SELAM OLSUN NAZIM HİKMET’E

ABONE OL
11:55 - 23/10/2020 11:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Nazım Hikmet 15 Ocak 1902 yılında, Selanik’te doğdu. Baba tarafından dedesi Mehmet Nazım Paşa, Selanik’te son Türk valisiydi. Nazım Hikmet ömrünün on beş yıla yakınını hapiste, yirmi yılını gurbette, yurt dışında geçirdi. 3 Haziran 1963 günü Moskova’da öldü. Mezarı halen Moskova’da, Novodeyvici ünlüler mezarlığındadır.

Nazım Hikmet, Atatürk’ten sonra dünyada en çok tanınan Türk’tür. Eserleri elliyi aşkın dile çevrilmiştir. Vaktiyle Türkiye’de Nazım’ın şiirlerini okumak suçtu. O’nun kitaplarını, şiirlerini okuyanların başına büyük belalar gelirdi. Ama artık yasaklar ve baskılar bir işe yaramıyor. Şimdi Nazım’ın kitapları, masalları, romanları, oyunları ve şiirleri elden ele dolaşıyor. Düşünceler, şiir ve edebiyat yasak tanımıyor. Ekilen bir tohum gibi günü gelince taşı bile çatlatıyor.

İnsan, Nazım’ın eserlerinin yasaklı olduğu günleri anımsamadan edemiyor. Biz öğrenciyken Nazım’ın şiirlerini gizlice okurduk. Hasanoğlan Atatürk İlköğretmen Okulu son sınıf ağabeylerimizden Ali Özgür, bir gün bana Nazım’ın Kuvayi Milliye Destanı’nı verdi. Yıl 1969. Henüz on beş yaşındayım. Kitabı gazete kâğıdı ile kaplayarak ve kem gözlerden saklayarak bir solukta okudum.
Bu kitapta Nazım Hikmet, Büyük Taarruz öncesinde, Mustafa Kemal’i şöyle betimliyor:
“Paşalar, O’nun arkasındaydılar.
O saati sordu.
Paşalar “üç” dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar
Eğilip durdu.
Bıraksalar
İnce uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi akarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.”
Nazım bize şiiri sevdirmişti bir kez. Okul sıralarında O’nun birçok şiirini ezberledim ve fırsat buldukça çevremdekilere okudum. İşte Nazım’ın dilimden düşürmediğim şiirlerinden biri. Az kalsın bu şiir yüzünden okuldan atılıyordum.
“Dörtnala gelip uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak gibi başı gibi uzanan
Bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve bir ipek halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu.
Bu davet bizim.
Yaşamak! Bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine,
Bu hasret bizim.”
Bir arkadaşımın anı defterine, o günkü politik ortamı yansıtan düşüncelerimi yazdıktan sonra, yukarıdaki şiirden iki dizeyi de eklemiştim:
“Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu.”
Irkçı görüşleriyle tanınan nöbetçi öğretmenlerden biri, sınıf arkadaşımın anı defterini bir gün zorla elinden almış ve yazdığım yazı için beni disiplin kuruluna sevk etmişti. Yıl 1971. 12 Mart dönemi… Başbakan Nihat Erim’in balyoz harekâtı sürüyor; aydınlar, öğretmenler, öğrenciler tutuklanıyor. Disiplin Kurulu Başkanı Asım Yılmaz, “İnsan insana nerde kulluk ediyor? Ne sömürüsü?” diye bana bağırıp çağırmış, saatlerce nutuk çekmişti. Sonunda iki hafta okuldan uzaklaştırma cezası almış, benim gibi benzeri suçlardan ceza alan sınıf arkadaşlarım Mehmet Ali Ünal ve Yusuf Eryücel ile birlikte, onların memleketi Çorum’un Ortaköy ilçesinin Cevizli köyünde misafir olmuştum.

Nazım’ın kitaplarını okuyan insanın onu sevmemesine olanak var mı? Siz bakmayın O’nun hakkında ileri geri konuşanlara; O’nu karalamaya kalkanlara… Sanattan, edebiyattan ve şiirden anlamayan ve Nazım’a yıllardır vatandaşlık hakkını bile çok gören bu çevreler ilkelliklerine doymasınlar. Her şeye rağmen Türkiye, Nazım Hikmet’e sahip çıkmıştır. Sevindirici olan da budur.
Gittiği her yerde, “Ben Türk şairi Nazım Hikmet” diyen ve yurdumuzu dünyaya tanıtan büyük ozan bizim ulusal onurumuz ve gurur kaynağımızdır. Siyasi komplolara kurban gitmemek için yurdu terk etmek zorunda kalan ama memleketini bir an olsun unutmayan, ayrılığın acısını ta yüreğinde hisseden ve buram buram memleket özlemi kokan birbirinden güzel şiirler yazan gerçek yurtsever Nazım’a kulak verelim.
“Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi,
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
Şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
infarktında yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim…”

Nazım Hikmet memleketine hasret bir şekilde yaşamını yitirdi. Gözleri açık gitti bu dünyadan. Ölümü yüreğinde hisseden Nazım, Vasiyet adlı şiirinde bizlere şöyle sesleniyor:

“…Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
-öyle gibi de görünüyor-
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
Ve de uyarına gelirse,
Tepemde bir de çınar olursa
Taş maş da istemez hani…”

Nazım’ın doğumunun 100. yılında Çanakkale-Çan Belediyesi, Nazım için 1000 fidan kampanyası başlatmıştı… Bu kampanyayı öteki belediyelerimiz ve kuruluşlarımız örnek almalı ve memleketimizin dört bir bucağına Nazım’ın özlemini duyduğu çınar fidanları dikilmelidir. Bu çınarların gölgesinde Nazım’ın şiirleri okunmalı, O’nun anısı yaşatılmalıdır.
Sözü Yunus’un bir şiiriyle bağlayalım:

“Yunus öldü diye
Sala verirler
Ölen hayvan imiş
Aşıklar ölmez”

Bahattin Gemici

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.