SEVGİLİ ZEYTİN AĞACIM

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Seninle tam yirmialtı senedir tanışıyoruz. Birkaç senedir sana yazdığım mektupları gazetede yayınlandıktan sonra gövdene asıyorum, gelen geçen okuyor.

Senede bir gün dernek başkanı sitenin traktörü ve gönüllü işçilerini veriyor, senin etrafındaki çöpleri topluyoruz. Fakat bu sene biraz geç geldiğimden dolayı başkana söyleyemedim, işçilerin çok işi var Temmuz ve Ağustos aylarında.
Böyle şikâyet ediyordum, seni ziyaret edenlere. Bir hafta önce birden şaşırdım, her taraf tertemiz olmuştu. Balık avlamaya çalışan genç bir Bey’e sordum. Buraya bir melek gelmiş, gördünüz mü, deyince kayınpederi olduğunu söyledi.
İlhan Soytemel otuz kırk kadar naylon torbayı doldurup, çöpleri siteye en yakın çöp bidonlarına taşımış, ter içinde kalmıştı.
İlhan Bey, yetmiş yaşında Ankara’da cep telefonu ve çorap satıyor, aşağı yukarı otuz bin işveren, dükkân sahibi tanıyor, günde 15 km yol yürüyor.
Herhalde bu nedenle olacak oldukça dinç kalmış. Çok insan tanıdığı için insan sarrafı olmuş, sohbetine doyum olmuyor. Bana yaz, diyor bu muhteşem Ege manzarasına, rüzgârına hayran olunur. Batı Avrupa’dan gelsinler, görsünler, yaz!
(c) İlter Gözkaya – Holzhey
Geçen yıl köklerini doğal taşlarla sofa yaparak korumaya aldık. Bahçe toprağı doldurduk, baharda kır çiçekleri ile donanmış. Yaprakların pırıl pırıl başka bir yeşile döndü.
Yağmur sularını iyi içtiğin belli oluyor. Doğal taşlarını ızgara yapmak için almıyorlar.
Sen Anna-Frank’ın Kestane Ağacı, Nazım Hikmet’in Çınar Ağacı ve Mustafa Balbay’ın Salkım Söğüdü gibi çok şanslısın, mutlu ağaçlardansın.
Köklerinin üzerine artık araba park edilmiyor, hani bir de oraya bir çöp bidonu koydurabilsem, gölgende yalnızlığı seven, sessizliği dinlemeye gelenler hep sevinecek. Neden olmasın, Didim Belediyesi bu mektubu okuyunca durum değişebilir.
Senin bulunduğun doğal plaj Didim’de Yeşilkent ve Gaye II sitelerinin tam ortasında. Güzelliğini bilen, bu harika manzarayı görenler pek tanınmanı istemiyorlar, böyle doğal güzelliğinle kalmanı istiyorlar.
Sen direncin, gücün sembolü oldun ve ayakta kalmayı başardın.
Her gün seni ziyaret ediyorum, seni sevenlerle adını
Gönül Ağacı koyduk. Çöplerini’de anılarınla birlikte götür, yazısını bu sene de yeniden yazacağım, az da olsa faydası oluyor.
Almanya sosyal kontrolü oturmuş bir ülke. Doğanın bütün elementleri denetim altında, Dünya’ya örnek bir ülke. Ama Türkiye’de iyi ile kötü insanı, çevre koruyucuları, bilinçli sevdalıları, vicdanı bütün insanları tanıma fırsatı var.
Burada kurallar konuyor, çoğu disiplinli uygulanmıyor intibası var.
Sevgili Zeytin Ağacım, sitemizin girişinde Seyyar Satıcılar Giremez, yazıyor. Fakat uygulamada çok sorun var. Ekmek parası diyerek komşuların acıma duyguları sömürülüyor. Sağlık karnesi alan, dilekçe verenlere belediye bir yer gösteriyor, pazarda yer veriyor. Karpuzcuuu…, diye bağırıp korna çalıp, kafa şişirmeye gerek kalmaz, kurallara uyulsa.
 
Neyse çok bilinçlenme var, eskiden olsa sana ne, sen Cumhurbaşkanı mısın, derlerdi. Şimdi özür diliyorlar, yanlışlıkla girdiklerini söyleyip siteyi terk ediyorlar. Ses kirliliği çok azaldı. 3.000 km yol geliyoruz, bu temiz havayı, berrak denizi, bu şahane manzarayı yaşamak için, diyorum. Hoşgörü ile karşılıyorlar.
Einstein’in dediği gibi, insan bildiği kadar görürmüş. Sana gelirken harabelerden geçiyorum. Ege açık bir müze gibi. Sen de tam müzenin ortasında dimdik ayakta kaldın.
Beni dinleyerek sabrediyorsun, gösterdiğin dirençle biz canlılara güç veriyorsun, örnek oluyorsun. Nelere şahit oldun, ey mitolojinin görgü tanığı, baş tanrı Zeus’un güzel kızı Avrupa’yı Anadolu’dan kaçırdığına üzüldün.
Gövdendeki işlenmiş güzelliği, çizgileri yalnız fotoğrafçılar, ressamlar ve yazar gözleri görmez, bakmasını bilen herkes gövdende Afrodit’in güzelliğini görür, estetik ameliyat geçirmediğini keşfeder.
Doğa insana değil, insan doğaya aittir, demiş Kızılderili Reisi Seattle, 1854 yılında kendisinden toprak isteyen dönemin ABD Başkanı’na yaptığı bir konuşmasında. Bu konuşma sonraki yıllarda üç ayrı yazar tarafından mektup olarak yayınlanmıştır.
Uzun mektubunda ölülerinin bile toprağını unutmadığını, beyazların bu toprakları koruyamıyacağını anlatmış.
Gökyüzü, toprağın sıcaklığı nasıl satılır? Bu topraklar atalarının emanetidir. Çam ağaçlarının pırıldıyan iğneleri, vızıldıyan böcekleri, öten kuşları, denizde yüzen balıkları, ak kumsallı kıyıları, sabahları çayırları örten buğuları, halkının anıları, nefesi ve yüzlerce yıllık deneyimleri satılamaz.
Yerliler bu satış işini akıl, mantık ve duygularıyla kavrayamazlar. Ama sonraki yıllarda beyazlar silâh zoruyla aldılar bu kutsal toprakları.
Şöyle bitiriyor Kızılderili mektubunu:
“Bir gün bakacaksınız ki göklerdeki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, Yabani evcilleştirilmiş ve her yer insan kokusuyla dolmuş.
İşte o gün insanoğlu/-kızı için yaşamının sonu ve varlığını sürdürübilme savaşımının başlangıcı gelip çatmış olacak …”
Canım Ağacım, ne dersin o gün geldi mi, sence?
Önce İlhan Soytemel’e, sonra seni koruyan bütün doğa sevdalılarına selâm olsun. Sen daha uzun yıllar yaşa ki, hikâyemiz devam etsin.
Her insan bir ağacı korumaya alsa Türkiye’de yetmişdört milyon ağaç eder. Ya dünyada kaç ağaç eder? Kimsenin o zaman yurtsever, doğasever olduğunu anlatmaya söz gerekmez.
Hoşça kal, görüşmek üzere!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen
   

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.