SELAM WEIMER! SELAM GOETHE!

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Jedem das seine: Yani ”Herkes ettiğini bulur” diye tercüme edilebilecek yazıyı kapı girişinde görünce, daha içeri girmeden, irkiliyorsunuz. Hangar olarak kullanılan binaların yerini simsiyah taşlarla belirlemişler. İnsanların kobay olarak kullanıldığı oda ve o iş için kullanılan malzemeler ürküntü veriyor. İşe yaramayan insanları masrafa girmeden öldürmek için duvara çakılı demir askılar. Yakmak için bütün hararetiyle kurbanını bekleyen fırınlar, iskeletler, kafatasları, yıllar sonra bile içinize o havayı çekerken hissedilen çok ağır bir koku, aman Allah’ım ne korkunç manzara…

Kapanmasına beş dakika kala girdik Buhenwald Toplama Kampı’nın kapkara kapısından içeri. Zamanın kısıtlı olması canımızı sıkıyordu. ”Buchenwald iki saatte dolaşılmaz” diyordu Sebahattin Bozkurt ve geç kalışımıza hayıflanıyorduk. ”Keşke Weimar’da yemek yemeseydik, Buchenwald’a zamanında gelebilirdik.”

İçerdeyiz; yarım saat dolaştıktan sonra herkes kendisini dışarı zor attı. Suratlar asılmış. Kimseler konuşmuyor. Ortalığı velveleye vererek konuşan bizim Recai’nin bile sanki dili tutulmuş, tık yok. Yahya’ya soruyorum, ”Yok mu Temel’den burası ile ilgili bir fıkra?” Ağzını bıçak açmıyor. Sadece mırıldanıyor: ”Ne yapsın böyle bo…tan bir yerde Temel.”
Arada sırada kulağıma bazı sesler geliyor:”Olamaz böyle bir şey, Bunlar insan değil yahu…!”

İnsanoğlu duygusal olduğu kadar da acımasız bir yaratık. Bazı insanlar ölümü yok oluş olarak görüyorlar ve bu kısa süreli hayat onların canını mı sıkıyor ki son derece gaddar ve acımasız olabiliyorlar, sanki hayattan intikam alırcasına saldırganlaşıyorlar.. Hatta olmadık işkenceler yaparak insanları öldürmek onlara eğlenceli gelebiliyor.

Oysa ne kadar keyifliydik o ana kadar. Türk Eğitim Derneği’nin önünden demir aldığımızda yüzler gülüyordu, uğurlamaya gelenler el sallıyor ve bizleri yolcu ediyorlardı. Otobüs şoförünün Türk olduğunu öğrenince arkadaşlar/ yolcular bundan bir başka mutluluk duymuşlardı. Kahvaltı saati 9.30 olarak belirlendi.
Weimar’a gidiyorduk. Orada Weimar Cumhuriyeti kurulmuştu. Goethe ve Schiller’le bütünleşen bir şehirdi Weimar. Almanya’da yaşayıp da Almanya’nın tarihe mal olmuş müstesna değerlerini tanımamak, bilmemek olmazdı.

Bünyamin Özdemir Schiller’i, Hureyre Kam Weimar Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve Goethe’yi anlattılar otobüste. Kısa da olsa kilitlendiğimiz hedef hakkında bilgi sahibi olduk. Murat Yıldız bu gezimizin verimli olması için Weimar Cumhuriyeti ile ilgili hazırlamış olduğu bilgi kâğıtlarını arkadaşlara dağıtırken otobüsümüz kahvaltı yapmamız için parka girmişti bile.

Kırk kişi hep birlikte parkta kahvaltı yapıyorduk. Ne güzel bir manzara; zeytinler, peynirler, börekler, sarmalar, çaylar kahveler… Yüzler gülüyor, herkes ne kadar da mutlu.

Kahvaltıdan sonra yolumuza revan olduk. Fıkralar, hikâyeler, şiirler derken Weimar’a gelmişiz bile. Şehir sanki açık hava müzesi gibi. Yapılar olduğu gibi bırakılmış. Tarih kokuyor sokaklar. Goethe’yi, Schiller’i düşünüyorsunuz sokaklarını, müzelerini gezerken şehrin.

Goethe’nin bahçe evi bir başka güzellikte. Güzel olan sadece ev değil, ortam da olağan üstü. Ormanların içinde, kanalın kenarında sessiz ve sakin bir mekân. Hanım bana espri ile karışık dedi ki; ”Böyle bir yerde ancak şiir yazılır.”
Bu gezinin benim için bir önemi daha var; 2003 yılından beri, biz aile fertleri olarak ilk defa bir arada yolculuk yapıyoruz, gezi yapıyoruz. Goethe yapacağını yaptı ve bu aileyi davet etti ve güzelce ağırladı Weimar’da. ”Salve Goethe”.

Biz Faytonla gittik Goethe’nin evine. Yaya gidenlerin bizden karlı çıktığını geriye dönüşümüzde anladık. Gençler Tatarî Oğuz Efendi ile karşılaşmışlar yolda. Selam kelamdan sonra, hatıralar yâd edilmiş, birlikte fotoğraflar çekilmişler. Weimar’da bir Tatar Türkü… Allah rahmet eylesin.

Buchenwald ne kadar içimizi karartsa da cem ederek kıldığımız öğle ve ikindi namazının verdiği enerji, kısa süre sonra herkesin biraz olsun kendine gelmesine vesile oldu. Duamızı yaptık ve döndürdük yüzümüzü Berlin’e.
Sırasıyla her arkadaş Weimar’ı anlattı. Algılamalar tabiatıyla değişikti. O kadar heyecanlıydı ki arkadaşlar sanki hâlâ Weimar’daydılar. Memnuniyetleri, teşekkürleri; mutluluklarının dışa yansımasıydı.

Johann Wolfgang von Goethe

1749’da Frankfurt’ta doğdu. 1765-1768 yıllarında Leipzig’de, 1770-1771’de Strasburg’da hukuk öğrenimi gördü. İlk gençlik yapıtı olan ve romantik akıma özgü özellikler taşıyan Goetz von Berlichingen’i 1773’te tamamladı. 1773-1775 yılları arasında Faust’un çekirdeği olarak kabul edilen Urfaust adlı yapıtını tamamladı. 1774’te Clavigo, 1775’te Stella adlı oyunlarını yazdı. 1775’te gittiği Weimar kasabasını yıllar içinde bir kültür kenti yaptı.

Goethe, yaşamının 60 yılı boyunca ünlü yapıtı Faust üzerinde çalıştı. Yaşamının son günlerinde bitirdiği Faust, Dünya Tiyatrosunun en önemli yapıtlarından biri sayılır.

Dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Johann Wolfgang von Goethe, yalnızca edebiyatla değil eğitim, doğa bilimleri ve felsefe de içinde olmak üzere pek çok konuyla yakından ilgilenmiştir.

Frankfurt am Main’de doğan Goethe’nin anne babası varlıklı ve aydın insanlardı. Evlerinde zengin bir kütüphane ve değerli bir resim koleksiyonu vardı. Wolfgang ve kız kardeşi Charlotte bu evde büyüdü. Aydınlanma Çağı’nın düşünceleriyle yetiştirilen Goethe küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrendi. O yıllarda Fransız işgali altında bulunan Frankfurt’ta sergilenen Fransız tiyatro topluluklarının oyunları küçük Wolfgang’ı çok etkiledi ve Fransız Edebiyatı’na ilgi duymasına yol açtı.

18 yaşına gelince babasının isteğine uyarak hukuk öğrenimi için Leipzig’e gitti. Orada dönemin sanatçıları, edebiyatçıları ve arkeologlarıyla tanıştı. Eski Yunan sanatına hayranlığı bu sıralarda başladı. Gözlerini kullanmayı, bir insana veya nesneye bakıp geçmek yerine onu görüp tanımayı ve anlatmayı öğrendi. Başladığı işi en iyi şekilde yaparak sonuna kadar götürmek gibi bir özelliği vardı. Leipzig’e gittikten üç yıl sonra, 1768’de büyük bir hastalıkla evine dönmek zorunda kaldı. Evde kaldığı iki yıl boyunca simya ve astrolojiyle ilgilendi.

1774’te yazdığı ilk romanı Genç Werther’in Acıları (Die leiden des jungen Werther) gerek anlatımı gerek duygularının coşkunluğu ve çağdaş gençliğin duygu ve düşüncelerini yansıtmaktaki başarısıyla evrensel bir üne kavuştu. Bu romanla Alman Edebiyatı’nda Coşkunluk Akımı olarak bilinen yeni bir çığır açıldı. Bu yıllarda ilahiler, kısa ama özlü pırıl pırıl şiirler yazıldı.

Goethe 1775’te Weimar Dükü Karl August’un çağrısı üzerine Weimar’a gitti. Dükün özel elçilik danışmanı olarak maden ocaklarını ve sulama projelerini denetlemekten küçük Weimar ordusunun askerlerinin üniformalarını seçmeye kadar her türlü işle uğraştı. Weimar’da tanışıp aşık olduğu Charlotte von Stein, Goethe’yi her yönden etkiledi. Ondan aldığı esinle çok güzel şiirler ve baladlar yazdı. Iphigenie Tauris (Iphiginei auf Tauris; 1787) ve Tarquato Tasso (1780-1787) adlı yapıtlarındaki kadın kahramanlar, Charlotte von Stein’den izler taşır.

Goethe, 1786’da Weimar’dan ansızın ayrılarak İtalya’ya gitti. İtalya onun için bir kaçış ve yeniden doğuştu. Duygusal ve sanatsal geçmişinden koparak kendini yenilemeye kararlıydı. İtalya’da ilk kez Eski Yunan ve Roma sanatını yakından tanıma olanağı buldu. 1794’te yazar Friedrich von Schiller’le yaşam boyu sürecek bir dostluk kurdu. Goethe ve Schiller’in dört cilt tutan mektupları Alman Edebiyatı’nın bu en verimli dönemine ışık tutar. Her iki yazar da dostluk yılları boyunca verdikleri ürünlerle, Alman Edebiyatı’nda Klasik Dönem’in önde gelen temsilcileri oldular. Goethe’nin 1770’te başlayarak yaşamının son yıllarına kadar yazmayı sürdürdüğü Faust adlı oyunu, yazarın baş yapıtı sayılır. 1824’te ilk bölümü çıkan özyaşamöyküsünün ikinci bölümü Wilhelm Meister’in Seyahat Yılları (Wilhelm Meisters Wanderjahre) 1829’da yayımlandı. Goethe toplumsal ve teknolojik ilerlemeye, insanlık erdemlerini yadsımadan doya doya yaşamaya inanıyordu.

Edebi Kişiliği

Goethe’nin Üç Dönemi

Goethe’nin sanat yaşamı üç evrede değerlendirilir. Üniversite yıllarından 1775’e kadar süren gençlik döneminin ilk yıllarında, sanat dünyasında yapmacıklı aşkları ve eğlenceli hayatı işleyen bir akım egemendi. İlk şiirlerini bu akımın etkisiyle yazmıştır. Ancak ne bu hayat, ne de bu sanat anlayışı ona uygun değildi. Zaten, bir süre kendisini kaptırdığı o günlerin eleştirisini, birkaç yıl sonra yazdığı ”Suça Katılanlar” oyununda bulmak mümkündür. Yine de, kendisi hayattayken en çok etki uyandıran roman ”Genç Werther’in Acıları” bir gençlik dönemi ürünüdür.

1775’de Weimar’a gidişi ile başlayıp Schiller’le arkadaşlığı ile 1805’e kadar uzayan yıllarda ise klasik sanat anlayışına ulaşmıştır Goethe. Özellikle, roman alanında ”William Meister’in Çıraklık Yılları” ve şiirde ”Baladlar”, en önemli eserleridir. Yazarlığının bu ”klasik” döneminde, daha çok tiyatro oyunları yazdığı söylenebilir.

Fransız Devrimi’ndeki şiddet ürkütmüştü Goethe’yi ve bu toplumsal patlamaya sırtını dönmüştü. Ancak, insanı eğitmenin, insan ruhunda yatan bencilliği ve uyumsuzluğu yok etmenin yollarından biri olarak tam klasik modellere dayanan güzel, dolayısıyla ahlaksal sanatı tercih ettiği zaman, aslında, Aydınlanma ideallerine bağlılığını sürdürmekte, insan doğasının ve toplumun kusursuz hale getirilebileceği fikrine olan hümanist inancı ortaya koymaktadır.

1805’den sonraki ”geç dönemi”nde ise, bir yandan ”William Meister”in ikinci bölümünü ve ”Gönül Bağlarını” tamamlamış, bir yandan da İranlı şair Hafızi’nin gazellerinin biçiminden etkilenen ”Divan-ı Şarki”yi yazmıştır. Ama hepsinden önemlisi, 1770’den beri tasarlayıp geliştirdiği ”Faust”a son şeklini vermesidir. Bugün Goethe’nin en tanınan ve sanatının doruğu olarak kabul edilen eseri kuşkusuz ”Faust”tur.

Goethe’nin gerçekçiliği Shakespeare’e uzanır. Ona göre, Shakespeare’in trajedilerini ”kendi benliğimizde ve özgür istemlerimizde yatan ne varsa tümü, bir bütünün amansız yol alışıyla çarpışır ve gizli bir noktanın çevresinde döner”.

Goethe’nin Alman edebiyatına etkisi çok önemlidir. İlk dönemlerde, ona karşı çıkan ya da onu izleyenler biçiminde ayrılmalar olmuşsa da, bu duruşların belirlenmesi yine Goethe’yi referans alır. 1900’lerden sonra ise bütün dünya için tartışmasızdır edebiyattaki yeri.
Siyasi karışıklar ve toplumsal patlamalara, 1805’de Schiller’in ölümü de eklenince çok sarsılan Goethe, Jena’dan ayrıldı. Yaşı da hayli ilerlemişti, köşesine çekildi; yazdı, durmadan yazdı ve hayatının en üretken dönemini geçirdi. 22 Mart 1832’de Weimar’da öldü.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.