Şiddet ve Oğullarımız

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Gençlerimiz yine seçim malzemesi yapılıyor. Burada doğan, suç işlemiş gençlerimizin sınır dışı edilmesi gündeme geldi. Yangına körükle gidildi, müslümanların şiddete eğilimleri olduğunu gösteren araştırma Kurban Bayramı birinci günü basına tanıtıldı. Bunlar tesadüf değildir, bu nedenle duygularımızla değil, aklımızla hareket edip, gençlerimizi daha sakin olmaya doğru yönlendirmeliyiz.

Artık şiddet deyince erkekleri kastettiğimizi biliyoruz. Harplere karar veren ve uygulayan erkeklerdir. Kadınlar şiddetten korunan mağdur, kendisini şiddete karşı koruyan insanlardır.
Halbuki öyle kadınlar vardır ki eşlerini mahveder, iflas etmesine sebep olur, paraya, ziynet eşyasına doymayan kadınlar, eşlerini intihara dahi sürüklerler. Hatta eşlerini çalıştıkları iş yerlerinde hırsızlığa bile zorlarlar. Reşat Nuri Güntekin’in ünlü eseri “Yaprak Dökümü” güncelliğini hiç kaybetmeyen, klasik bir romandır. Böyle kadınlar azınlık bir grup olduğu için hep şiddete başvuran erkeklerden bahsedilir.
Konumuz Türk gençleri ve sözün bittiği yerde şiddet başlar
Çocuklarımıza dertlerini anlatmayı, iletişimi konuşmayı öğretmiyoruz. Herhangi bir hayat krizinde, boşanma, ayrılık, ağır hastalık durumlarında erkek çocukları içine kapanıyor. Kız çocukları böyle zor durumlarda daha rahat davranıyorlar. Öyle ya erkek üşümez, ceketini soğukta kız arkadaşına verir. Erkek ağlamaz, asker dayanıklı olmak, herşeye katlanmak zorundadır.
Geçen gün otobüste merakla bir anne ile oğlunu izledim. Çocuk gücü yettiği kadar bağırarak, gözünden yaş gelmeden, ağlıyordu. Anne çok sakin, hiçbir şey yapmıyor, susturmak için uğraşmıyordu. Çocuk ağladı, ağladı sonunda sustu. Bu çocuk bir isteğine ulaşamadığı için annesini zorlamayı deniyor. Otobüsten inerken anne ile konuştum çocuk evde kalıp televizyonda sevdiği programı izlemek istiyormuş.
Derdini anlatamayan erkek çocuklarımız bir balon gibi şişiyor, şişiyor, patlayacak fırsat arıyor. İşsizlik, okulda başarısızlık, toplumdan dışlanma, ailede geçimsizlik gibi etkenler, hepsi veya birisi ortaya çıktı mı çare olarak da şiddete başvuruyorlar.
Şiddet bir çığlıktır, “artık katlanamıyorum, kendime dayanamıyorum” demektir.
Bu son safhaya gelinmeden psikologlara, psikoterapistlere gidilmesini de öğrenmek lazım. Başımız ağrıyınca nasıl doktora gidiyoruz, ruhumuz da tedavi gerektirir. Herkesin nasıl bir ev doktoru var ise bir de psikoterapisti olmalı. Vücudumuzun bir beden kısmı var, bir de ruhu var, bedeni ruhtan ayıramayız. Bu olguyu ciddiye almaya çok erken yaşlarda çocuklara duygularını anlatmayı öğretmekle başlamalıyız.
Çocuklarımızın içinde biriktirdikleri öfke, nefret, kızgınlık gibi duyguları dışa vurmanın en iyi yöntemi spordur, okulumda spor dersleri yapılmadığında hep karşı koyar, engel olmaya çalışıp, spor öğretmeni meslektaşımı hep korur ve ona destek olurdum. Spor,  müzik ve resim gibi dersler öğretmenler hasta olunca en önce yapılmayan derslerdir. Çocuğun becerisini gösteren, ruhunu rahatlatacak bu dersler en az fen ve sosyal dersler kadar önemlidir.
Sevgili anne babalar, çocuğunuzun öğretmeni hasta olunca spor dersleri gözden çıkarılıyorsa, hemen okul müdürüne gidip, bunun yanlış olduğunu  hatırlatınız! Okul müdürleri, sınıf öğretmenleri bir veya birkaç öğretmen hasta olunca bazı dersleri kısıtlamak zorundadır. Okulumda en son en iyi çare hep aynı saatte, aynı dersin yapılmaması yerine, günlük ders planını kısaltmaktı. Yani ders saatleri kırkbeş dakikadan daha az oluyurdu ama her ders veriliyordu.
Bu kaliteli, türkçesi oldukça güzel, haber sayfasında sporu konu  yapıp yazan yazar arkadaşlarımıza yavrularımızın geleceği adına çok teşekkür ediyorum. Ayrıca eğitimcilere, anne babalara en çok yardım edenler, çocuklara okuldan sonra da spor eğitimi verenlerdir.
Şiddete baş vuran gençlerde baba ile oğul arasındaki ilişki çok önemlidir. Annesini, çocuklarını döven bir babanın oğlu ya babayı örnek alacak,  onun yaptığını yapacak, ya da içine dönüp babasına kızgınlığını, kendine zarar vererek gösterecektir. Okulda gayret göstermeyerek başlayıp, daha ileri giderek alkol, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklara yönelecektir.
Bir babanın oğluna istemediği davranışları söylemesi yetmez, kendisi de oğlunun yapmasını istemediği davranışları yapmaması gerekir.
Baba oğul ilişkisine en iyi örnek Franz Kafka’nın (1883-1924) babasına, aslında bütün ana babalara, eğitimcilere yazdığı mektuptur. Kafka’nın mektubu babasının eline hiç ulaşmadı ama ünlü yazarın ölümünden sonra tüm eğitimcilere, ana babalara ibret olsun, diye yayınlandı. Kafka örneği şiddetin bir başka şekli, genç erkeklerin kendilerine uyguladıkları psikolojik baskı ile ruh hastası olmasıdır, depresyonla başlayan diğer psikolojik hastalıklardır. Kafka ile ilgili, yani baba oğul ilişkisinde yazmaya devam edeceğim.
Sevgili okuyucularım, çevrenize bakınız. Erkek çocuklarımızın ruhlarına ara sıra merhem sürmemiz gerektiğini bıkmadan anlatmalıyız.
İlter Gözkaya-Holzhey,
Emekli Öğretmen

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.