SILA-İ RAHİM BİR YIL SONRA HUZURDAYDIK/ DENİZLİ(II) 

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

-HIERAPOLIS- PAMUKKALE, LAODKEA, AFRODİSİAS, EFES, İZMİR-

Sabah güneşi ışıyınca canlanıyor nebatât ve cemadât. Şehrin gürültüsü, düzensizliği bir başka güzel. Yaya kaldırımlarına ağaçlar dikilmiş. Bir kısmı kaldırımın en arkasına bir kısmı en ucuna bazen de kaldırımın ortasına. Budanmadığı için yerlere kadar inmiş dalları. Yayalar kaldırım yerine sokağı kullanıyorlar. Sorumsuz sorumluların belediye koltuğuna oturtulduğu bir merkez ilçe burası. Denizli’nin Pamukkale ilçesi.

40-45 derece sıcaklıkta çöp bidonlarının kapakları açık duruyor, çöplerini bidona atan geçip gidiyor kapatmayı bile denemeden, çünkü kapakları kapatmak ayrı bir güç istiyor. Etrafa saçılan koku kimseyi rahatsız etmiyor, o sıcakta bidonun içinde üreyen mikroplar işin cabası.

Sabah ve akşam saatlerinde el ele tutuşarak yürüyüş yapan sevgililer var o sokaklarda, bulvarlarda. Araçlar kendileri için ayrılan yolda seyretmekte güçlük çekiyorlar, basıyorlar klaksona. Kaldırımları kullanamadıkları için yolda yürüyüş yapan o insanlar, hafif çekilir gibi yapıp yine devam ediyorlar yollarında yürümeye.

Böylesine bir karmaşada sanırsın kaos meyana gelecek, yayalar çıldıracak, araç sürücüleri alıp levyelerini inecekler yola ama bunlar olmuyor, bazen sinirlenen bağıran çağıran insanlar oluyor elbet, “Ulan öküz önüne baksana!” inmiyorlar araçlarından, el kol hareketi yaparak basıp geçiyorlar. Aslında onlar da karmaşanın bir parçası. Karmaşanın bile bir düzeni var o şehirde.

Düzen böyle kurulmuş. Düzensizlik düzen olmuş. Günlük yaşam bu şekilde akıp gidiyor kendi halinde. Ancak herkes mutlu. Gerçekten mutlular mı yoksa mutlu gibi mi görünüyorlar, orasını kestirmek zor. Kim bu düzensizliğe çomak sokarsa ve yaptığı işin arkasında durursa- ısrarcı olursa, düzeni bozan kişi olarak hakarete uğrayabiliyor ”sana ne lan!”. Ancak bir zaman sonra o da düzenin bir parçası olabiliyor.

İşte burası benim memleketim. Dağıyla-ovasıyla, yoluyla- yolağıyla, taşıyla- toprağıyla benim memleketim.

Bir zamanlar nice medeniyetlerin kurulmasına öncülük etmiş güzel insanların memleketi. Türkiye. Bu güzel ülke nasıl oldu da bu hale geldi. 100 sene gibi kısa bir sürede nasıl oldu 1000 yıllık medeniyet böylesine yerlerde sürünür oldu. Hem de yüzüstü sürünüyor, görüyoruz ve şahit oluyoruz, içimiz cız ediyor, acıyor.

Çocuklarımla ve kız kardeşimin kızı Müberra, damadı Ali ve yeğenlerimle birlikte, Denizli ve civar illerde kurulan bazı medeniyetlerden geri kalanları görmek ve ibret almak için düştük yollara. Buldan’dan başladık tarih içinde yürümeye. Önce gideceğimiz yerlerle ilgili bilgileri bildiğim kadarıyla anlatıyorum, mekâna vardığımızda da oradaki yazılı olan bilgilerle zenginleştiriyoruz bilgilerimizi ve üzerine yorumlar yapıyoruz. Laodikya, Hierapolis/Pamukkale, Afrodisias, Efes, Ayasuluk, Şirince ve İzmir Agora derken 7 günlük bir gezi turunu tamamlamış olduk.

Çocuklarıma ve onlara Türkiye’de kurulan ve çeşitli nedenlerle zaman içinde yıkılan ve toprağın altında kalan, günümüzde ise arkeolojik kazılarla gün yüzüne çıkarılan kalıntıları tanıttım. Anadolu’daki kültür zenginlikleriyle tanıştırdım onları.

Yeğenlerimin anlattıklarından anladığım kadarıyla Türkiye bu konuda fazla duyarlı değil. Okul öğrencileri gruplar halinde ve bir rehber eşliğinde bu yerlere götürülmüyorlarmış, götürüldükleri zamanlarda gezi disiplini içinde gezilmiyormuş oralar, öğrenciler kendi hallerine bırakılıyorlarmış.

 

Çoğu yetkililer; olup bitenlerden haberdar değiller. Ellerindeki imkanlar onları şımartmış. Halkla beraber, halk ile iç içe olanları pek az. Kendi değerlerine bile yabancılar demek fazla abartılı olmaz. Belediye başkanlarının bazıları hizmette sınır tanımamış, yapılması gerekenleri yapmak için azami gayret göstermiş ve yapmış da. Kendi değerlerine sahip çıkarak bunu yapmış. Bu arada birilerinin kuyruğuna basmış olmalı ki; ikinci dönem o koltuğa oturamamış. O kadar hizmete rağmen bütçesi fazla verdiği halde o koltuğa oturamamış, seçilememiş belediye başkanlığına. O kadar ki; kendi parti yönetimi bile o insanın aleyhine çalışmış, hatta o ilçede karşı partiyi desteklemeleri kendi seçmenlerine tembih bile edilmiş. Gerekçe; “yüzü gülmüyormuş”.

 

İdealiniz varsa, hizmet yapıyorsanız, doğruları haykırıyorsanız mutlaka birilerini rahatsız ediyorsunuz demektir. Başarıya giden yol dikenlidir. Bazen olur ayağınıza batan dikenlere dayanamaz hale gelir pes edersiniz. Bazen olur ayağınızdan kanlar fışkıra fışkıra yolunuza devam edersiniz. Ayağına bastığınız insanlar yanınızdaki insanlarsa çok acı çekersiniz. Bedel ödersiniz, hem maddi hem de manevi bedel ödersiniz. Onurlu insanlar yalakalık yapmaktansa bedel ödemeye razıdırlar.

 

Çok sevdiğim başka bir arkadaşım, 7 sene aynı okulda 4 sene de aynı sınıfta okuduğum bir arkadaşım var, iki üniversite mezunu. İş adamı. Siyasette şansını denemiş, işini-aşını bırakarak sırf Allah rızası için koşturmuş.

Sonuç; sonuç, hayatında o partiye oy vermemiş, o partiden aday olduktan sonra o partiye oy vermeye başlayanların önüne geçememiş. Aferin almış, ama siyasette yol alamamış. İşini de kaybetmiş. Şimdilerde tekrar toparlanmaya başlamış. Dertli ve yüreği yanık. Kaybettiği o kadar şeye rağmen gülebiliyor. “Bizim beklentimiz dünyada değildir, ahirettedir” diyor ve aynı hızla hem işine hem de davasına hizmet etmeye devam ediyor. Allah dava erlerine zeval vermesin. Âmin.

 

Oturup sohbet ettiğim başka arkadaşlarım da oldu. Türkiye’yi, Türkiye’de olup-bitenleri, eğitimi siyaseti, yönetimi, yönetim biçimini konuştuk. Avrupa’yı, Avrupalıyı eleştiriyorlar. Eleştirmek elbette herkesin hakkıdır. Haklıysanız bu eleştiriler mâkes de bulur. Haklı olmak için konuşmaktan başka iş yapıyor olmak gerekir. Avrupalıyı eleştirenler çok fazla. Ama Avrupalıyı niçin eleştirdiklerinin farkında olanlar çok az. Avrupalının gözü niçin Türkiye’dedir bunu bilmiyorlar. Bildik birkaç slogan cümle kuruyorlar hepsi o kadar. Şımarıklığın verdiği sahte gururla kuruyorlar bu cümleleri.

 

Anadolu’da kurulmuş kadim medeniyetlerden haberleri yok, bazı arkadaşlar o medeniyet kalıntılarına “taş” diyebiliyor. O taşları görmek için zaman harcayamam diyenler de var. Oysa Antik kentler Avrupalının amacını öğrenmeye yarayan en iyi öğretmendir. Allah “gezin görün ibret alın” diye boşuna mı buyurmuş.

 

“Onlara, yeryüzünde gezin de, İslâm’a planlı cephe alarak, Müslümanlığı, Müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsilerin, suçluların, günahkârların âkıbeti nasıl oldu, ibret nazarıyla bir bakın, inceleyin.” de. (Neml 69-Ahmet Tekin Meali)

“Yeryüzünde gezin, dolaşın. Öncekilerin boylarınca, günaha, isyana, küfre batmış milletlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna ibret nazarıyla bir bakın, inceleyin. Onların çoğu, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşan gizli şirki yaşayan, başka otoriteler kabul eden müşriklerdi.”(Rum 42-Ahmet Tekin Meali)

 

Bu ayetleri anlamak için o taşları yerinde görmek gerekir. Okullarımızda o taşları oraya yerleştiren insanların kurdukları medeniyetin öğretilmesi gerekir. İbret böyle alınır. İşte o zaman Avrupalının Türkiye üzerindeki emellerini ancak öğrenmiş oluruz.

 

İşte o zaman, emperyalist güçlerin Suriye’de yoğunlaşması, Irak’ın işgali, 50 yıldan beri bir türlü bitirilemeyen PKK terör örgütü ve Türkiye’nin kılcal damarlarına kadar sızabilen Fetö terör örgütü ve amaçları Türk insanına tam olarak anlatılabilir.

 

Evet, bu konuda konferanslar, seminerler, sempozyumlar düzenlenmelidir, bu konularla ilgili hutbeler-vaazlar verilmelidir. Böylece 7’den 70’e her bir Türk vatandaşının emperyalist güçler ve amaçları hakkında görüş birliği içinde olmaları sağlanmalıdır. Söz konusu olan vatandır.

Sadece haber programları ve birkaç filmle bu konuların öneminin halka anlatılması mümkün değildir.

 

Taşına toprağına kurban olduğum güzel ülkemin düşmanı elbette çoktur. Dışarıdakiler ve içerideki uzantıları 200 yıldan beri ha bire çekiştiriyorlar elinden ayağından bu güzel ülkemin. Sahip çıkılırsa, arş ı âlâya çıkan feryadına kulak verilirse ancak o zaman dimdik ayakta kalabilecektir bu ülke. Dış güçlerin ve içerideki uzantılarının kendilerini açık ettikleri bu günlerde uyanık olmak gerekir. Birlik ve beraberlik içinde olmanın tam zamanıdır. Sorumsuz sorumluların yaptığı talihsizlikler ülkemin kaderi olmamalıdır.

 

Not: Gittiğimiz Antik Kentlerde, yeterli bilgilendirme yazıları yok. Broşür yok. Rehber yok. İlgi yok. Görevliye soruyoruz burası hakkında bilgi verebilir misin? diye, ben bilmem diyor.

 

Bitti

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.