken o el tezgahlarında dokunmuş ürünlerden alarak vedalaştık, Ali Erensoy ve usta Yazıcıoğlu’yla.

Gün bitti ve ben hâlâ asker arkadaşım Ali Tural ile kucaklaşamadım. Ali ile Erzincan’da birlikte askerlik yaptık. 4 ay beraberdik. Asker arkadaşlığı ve askerlik hatıraları unutulmaz derler ya, doğrudur. Ali gerçek bir beyefendidir, kalp kırmaz, yüzü hep gülerdi. Hâlâ da öyle. Ancak saçları beyazlamış Ali’nin. Orada yeğeni Emre ile de tanıştık. İstanbul’da Osmanlı Arşivi’nde çalışıyormuş. O da Felsefe tahsili yapmış. Oğlum Hureyre ile kaynaştılar ama vakit çok cimri davrandı.

Çayını içtik Ali’nin biraz da hasret giderdik. Koronadan dolayı sarılamadık birbirimize, sağ elimizi kalbimizin üstüne koyarak hafifçe başımızı eğdik ve tekrar görüşmek üzere der gibi vedalaştık Ali’yle…

Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.