ŞEYH SAİTTEN-FETÖ -AKP İKTİDARINA UZANAN YOL ( 2)

ABONE OL
18:08 - 01/10/2020 18:08
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

KARŞI DEVRİMİN TARİHÇESİ 
ŞEYH SAİTTEN-FETÖ -AKP İKTİDARINA UZANAN YOL ( 2)

Şimdiki olayları değerlendirmek, geleceğin önlemini alabilmek için geçmişi iyi bilmek gerekiyor.Hiç bir hareket birden bire ortaya çıkmaz. 
Bu nedenle geçmişi en ince noktasına kadar inceleyerek edindiğim geniş bir dokümanı özetleyerek  bildiklerinizi yazılı olarak bilginize sunmak istedim.
Sabrınıza teşekkür ederim…
************
DP iktidarı sadece laiklik karşıtı kurumsallaşmayla yetinmedi.
Emperyalizmin yeni patronu ABD ile TBMM, hatta kendi milletvekillerinin dahi bilgisinin olmadığı ikili anlaşmalarla madenlerimizin işletme hakkından, TSK’nin  ABD çıkarlarını savunan bir kurum olmasına kadar yaptırımlarla TSK’nin ulusalcı yapısını yok etmeyi yaşama geçirmeye çalıştı. 
TSK’nin ”bağımsızlık”,  ”yurtta barış, dünyada barış” ilkelerinden ödün vermemesine sinirlenen Menderes;
”Ben orduyu yedek subaylarla yönetirim” Derken aslında; ”Ben bu koltuğu her ne pahasına olursa olsun bırakmayacağım” Düşüncesi ile muhalefete göz dağı  veriyordu.

27 Mayıs Hareketi demokrasiye karşı asla bir darbe değil,gençliğin, halkın, genç subayların Atatürk’ün BURSA NUTKUNUN gereğini yerine getirerek;
”İktidara sahip olanların gaflet ve delalet hatta hıyanet  içinde bulunanlara” karşı ülkenin bağımsızlığını, laik, demokrat bir hukuk devleti sürecine engelleri ortadan kaldırmak için yapıldı.

Siyasilerin iktidara seçimle geldikleri gibi seçimle gitmemeyi seçerlerse bu duruma karşı da halkın ve demokrasiden yana kurumların direnme hakkı devreye girer.
27 Mayıs Hareketi aslında halkın, aydınların,demokrasiden yana olanların desteğini almıştı. 

27 Mayıs Hareketini gerçekleştirenlerin amacı kısa sürede çağdaş bir anayasa ile parlamenter demokrasiyi tüm kurum ve kuralları ile işler duruma getirip en kısa sürede seçimleri yaparak görevini tamamlayacaktı.

İçlerindeki darbeci bir kliğin siyasileri oldu-bitti bir aymazlıkla  idam etmeleri bu hareketin amacına bir ihanetti.
Cunta yanlısı asker-sivillerce  tekrarlanan darbe girişimleri bu hareketin aslını oluşturanlarca ve Türkiye Cumhuriyetinin kurcularından İsmet İnönü’nün kararlı tutumlarıyla kan dökülmeden, halkı araç olarak kullanmadan önlenmiştir.
Çünkü o İsmet Paşa ve 27 Mayıs Hareketinin öncü subayları darbecilere karşı sivil halkı kurban etme ve onların ölümlerinden pirim yapma vicdansızlığına asla düşmeyecek bir devlet adamlığı ahlakına sahiptiler.
Onlar, halkın evlerinden çıkmamalarını, görevin ülkenin askeri ve emniyet güçlerinin ve kendi sorumlulukları çerçevesinde kendi görevleri  olduğu bilinciyle istediler.
Görevleri bittiğinde 27 Mayıs Hareketinin amaçlarından olan ülkenin bağımsızlığı, bir hukuk devleti ve demokrasiyi koruma ve kollama görevini yerine getirme garantisiyle seçimlerle yönetimi sivillere teslim etti.

Gerek yerli işbirlikçiler, gerek Ortadoğu’yu sömüren emperyalizm 27 Mayıstan hoşnut olmadılar.
Yine Türkiye Cumhuriyeti çağdaş ve hukuk devleti yapısıyla mazlum ülkelere örnek olmasından rahatsız oldular.

Hele 1961 Anayasasının kazandırdığı özgürlüklerden kaynaklanan düşünen bilinçlenen, örgütlenen bir Türkiye giderek bir Bilgi Toplumu olma dönemine yeniden yönelmesi yerli işbirlikçileri ve onların efendilerini korkuttu.
DP’nin devamı olarak kurulan partiler sonradan Adalet Partisi (AP) ile bütünleşerek ABD’nin desteği ve denetimi altında yerini aldı.
İsmet İnönü liderliğindeki CHP iktidarı döneminde ABD Başkanı Johnson’un Türkiye’nin Kıbrıs’ta garantör devlet olarak yapılacak müdahaleye karşı çıkarak ”TSK’nin uçaklarını ve silahlarını kullanamayacağını, olası bir Sovyet saldırısı karşısında da Türkiye’nin NATO silahlarını kullanamayacağını ve NATO’nun bu durumda Türkiye’nin yanında olmayacağını” bildiriyordu.
İsmet İnönü ABD’de bu tavra karşı bilinen tarihi sözü dünya’ya ilan etmişti:
”Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye o dünyada yerini bulur!”
İnönü ABD’de iken AP oylarıyla İnönü hükümetini düşürmek istendi. 
CHP’ye muhalif, ABD’den yanlı partilerin hükümetin düşürülmesi için gerekli 226 oyu bulamadıkları halde İnönü 1950’de gösterdiği onurlu tavrı 1964 yılında da gösterip istifasını vermiş ve bu oylamayı İnönü ABD’de iken yapılmasını şiddetle eleştirmişti.

Sol düşüncenin dünyada olduğu gibi Türkiye’de de giderek yayılması ve sosyalist Türkiye İşçi Partisi’nin  (TİP) meclise girmesi üstelik mecliste grup oluşturması Kapitalizmi ve Türkiye taşeronlarını telaşlandırdı.
CHP bile bu süreçte çizgisini tüzüksel olarak Ortanın Solu çizgisine gelmesine karşı çıkan  Turan Feyzoğlu gibi liberaller partiden ayrılarak  Güven Partisini  kurarak sağ’da yerini aldı.
Bu dönemde İngiliz Tali Cemiyeti’nin uyuyan hücreleri yeni efendileri ABD’nin saflarında yerlerini alırken, Kürt Tali Cemiyeti üyeleri bazı sol partilerde örgütlenmeye başladılar.
ABD’ye karşı Bağımsız Türkiye’den yana gençlik protestolarına karşı bilgi yerine dinci  ve sol karşıtı örgütler devreye sokuldu.Bu Cemiyetlerin  üyeleri bugün ki Türkiye’nin politik ve bürokratik kadrolarını oluşturmaları rastlantı olabilir mi?

İlim Yayma Cemiyeti;Korkut ÖZAL,  Turgut ÖZAL, Abidin- Eymen TOPBAŞ, İbrahim BODUR, Sabahattin ZAİM,  Sabri ÜLKER, Turgut ÖZAL, Nevzat YALÇINTAŞ, Abdulkadir  ÇAVUŞOĞLU

Komünizmle Mücadele Derneği ; Bekir BERG, Fetullah GÜLEN, İlhan DARENDELİOĞLU, Recai KUTAN,  Abdullah ÖCALAN, Hüseyin GÜLERCE
MTTB (Milli Türk Talebe Birliği; Abdullah GÜL, Recep Tayyip ERDOĞAN,  Ahmet  DAVUTOĞLU,  Numan KURTULMUŞ, Fehmi KORU 
Altıncı Filo’yu protesto eden gençlere karşı bu cemiyetlerin tertibiyle Altıncı Filo’yu kıble yerine koyarak Protesto namazları kılmışlardı…
Toplumun bilgisi, ekonominin üstüne çıkınca o toplum eleştirmeye, hak istemeye başlar ki, bu durum kapitalistlerin işine gelmez.
İşçi sendikalarının 15-16 Haziran yürüyüşü iktidarı ve kapitalizmin yerli işbirlikçilerini çok korkuttu.
Bir çok işadamı yeni bir sol hareket geleceği korkusuyla yurtdışına kaçmışlardı. 

Ama Ordu içerisinde cunta yanlısı kuvvet komutanları 12 Mart Muhtırası ile Demirel Hükümetinin istifasını sağlamış, düşünce özgürlüğünü, demokrasiyi, sendika çalışmalarını durdurmuş aydınları, gazetecileri Atatürkçü subayları tutuklamış, işkencelerden geçirmiş  gençler öldürülmüştü.
İsmet İnönü’nün her yolu denemesine rağmen AP ve Demirel, üç DP politikacının intikamı için 
Mecliste  idam cezasını onaylatarak Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan Yusuf Aslan İdam edildi.
12 Mart Cuntası ve 12 Eylül faşist darbesi gericiliğin ve tarikatların, önünü açarak Türkiye’deki Bilgi Toplumu yapısını baskı altına alarak karşı devrimi besledi.
Gerici İslamcı kadrolar bu dönemlerde devletin her katmanına yerleşmeye ve siyasete yön vermeye başladılar.
Atatürk’ün partisi CHP eli  ile  Siyasal İslam Partisi MSP iktidara getirildi.
İlk kez yasa ile siyasal İslamcılar devletin kilit noktalarına yerleştiler.
Ecevit, ABD’nin karşı çıkmasına rağmen Kıbrıs barış harekatını tamamlayıp, yasaklanan afyon ekimini serbest bırakması Ecevit’in iktidardan düşürülmesi ve Milliyetçi Cephe ile Menderes’in bıraktığı yerden Laik Cumhuriyetin ve Bağımsız Türkiye’nin temelleri dinamitleniyordu.
12 Mart Cuntası Anayasayı daraltmış, demokratik kitle örgütleri zaptı-rapta alınmış, sosyalistler hapsedilmiş, idam edilmiş, işsiz bırakılmıştı.
Ama, toplumun bilgi bilinci ekonomik gücünün ötesindeydi.
Bunun en kestirme yolu bu toplumu birbiriyle çatıştırmaktı.
Onu yaptılar.
Sol  fraksiyonlar birbirleriyle çarpışırken, Ülkücüler devreye sokularak solcu katliamına yönlendirildi.
Politikacılar, yazarlar, aydınlar, gazeteciler öldürülüyor, ülkenin büyük bir bölümü sıkı yönetim ve olağanüstü hal yasasıyla yönetiliyor ama cinayetler durdurulamıyordu.
Ekonomi çökmüş, ülke yetmiş sente muhtaç hale gelmiş sıkı bir ekonomik tedbirlerle işçinin, memurun , halkın sırtından sermayenin yolu açılacaktı.
Ama, sıkıyönetimle de olsa meclisten bu önlemleri alacak cesaret yoktu.
24 Ocak kararları ile takunyalı biraderlerden Turgut ÖZAL, IMF’ye, ABD’ye ”emrinizdeyim” demesine Demirel bile razı değildi.
Devreye ABDnin oğlanları Evren ve Kuvvet Komutanları 12 Eylül 1980  Darbesiyle yönetime el koydu.
13 Eylül 1980’de anarşi şıp diye durdu.
Solcular, devrimciler, sendikacılar, ülkücüler  tutuklandı.
Cinayet silahları iki cephede de aynı marka, aynı fabrika malıydı.
Solcu, devrimci, ülkücü asıldı, hapsedildi.
Siyasal İslam palazlandı,bakanlıklar takunyalı tarikatçılara ve cemaatlere teslim edildi.
Ekonomi sermayenin istediği gibi düzeltildi, halk, memur, işçi daha da fakirleşti.
Ama telaşa gerek yok İngiliz Tali Cemiyeti köşe başlarına yerleşirken yedekte;
Kürt Tali Cemiyeti’nin silahlı kanadı PKK devreye sokulacaktı.

Yıldız AKALIN 

Not: Final haftaya…

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.