ŞARK KURNAZLIĞI

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Geçen yılın Kasım başlarında Steiger Awards adlı bir vakıf her yıl çeşitli dallarda verdiği ödüllerden birini ”Bayram değil seyran değil” dedirtecek gibi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a vermeye karar vermişti.
Ödülün adı ve inandırıcılığının ötesinde, bu reklamın bedelinin örtülü ödeneklerce karşılandığı üzerine pis kokular yayılıyordu.
Devir, ver parayı bulalım arayı devriydi.
Bizim dinci cephe bu işleri iyi becermeye başladı.

Paran var, medyan var, müritlerin alesta nöbette. Bir de yabancı vakıf ayarladın mı?
Oldun bulunmaz Hint kumaşı.
Ödül: Hoşgörü ve insani değerleri ön planda tutan kişilere verilen ödüldü.
Bu ödül töreni ardında iş bitirme dümenleri olduğu bilinen bir kurgu olduğu ortaya çıktı.
Ama bu iki tarafın çıkarına üzeri kapatıldı.
Bu törene; Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakanı Hannelore Kraft, İçişleri Bakanı, Bochum Belediye Başkanı ve Gazprom’un danışmanı, iş bitirici Gerhard Schröder katılacaktı.
Ama bu kurgu yaşama geçirilemedi. Evdeki hesap çarşıya uymamıştı.
Almanya’da yaşayan demokratlar bu oyunu başlamadan bitirdiler.
Onbinlerce insan Bochum’da hoşgörüyü bu kadar ucuzlatan komediye son verdiler.
Tören yeri nede olsa Almanya’ydı.
Burada tek adamın kaprisleriyle devlet yönetilmiyordu.
Burada, gösteriler, polis copuyla, tazyikli sularla, biber gazıyla dağıtılmıyor.
Polis cemaatin polisi, içişleri bakanı bir kişinin, belediye başkanı başbakanın emirberi değildi.
Schröder de başbakan değil bir şirketin paralı elemanıydı.
Bochum bu kadar kararlı insan topluluğunu tarihinde görmemişti.
NRW Başbakanı, İçişleri Bakanı, Belediye Başkanı ödül törenine katılmayacaklarını açıkladılar.
Vakıf ödülü iptal etmek zorunda kaldı.
Başbakan’da üç bin kişilik koruma ordusunu Almanya’ya getiremeyeceği için Almanya’ya gelmeyi göze alamadı,
Afganistan’da şehit askerler nedeniyle Afganistan’a gitme kararı almış, Almanya’ya ödül törenine gelmeyi iptal etmişti.

Başbakan aradan bir yıl geçtikten sonra çizilen karizmayı biraz olsun düzeltmek için Almanya’ya gelmek istiyordu ama davetsiz de gelemezdi. Almanya Erdoğan’a mesafeliydi.
Schöreder’in Almanya’da esemesi okunmuyordu.
Öyle ücreti ödenecek bir ödül verecek vakıf, bilimle kavgalı birine fahri profesörlük verecek çakma rektörler de yoktu.
Şark kurnazlığı devreye girdi.
ABD’deki kurnazlığın ters tepmesinden de ağızları yanmıştı. Obama ile yakın görüşme yapamayacağı için, akıl daneleri kurnazlık edip, Obama’nın çıkış kapısından başbakanı sokmaya çalışınca az daha Başkanın korumalarından dayak yiyeceklerdi. Bu korkunç skandal son anda önlenmişti.
Sonunda yeni yapılan Büyükelçiliğin açılışına katılarak Almanya’ya gelme bahanesi bulundu.
Afganistan’da şehitler için iptal ettiği, bir yıl önce gelemediği Almanya’ya, yeni elçilik binasının açılışı için gelecekti.
Hâlbuki Türkiye’de o gün askerler, polisler, sivil insanlar katledilmişti.
Onlar ABD için ölmemişlerdi, üstelik birkaç Mehmet için açılışı erteleyemezdi!
Ama haber Almanya’da duyulunca Almanya’nın her köşesinden başbakanı protesto için arabalarla, otobüslerle Berlin’e hareket başladı.
Almanya’nın içişleri bakanı ne AKP’li İdris Naim Şahin, ne de Valiler AKP’li Valilerdi.
Kimse otobüsleri, arabaları engellemedi.
Binlerce çeşitli siyasi görüşten insanlar başbakanı protesto ettiler.
Başbakan elini kolunu sallayarak halkın arasına giremedi.
Siyasi partiler, sendikalar ve Alman Basını başbakanın mezhep ayırımcılığı yaparak, Suriye’ye savaş kışkırtıcılığı yaptığı, Türkiye’de bir baskı rejimi uygulandığı, muhalefetin susturulmaya çalışıldığı vurgulandı.
Türkiye’de kanıtsız, sahte belgelerle cezaevindeki altmış yedi sendikacının, yüzün üzerinde gazetecinin hapsedilmesi kınandı
Başbakan Alman polisinin sıkı güvenlik önlemleri altında büyükelçilik binasının açılışını yaptı.
Sonra Almanya Başbakanı Merkel ile görüşüp malum basının karşısına çıktı.
Alman gazeteciler Türkiye’deki açlık grevini sordular:
Başbakan gayet rahat bütün dünyaya duyurdu:
”Şu anda açlık grevi bitmiştir. Bir kişi dışında açlık grevi sona ermiştir.”
Bizim anlı şanlı medya pişkinlik içinde sustu.
Dinci, yandaş, besleme ve iğdiş edilmiş holding medyaları bu protestoları görmezden geldi.
Hadi dinci, yandaş medya neyse, o anlı şanlı gazetecilerimiz, gazetecilik etiğini, gazetecilik namusunu düşünüp, Deniz Feneri davasının akıbetini soramadılar.
Silivri’de tutsak- bırakın aydınları, yurtseverleri- meslektaşları gazetecileri sormaya cesaretleri yoktu.
Ülkede her gün okullar yakılırken, öğretmenler kaçırılırken, askerle, polisler, sokakta PKK tarafından Kürt vatandaşlar katledilirken Suriye’ye savaş çığlıklarının anlamsızlığını soramadılar.

Başbakan Almanya’da konuşamadıklarını Endenozya, Bali ve Brunei Sultanlığında konuştu. Birleşmiş Milletlere, Nato’ya esip gürledikten sonra idam cezalarını savunmaya koyuldu.
On Kasımda Atatürk’ün huzurunda saygı duruşu yerine, hedeflediği, özlemini çektiği sultanlıklarda tecrübe edinmeyi yeğledi.
On yedi şehit Mehmet için hemen dönmesini bekleyenler, yine yanıldı.
O, Mehmetçiğe değil, Suriye’deki teröristlere, eski kankası Esad düşmanlarının ölümüne üzülür.
Almanya’dan mutlu dönmedi ama Elçiliklerden, bazı konsolosluklardan hoşnuttu.
Artık Almanya’da Türk temsilcilikleri AKP’nin Parti komiserliğine dönüşmüş durumda.
AKP’ye muhalifler konsolosluk etkinliklerine yine çağrılmıyor. Yine Cumhuriyet kutlamalarına sokulmuyor.
Konsoloslara elçilik makamına ulaşmanın yolu öyle açılıyor.
Ama tüm çabalar boşuna.
Onlar istekleri kadar, Cumhuriyeti, Atatürk’ü unutturmaya, silmeye çalışsınlar.
29 Ekimde copuna, biber gazına, tazyikli suyuna rağmen barikatlarını yıkarak bayramını kutlayan bu halk ne Ata’sını unutur, ne Laik Cumhuriyetten geçer.
On kasımlar da dokuzu beş geçe Türkiye’nin her köşesinde Ata’sına saygı duruşunu bir ulusal ibadete dönüştüren, o saatte sokakta, caddede, arabasından inip saygı duruşu yanında klaksonu ile ”Atam İzindeyiz ” yeminini eden başka bir halk var mıdır?
Üstelik tüm baskılar, korkutmalar halkı Cumhuriyetine, Atatürk’üne daha da yaklaştırdı.
Bir kez daha dost düşman iyi anlasın:
Bu halk öyle emperyalizmin ve dinci hainlerin kurguladığı dışarıdan kumandalı ”Arap Baharı” sapkınlarına benzemez.
Bu halk bağımsızlığını ve kurtuluşunu dişiyle, tırnağıyla söke söke kazanmıştır.
Sultanına, hainlerine, emperyalist efendilerine rağmen.
Gerekirse yine isim değiştirmiş hainlerle, efendilerini Akdeniz’e süpürür atar.
Bu sefer kaçacak İngiliz gemisi de bulamazlar…

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.