SEÇİME DOĞRU

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

22 Eylül’de seçmenler sandığa gidecek ve kendi düşüncesine yakın partileri 4 seneliğine vekil tayin edecekler. Umumi vekâletname verecekler milletvekillerine. İnsan haklarının ihlal edilmemesi, işsizliğin problem olmaktan çıkarılması, eğitimde fırsat eşitliği, ekonomik istikrar, sağlıklı bir yaşam, güven ve huzur dolu bir gelecek konusunda vekâlet verecekler vekillerine.

Demokrasinin en güzel tarafı bu olsa gerek. Vekâlet yoluyla sorunların çözümünü başkalarına devretmek. Çalışmalarını beğenmezsen dört sene sonra başka bir vekil tayin etmek. Dört sene sonra da başa dönerek, geçen seçimlerde çalışmalarını beğenmediğim ve terk ettiğim partiyi yeniden iktidara getirmek. İşte demokrasi dediğimiz aygıt böyle bir şey.

Devlet bir takım kurumlardan oluşuyor. Bu kurumlardan biri de partiler. Seçimi kazandıkları taktirde yürütme görevini üstleniyorlar. Yürütme ile devletin diğer kurumları arasında menfaat çatışması olmadığı sürece halk sıkıntı çekmiyor. Çatışma halinde ise halk sıkıntı çekmeye başlıyor. Zaman zaman, hükümetlerle devletin diğer kurumları arasında çatışma varmış gibi görünse de, sonuçta devlet politikasını aşmaları mümkün olmuyor.

Almanya politikası olan bir devlet. Devlet istediği taktirde sosyal demokratlara da, muhafazakârlara da seçim beyannamelerine ters icraat yaptırabiliyor. Mesela sosyal demokrat olan bir parti “En iyi entegrasyon asimilasyondur” diyebiliyor. Çifte vatandaşlık konusunda muhafazakârlarla aynı kuyuya taş doldurabiliyor. Sosyal demokratların şahinler kanadı olabiliyor mesela.

Almanya’da yaşayan yabancılar var. Dört milyona yakın Türkiye’li var bu yabancıların içinde. Bunların yaklaşık 900 bini seçmen bugün. Türkiye’lilerin problemleri oldukça fazla. Sıklıkla rastlanan kavgalar oluyor Türkiye’lilerle Alman devlet kurtumları arasında. Bu problemleri çözme görevi güya partilere/hükümetlere verilmiş. Görünürde muhatap partiler gibi. Ama gerçek böyle değil. Hiçbir partinin devletin politikasını aşması mümkün değil.

Ancak insan hakları konusunda ciddi çalışmalar ortaya konulabilirse devletin politikasını yumuşatmasına veya değiştirmesine vesile olunabilir.

Ne yazık ki Türkiye’liler hak arama konusunda istenilen seviyeye gelmiş değiller. Sivil toplum kuruluşları, değişik partilerde temsil görevi verilen milletvekilleri ve iş adamları dernekleri devletin kurumlarına baskı yapabilecek güce sahip değiller. Sosyal demokrat yelpazede yer alan Türkiye’liler, muhafazakar yelpazede yer alan Türkiye’lilerden daha fazla organize olmuş görünüyorlar.

Sosyal demokrat yelpazede yer alan milletvekilleri, TBB ve TDU’nun ev sahipliği yaptığı bir salonda sorunlarını tartışabiliyorlar. Birbirlerini suçlamaktan asıl sorunların tartışmasına gelemeseler de bir araya gelip en azından kavga edebiliyorlar. Muhafazakâr yelpazedekiler kavga da edemiyorlar. Çünkü kavga edebilecekleri zemin yok. Kendi düşüncelerine yakın, destekledikleri bir parti yok, milletvekili adayları yok. Müsiad, Tümsiyad, Barex gibi iş adamları dernekleri var muhafazakâr yelpazedekilerin. Ancak bu kuruluşların bir araya gelerek TDU ve TBB’nin yaptığı gibi adaylarını desteklemek gibi bir dertleri yok veya adayları yok destekleyecek.

TGB ile birlikte hareket eden muhafazakâr yelpazedeki diğer çatı kuruluşları da “Haydi seçime!” sloganıyla insanımızı sandığa çağırıyorlar. İyi de kime oy verecek bu sandığa giden seçmenler, Adayınız var mı? Tavsiye edeceğiniz bir parti var mı?

Mevcut adayların sizleri temsil etmediğini her fırsatta söylüyorsunuz ve onlarla ilgili negatif propagandalar yapıyorsunuz. Sonra da Maybachufer’e çıkıp haydi seçime diyorsunuz, Allah aşkına bu paradoks değil midir? Taşeronluk değil midir?

Türkiye’lilerin kahir ekseriyeti Müslümandır. Mütedeyyin olanları da bir hayli fazladır. Başörtüsü konusunda hassasiyeti olanlar, çocuklarının yüzme dersi konusunda hassasiyeti olanlar, İslâm din dersi konusunda hassasiyeti olanlar, okullarda mescid açılması konusunda hassasiyeti olanlar vardır. Bu konularda hak elde etmek mücadele ile olur. Mecliste mücadele etmekle olur, konu ile ilgili kanun teklifleri hazırlamakla olur. Türkiyedeki paretilerle yatıp kalkmakla burada hak elde edemezsiniz. Yıllardan beri bu yanlış yapıldı, hâlâ yapılmaya devam ediliyor. Yanlışta israr doğru değildir.

Muhafazakâr yelpazede bulunan ve Maybachufer’de seçmenleri sandığa davet edenler; kaç tane adayınız var sizi federal mecliste temsil edecek? Kaç tane duyarlı vekil gönderiyorsunuz federal meclise? Hangi partiye oy verecek o seçmenler? Ama diyorsanız ki, bu milletvekili adayların hepsi bizim de adayımızdır, o zaman problem yok.

Ancak, Seçimlerden sonra, üyelerinizle yapacağınız toplantılarda, sizin “Haydi seçime!” diye sandığa davet ettiğiniz seçmenlerin seçtiği, ama sizin gibi düşünmeyen, sizin değerlerinizi savunmayan ve hatta sizin değerlerinizle alay eden vekiller olursa, bunlar bizleri temsil etmiyor demeyiniz. Ayıp olur. Hem seçeceksin, seçtireceksin hem de bunlar bizi temsil etmiyor diyeceksin, bu olmaz. Yakışık almaz. Şık olmaz.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.