SIFIRLAMAK

ABONE OL
18:45 - 01/10/2020 18:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından özellikle başbakan kendini yitirmiş, ne dediğini, ne söylediğini bilmez bir halde meydanlarda dolaşmaktadır. Bir zamanlar sıkı fıkı ve el ele olduğu Fethullah Gülen cemaati ile arası açıldığından beri, hergün yeni bir ses kaydı hayatımıza girmektedir.

17 Aralık günü Bilal oğlanı uykudan uyandırıp, telefonda “paraları sıfırla” diyen başbakan, aslında ülkemizin itibarını sıfırlamaktadır. Başbakana karşı, duyarlı vatandaşlar “hırsız var” yazılı pankart ve söylemlerle tepkilerini göstermektedirler. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kongresinde Aziz Yıldırım’ın seçilmemesi için gayret gösteren, Adalet Bakanına talimat verip, mahkemeyi ayarlayarak, Aydın Doğan’ın mahkum olmasını isteyen, Danıştay’a atanacakları belirleyen, Koç grubunun kazandığı ihaleyi iptal ettirerek, kendi adamının kazanmasını sağlayan, gazete patronunu arayarak ağır sözler söyleyen, başbakanlıkta Yasin El Kadı ve Hakan Fidan’ın da bulunduğu toplantıda enerji ihalelerindeki rüşvet çarkıyla ilgili görüşmeler yapan bir başbakan, sadece ülkemizin itibarını değil, aynı zamanda yakın geleceğimizi de sıfırlamaktadır.

Bu çıkan ses kayıtlarını yalanlamayıp, sadece montaj olduğunu söyleyen bir başbakan için deliğe süpürülme zamanı gelmiştir. 12 yıldır ülkemizi yöneterek, her türlü hukuk dışı tutum ve davranışta bulunan, yolsuzluk ve rüşvette sınır tanımayan, ülkeyi bölünme noktasına getiren, komşularımızla düşman olan, geleceğimizi karartan, Atatürk ilke ve devrimlerine karşı savaş açan, kısaca laik, demokratik ve sosyal hukuk devletimizi yok etme noktasına getiren bu siyasi iktidar için yolun sonu görünmektedir.

Yolsuzluk ve rüşvete bulaştı diye başbakana, “başçalan” demek hafif kalır. Bunun yerine ‘baş ihanetçi’ sözü, 12 yıldır yapılanları daha iyi anlatmaktadır. Olay sadece yolsuzluk ve rüşvet değildir. Vatana ihanetten yargılanması gereken birini, sadece yolsuzluk ve rüşvetten sorumlu tutmak, yapılan ihaneti görmemek anlamına gelir.

Başbakan 6 Mart 2014 Perşembe günü katıldığı bir televizyon programında; “Ukrayna’ya yazık olur. Ukrayna’daki sokak gösterileri merkezden yönetildi. Bizdeki Gezi olaylarındaki aynı şeyler Ukrayna’da vardı” söyleminde bulundu. Bu söylem bile, Taksim Gezi Parkı olaylarının üç ağaç yüzünden değil, bir kütük yüzünden çıktığının güzel bir kanıtıdır. Ülkemizi ortaçağ karanlığına çevirmek isteyen AKP iktidarına, ilk kez Taksim Gezi Parkı olaylarıyla set çekildiği unutulmamalıdır. Ukrayna eylemlerini, Taksim Gezi Parkı olayları gibi halkın özgürlük arayışı olarak değerlendirmek yanlış olur. Ukrayna’da sokaklardakilerin radikal sağcı partilerin taraftarları ve “Sağ Sektör” olarak bilinen faşist örgütlerin militanları olması ve arkalarında AB ve ABD’nin olduğu gerçeğini bilmek zorunluluğundayız.

Ukrayna’daki Sağ Sektör (Pravy Sektor) olarak bilinen politik oluşum, Özgürlük (Svoboda) Partisi taraftarları, Ukrayna Yurtseverleri ve Ukrayna Millet Meclisi-Ukrayna Halkı Meşru Müdafaası ile Trizub gibi aşırı sağ görüşlü örgüt ve partileri de içinde barındıran birkaç faşist grup için bir şemsiye organizasyon niteliğindedir. Bütün bu örgütlerin ortak ideolojisi ise, etkili bir Rusya ve Yahudi karşıtlığı ile etnik ayrımcılıktır. Bunlar ortadayken, Ukrayna olaylarını Taksim Gezi Parkı olaylarına benzetmek, yanlıştır ve çaresiz çırpınışlardandır.

Hergün bugün hangi kayıt ortaya çıkacak diye yaşamak çok zordur, streslidir. Başbakan koltuğa yapıştıkça, şimdiye kadar saklanan nesi varsa, ABD destekli Fethullah Gülen cemaati tarafından servis edilecek ve ortam gittikçe daha da gerilecektir. Baş ihanetçi olarak tarihe geçecek başbakan, artık sıfırlanmıştır ve yapacağı tek seçenek vardır: Bütün bu ihanetleri, yolsuzluk ve rüşvetleri kabul ederek, kendini ve çevresini adaletin kollarına bırakmak! Bu seçenek için 30 Mart yerel seçim sonuçlarını beklemeye gerek yoktur.

Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.