SEÇİMİN ARDINDAN

ABONE OL
11:53 - 23/10/2020 11:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

SEÇİMİN ARDINDAN


Türkiye’deki yerel seçimlerin ardından bir haftadan fazla zaman geçti. Fakat seçime ilişkin tartışmalar bir türlü bitmek bilmiyor. Son yıllarda Türkiye’de hiçbir seçim bu kadar tartışmalı, çatışmalı ve bu ile bazı il ve ilçelerde seçimin yenilenmesi gündemin başında yer alıyor. Son birkaç kadar şaibe iddialarının havalarda uçuştuğu bir seçim olmamıştı. Sonuçlara ilişkin itirazlar gündür cumhurbaşkanlığı seçimi konuşulmaya başlamış olsa da bu yerel seçimlerin Türk siyaset ve toplum yaşamında derin izler bıraktığı ortada. 

Bu yazıda seçimlerle ilgili bazı yorumlar yapmak istiyorum. Önce teknik sorunları ele alalım. Türkiye 1946’dan bu yana, yani çok partili düzene geçtiğinden beri daima heyecanlı geçen seçimler yaptı. Böylece halkımızın bir demokrasi coşkusu ve kültürü geliştirdiğine tanık olundu. Fakat bu kültürün hızla yerini başka bir alışkanlığa bıraktığını görmekteyiz. Bu kültür ne pahasına oluşa olsun kazanma kültürüdür. Adil ve yargıç teminatı altında yapılması gereken demokratik seçimlerin – sadece son seçimde değil – son yıllarda hile müessesesinin her zaman varlığı saptanamasa bile en azından böyle bir algı oluşumu ile tartışmalı hale gelmesi sorunuyla karşı karşıya kaldık. Daha önceki yıllarda seçmenlerin parmakları boyanırken Hindistan’dan ithal edilen bu boyayı bazı hilebazların aceleyle temizleyip hemen başka bir sandıkta mükerrer oy kullandıkları falan konuşulurdu. Seçmen kütüklerinin sağlıksızlığı son yıllarda en çok şikâyet edilen bir husus oldu. Boş arsalara veya aynı konuta kaydedilen hayali seçmenler, vefat ettiği halde seçmen bilgi kartı düzenlenenler, adrese dayalı sistemdeki hiç yazılmama veya mükerrer yazılma gibi teknik aksaklıklar daha seçimin öncesinde sonuçları tartışmalı hale getiren noktalardır. Bu seçimde de yine bu konular dile getirildi. Fakat bu defa farklı bir durumu da yaşadık.

Türk halkında – en azından bir kısmımızda –  tüm bu hile söylentileri ve kuşkular nedeniyle Türkiye’de “sandıkları koruma, seçimleri hilesiz yaptırma” doğrultusunda bir duyarlık ortaya çıktı. Muhalefet partileri ve büyük kentlerde sivil toplum gönüllü ekipler oluşturup sandık başlarında gözlemci olarak görevlendirdiler. Bu gönüllülerin çabası mı, yoksa durum hakikaten feci miydi, henüz tam olarak bilemiyoruz, ama seçim bitip de oyların sayılmaya başlamasıyla neredeyse tüm ülkede müthiş yoğunlukta bir şayia bombardımanı başladı. İtirazlar birbirini izledi ve hala da sonuçlanmayan bir yığın itiraz başvurusu var. Birçok yerde oyların defalarca baştan sayılması ve itirazlardan arzulanan sonuç alınamazsa seçimin iptali için Yüksek seçim Kurulu’na başvuru bugünlerde kamuoyumuzu yakından meşgul ediyor. Yani demokrasinin en önemli araçlarından biri sayılan seçim müessesesi bu son seçimlerde Türkiye’de şaibelerle, hile söylentileriyle ve tamiri zor ayrışmalarla demokrasimizi de adeta tartışmalı hale getirdi. Dış basında yer alan çoğu haklı gözlem ve yorumlar ne yazık ki Türkiye’nin imajına son derece zarar verici bir nitelik kazandı.
 
Bu noktaya nasıl gelindiğine bakarsak öncelikle Türkiye’de şimdiye kadar yaşanmamış bir siyasal asabiyetin ortalığı inanılmaz derecede gergin hale getirdiğini söylemek zorundayız. Siyasal karşıtlıkların adeta can düşmanlığına dönüştürüldüğü, rakibe saygı yerine belden aşağı vurmalarla onu alt etme gayretleri, gücün olabildiğine istismarı, iletişimin manipülasyonu, belediye seçiminden çok bir “nihai hesaplaşmaya” dönen bu seçimde toplum ikiye, üçe ayrıştırıldı. Parti liderleri mitinglerinde söylemlerini halkın yerel düzeyde beklediği hizmetlerden çok siyasal hesaplaşma üzerine kurdular. Özellikle 17 Aralık süreci ve Gülen cemaati ile ilgili hususlar bu süreçte en çok göze çarpan konular oldu. Seçim kampanyası neredeyse tümüyle bu çerçevede yürütüldü. Dış politika, özellikle Suriye politikası ve Türkiye’nin bölünmesi tehlikesi yerel siyaset konularının önünde yer aldı. Bunlar da siyasi partilerin üslubunun sertleşmesine yol açtı; halkın büsbütün ayrışmasına adeta çanak tutuldu. Liderlerin üslubu tüm bu gerginlikleri olabildiğince körükledi. 

Şimdi ortaya çıkan sonuçlara bakalım. İktidardaki AKP seçimden birinci çıkması ile büyük kentlerdeki eğitimli seçmen kitlesinin yoğunlaştığı yerleşim yerleri dışındaki kent varoşlarındaki ve Anadolu’daki düşük eğitim grubuna mensup seçmen kitlesinin muhalefetin yolsuzluk ve dış politikaya ilişkin söylemlerine pek itibar etmediği görüldü. AKP seçmeninin büyük çoğunluğu partilerine ve liderlerine “yolsuzluğu konduramadığı” gibi genel gidişattan şikâyetçi olmadığı mesajını verdi. Makroekonomik dengelerde bozulma sinyalleri artsa da halkın halen bir kriz sendromuyla karşılaşmamış olması memnuniyetinin asıl göstergesi. Ayrıca, muhalefetin neredeyse tek konu olarak üzerine basa basa vurguladığı 17 Aralık sürecinin ülke içlerindeki halka pek ulaşmadığı da söylenebilir. Televizyon kanallarının ve yine yazılı basının çoğu bu konulara pek yer vermediler veya taraflı yayın yaptılar. Böyle bir algının oluşmasını da normal karşılamak gerekir. Yine son yıllarda ülkenin her tarafında süren ve iktidarın icraat vitrininde en ön sırada yer alan altyapı yatırımları, köprüler, yollar vs. seçmen için ikna edici olmakta. Buna karşılık muhalefetin soyut denebilecek bir yolsuzluk söylemi bu ülkede başarılı olmadı şimdiye kadar; anlaşılıyor ki bundan sonra da olmayacak. BDP’yi bu kategoriye almıyorum. Bu partinin ana akım partilerden farklı bir hedefi olduğunu biliyoruz. BDP oy aldığı Güneydoğu illerimizde bir özerklik  - sonra da bağımsızlık – hayali içinde ülkenin geri kalanıyla pek ilgilenmiyor görünüyor. Batı illerinde de AKP’yi destekledi deniyor. “Çözüm süreci” devam etsin diye.  Fakat CHP ve MHP’nin işi hayli zor ve iktidara yürümek için mutlaka inandırıcı ve ikna edici yeni söylemler bulmalı, seçilmelerine engel olan algıya müdahale etmeliler. Bu söylemler Türk halkının gerçek sorunları ve günlük yaşamıyla ilgili olmalı öncelikle. Muhalefet partileri “istikrar bozulacak” endişesi taşıyan halkla duygudaşlık kurabilmeli, sosyal ve ekonomik sorunlarla ilgili iktidara geldiklerinde yapacaklarını inandırıcı biçimde anlatabilmeliler. Ve de sağlıklı bir demokrasinin ve siyasette etik değerlerin yerleşmesi mücadelesi verilmeli. 

Yerel seçimlerin daha dumanı tüterken cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmaları gündemin tepesine geldi oturdu. Türkiye’nin bu gergin ortamında ilk kez halkın oylarıyla seçilecek cumhurbaşkanımızın da sakin ve demokratik nezaketin egemen olacağı bir ortamda seçileceğini ne yazık ki ileri sürmek mümkün değil. Yaşanan asabiyet arzulanan nezakete maalesef galebe çalacak. Bu arada demokrasi liginde küme düştüğümüzü ileri süren batılı çevreleri doğrulamak için de hata üstüne hata yapılacak. Kısacası, bugünkü günde demokrasimizin, ülkemizin ve halkımızın geleceği ve huzuru açısından biraz karamsar olmaktan alamıyor insan kendisini. Haksız çıkma umudumu korumak istiyor ve herkese biraz daha sükûnet temenni ediyorum. 

Dr. Can Ünver

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.