SEÇİM EŞİT VE DEMOKRATİK Mİ?

ABONE OL
18:14 - 01/10/2020 18:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

SEÇİM EŞİT VE DEMOKRATİK Mİ?


Anayasa’mıza göre seçimler eşit ve adil yapılmalı. 7 Haziran seçimleri, Anayasa’nın emrettiği biçimde mi yapılacak? Siyasal partiler, bu yarışta eşit koşullarda mı yarışmaktalar? Seçimlerde tarafsız olması gereken kurum ve kişiler Anayasa’nın “tarafsızlık” hükmüne uymaktalar mı? Bu ve benzeri sorulara verilecek yanıtlar, seçimlerin sonuçlarının neredeyse önceden belirlendiğini gösterir bizlere. Böyle olunca da halk, seçimlerde demokrasinin önemli bir yapıtaşı olmaktan çıkar, figüran olur. 

Öncelikle seçimlerde tarafsız olması gereken kişi, cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanlığı orununu işgal eden kişi, AKP’yi desteklemek amacıyla haftalardır alanlarda, muhalefet partilerini eleştirmekte. Çoğu zaman AKP yöneticilerinden daha hırçın ve sert söylemlerle eski partisini savunmakta. Devletin başında bulunan ve ulusun tümünü temsil edip kucaklaması gereken kişi, halkın bir bölümüne karşı savaş açmakta. 

RTE’nin seçimlerin tarfsız, eşit, adil olmasını bozması karşısında ilk tepki, Vatan Partisi’nden geldi. Hemen YSK’ya başvurarak bu duruma müdahale etmesi istendi. Daha sonra diğer partiler seslerini çıkarmaya başladı. Ne yazık ki PKK sever medya organları Vatan Partisi’nin bu girişimini hiçe sayarak bu konuda ilk tepkinin HDP’den geldiğini yaymaktalar. Vatan’ı görmezden gelmek, başarılarını halktan saklamak medyanın yeni görevleri arasında. 

AKP (298 milyon TL), YCHP (115.3 milyon TL) ve MHP (77.8 milyon TL) toplam olarak beş yüz otuz bir milyon Türk Lirası hazine yardımı aldılar. Bu durum seçimlere, eşit koşullarla girilmediğinin önemli bir göstergesi. Üç parti, ekonomik olarak para içinde yüzerken diğer partiler üyelerinin küçük bağışlarıyla yarışa katılmaktalar. Üstelik AKP iktidar olanaklarından kendisine bağlı belediyelerin güçlerinden ve yandaş müteahhitlerden yararlanmakta. YCHP, MHP ve HDP’nin de kendi belediyelerin olanaklarından yararlanmadıkları söylenemez. 

Yukarıda söz konusu olan partilerin yandaş işadamlarından aldıkları bağışların miktarı ise belli değil. Partiler, öncelikle aldıkları bağış ve yardımları kamuoyuna açıklamalılar. Bağışlarda üst sınır belirlenmeli. Parası gizli olan bir siyasetin halk yararına iş yapması olanaksızdır. Öncelikle seçim bütçelerinde açıklık olmalı.

Seçimde tanıtım ve reklamın önemi herkesçe bilinmekte. Reklam ve tanıtım demek, para demektir. Paran ne kadar çoksa o kadar çok reklam yaparsın. 

ABD benzeri seçim kampanyaları Özal’la başladı. Bu da seçmenin gözünü boyamakta, partilerin savundukları programlar ikinci plana düşmekte. Gösterişe dayalı reklamlar, halkı yanıltmakta. Zehir cicili bicili şekerlere sarılarak halka sunulmakta. 24 Ocak 1980’den sonra halkın aleyhine olan onlarca program, yasal yenilikmiş gibi halka yutturuldu. Ne yazık ki medya destekli reklama dayalı propaganda biçimi, halkı kandırmanın temel öğesi oldu. 

Medya siyasette belirleyici olmaya başladı. Medyatik yüzler, siyaset sahnesinde daha çok öne çıkmaya başladı. Siyasetçide olması gereken düşünsel derinlik, bilgi birikimi, uzmanlık ikinci plana itilerek laf kalabalığı yaparak sığ görüşleri savunup popülizm yapmak kabul görür oldu. Bunun içindir ki Türkiye’nin yaşamsal önemdeki sorunları yıllardır çözülemedi, tersine kangrenleşerek büyüdü dertler. 

Medya, sanki seçimler dört parti arasında yapılıyormuş gibi bir algı yaratmakta. Seçimlere katılan diğer partiler yok sayılmakta. Hatta kamuoyu yönlendirilip koşullandırılarak bu dört partinin seçimlerden sonra iktidar ve muhalefet saflarında nasıl konumlanacağının bile kurgusu yapılmakta. Seçim olmadan, sonuçları açıklanmadan hükümet kurmakta, muhalefeti belirlemekte medya.

Medyanın görevi halka gerçeği ve olayları olduğu gibi sunmak değil mi? Seçimlere katılan tüm partilere eşit propaganda olanağının sağlanması gerekmez mi? Propagandada adaleti ve eşitliği kontrol etmek YSK’nın görevi değil mi? Bağımsız ve tarafsız olan yargı, cumhurbaşkanlığı orununu işgal eden kişi başta olmak üzere herkesi seçim yasalarına uygun davranması için uyarma görevi yok mu? YSK, seçimleri yargı denetiminde yapmak için görevli değil mi? 

Eşit ve adil olmayan bir seçimle demokrasinin işlediği söylenebilir mi? Seçim, bir yarışmadır. Yarışmada kazanması istenen yarışmacının doping yapmasına göz yumup diğer yarışmacıların ellerinin, ayaklarınının bağlanması söz konusudur. Üstüne üstlük el, ayak bağlanmakla yetinilmiyor, şikayetçi olmasınlar diye ağızları bantlanıyor. Ondan sonra da demokrasi tüm kurumlarıyla işliyor, diyeceğiz öyle mi? 

Hadi bakalım körler, sağırlar birbirini ne kadar da daha ağırlayacaklar? Halk, kendisinin yer almadığı demokrasicilik oyununu ne kadar daha izleyecek uzak bir köşeden?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.