“SEN KİMSİN YA?”

ABONE OL
11:45 - 23/10/2020 11:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Milli Savunma Bakanlığı tarafından 15 Şubat 2017 tarihinde onaylanan ve Resmi Gazetede yayımlanmadan yürürlüğe giren Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet Yönetmeliği’nde yapılan değişikliğin iptali için, Halkın Kurtuluş Partisi Danıştay’da idari dava açmıştı.

Halkın Kurtuluş Partisi’nin avukatları, yapılan değişiklikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nde türbanın serbest bırakılmasının, Anayasa’daki laiklik ilkesine ve Anayasa Mahkemesi’nin önceki kararlarına aykırı olduğunu belirtilerek, düzenlemesinin orduyu ve subayları bir din devleti yapılanmasına doğru götüreceğini ileri sürerek, düzenlemenin Danıştay tarafından iptal edilmesini istemişlerdir.

5 Aralık 2018 tarihinde Danıştay Savcısı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde kadın personele türban serbestliğine ilişkin açılan davada, esas hakkındaki görüş ve değerlendirmesini açıkladı. Buna göre söz konusu düzenleme için Anayasanın 2. maddesinde yer alan laiklik ilkesi varlığını korudukça, hukuken kabul edilemez denildi.

Danıştay Savcısı’nın bir ders niteliğinde olan görüş ve değerlendirmesi şöyledir: “Anayasanın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.

Kamu hizmetinde ‘laiklik ilkesi’ tarafsızlık ilkesinin bir unsuru olup, dinsel alanda tarafsızlık, laiklik olarak da tanımlanabilir. Tarafsızlık, kamu hizmetine hakim olan temel ilkelerden biridir. İdareye yüklenmiş bir ödev niteliğini taşıyan tarafsızlık ilkesi ile kamu hizmetini yürüten personele siyasi, sosyal ve dinsel eğilimlerini dışa yansıtmama yükümlülüğü getirilmiş, kamu hizmetinin düzenli ve her türlü kuşkudan uzak bir şekilde yürütülmesi amaçlanmıştır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 6. maddesinde yer verilen tarafsızlık ve eşitlik ilkesine bağlı kalmakla yükümlü bulunan kamu personelinin, hizmetin yürütümünde taraflı davrandığı yönünde şüpheye neden olmaması, siyasi görüşlerini, dinsel aidiyetlerini hiçbir şekilde belli etmemesi gerekir.

Din ve vicdan özgürlüğü bağlamında kamu personelinin dinsel aidiyetini göstermesine olanak tanınmasının; kamu görevini yerine getirirken ne kadar tarafsız davranırsa davransın, hizmetten yararlanan kişilerde şüpheye yol açabileceği ve bundan da kamu hizmetinin zarar göreceği açıktır. Belirtilen nedenlerle, dava konusu düzenlemenin iptali gerekeceği düşünülmüştür.”

Yerel seçimler yaklaşırken 8 Aralık 2018 tarihinde İstanbul’da toplu açılış töreninde konuşan AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Danıştay Savcısı’nı hedef alarak şunları söyledi: “Bir savcı çıkmış, sen kimsin ya? Sen savcı olabilirsin ama her şey yasalarla bir yere oturmuşken, anayasayla, yasalarla her şey yerine oturmuşken, sana ne oluyor da, bunlara aykırı bir şekilde bu uygulamanın iptalini isteyebiliyorsun.”

Tayyip Erdoğan, hukuku uygulayan, görevinin gereği olarak işlemin anayasaya aykırılığı nedeniyle iptalini isteyen Danıştay Savcısı’na gözdağı veriyor. Danıştay Savcısı’na “sen kim oluyorsun da iptal istiyorsun” denildiğinde, karar verecek heyetin korku ve baskıdan bağımsız, özgürce vicdani bir karar vermesi mümkün değildir. Ancak hiçbir siyasi partiden ve parti genel başkanından ses çıkmamaktadır. Danıştay Savcısı’nın görüş ve değerlendirmesinden öğrenecek çok şeyleri var. Eğer ses çıkarmıyorlarsa ya aynı şekilde düşünüyorlardır ya da aslını yok sayıyorlardır. O zaman bu siyasi partiler AKP karşısında neyin mücadelesini veriyorlar?

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yasalarını savunma görevini yapan Danıştay Savcısı’na “sen kimsin ya” denirse, o zaman anayasaya bağlılık yemini edenlere sorarlar: peki siz kimsiniz, anayasayı ihlal etme hakkını nereden alıyorsunuz? Danıştay Savcısı’na “sen kimsin ya” derseniz, Diyanet İşleri Başkanı da “Kuran okumayan çocuklar şeytandır” der ve bu söylemiyle “şeytanı” bile şaşırtır. Bütün bunlar yaşanırken “laiklik tehlikede değil” diyenlerin sessizliği de düşündürücüdür.

Özgürlüğü, sadece türbana getirilen her türlü yasaklama olarak algılayanlara göre dinsel açıdan kadınların örtünmesi gerekmektedir. Bu durumda kadınların, dinsel yasaklamaya uyma zorunlulukları bir özgürlüktür. Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına göre yasak olan siyasi İslam’ın ideolojik simgesi türban (başörtüsü değil), orta çağın karanlık düzenini vurgulamaktadır. Osmanlı hanedanından son halife Abdülmecit’in kızı Dürrüşehvar Sultan’ın (1914-2006) hiç türban takmamış olması, bugün ülkemizi yönetenler için ne anlama gelmektedir? Halife’nin kızı ve ailesinin dini inançları mı azdı, yoksa bugünkülerin mi çok? 

Suay Karaman

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.