SARAYBOSNA`DA 3 GÜN (l)

ABONE OL
18:21 - 01/10/2020 18:21
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

SARAYBOSNA`DA 3 GÜN (l)

Berlin’den çıktığımda hava yağmurluydu, 10 metre ötesini göremiyordum. İlk hedefim Bosna Hersek.  Yanımda eşim var. Gece Avusturya’da konakladım.  Hiç yapmadığım bir işi yaptım; arabada yattım. Konaklama yerleri nedense doluydu.  3 saat uyumuşum. Eşimin hazırladığı yolluklarla açık havada güzel bir kahvaltı yaptık. Park alanında Avusturyalılardan daha çok Çekler ve Slovaklar vardı. Onlar da bizim gibi kahvaltı yapıyorlardı, yeni evli bir çift vardı kahvaltı yapan, seyre daldık onları. Lokmaları kendileri yemek yerine birbirlerine ikram ediyorlardı.  Ne kadar da mutlular. Bu arada biz de birer lokma da olsa birbirimize ikram ettik. Her şey gençlikte güzel. 

Öğleye doğru Bosna Hersek’e giriş yaptık. Biraz ilerde savaştan kaldığı belli olan bir ev var, kurşunlanmış, delik deşik, misafirlerini gözyaşlarıyla karşılıyor. Teselli etmeye çalıştık çektiğimiz fotoğraflarla ve sonra vedalaştık. Yol kenarlarında satıcılar var. Tarlada yetiştirdikleri ürünlerini satıyorlar.

Saraybosna’ya yaklaştığımızda yolun kapalı olduğunu öğrendik. Kuyruk 4 km. civarındaymış, çaresiz bekledik. Yağmur yağınca, dağ yamaçlarından sel olarak akıyor ve önüne kattığı dallar ve topraklarla yolu kapatıyormuş, o sırada yoldan geçiyor olmamalısınız yoksa siz de sele kapılabilirsiniz. Yağmurdan sonra, kepçeler imdada yetişiyor ve yolları açıyorlar. 

Yaklaşık 3 saatimiz yolun açılmasını beklemekle geçti.  Saraybosna’ya akşam saatlerinde ulaştık.  Yolun sağında ve solunda gördüğümüz binaların çoğun kurşun yaralarını daha sarmamış, delik deşik görünüyorlar. Sonradan öğrendiğimize göre bazı binalar özellikle o halde bırakılmış, tamir edilmemiş. Savaşın acı yüzünü göstermek için bu şekilde bırakılmış olmalı diye düşündük. 
Konaklayacağımız pansiyon önceden oğlum Hureyre tarafından kiralanmıştı. Dilruba ile birlikte bir program çerçevesinde gitmişti o Saraybosna’ya. Pansiyonu bulmak zor olmadı, navigasyon yardım etti. Ev sahibimiz ve sahibemiz çok sıcak karşıladılar bizi, odalarımızı gösterdiler ve hemen sonra Osmanlı kahvesi ikram olarak geldi odamıza. Yanında lokum ve su vardı. İnanın duygulandım. Ha-ber. com ’un sayfasında yaza yaza kalemimde neredeyse mürekkep kalmadı dersem abartmış olmam; buna rağmen Berlin restoranlarında hatırlatmalarımızı dikkate alan olmadı. Değil restoranlar Büyükelçiliğimiz ve Başkonsolosluğumuz bile dikkate almadı.  Oysa bu kurumların mensupları bir anlamada kültür elçilerimizdir. 

Derken ezanlar okunmaya başlandı, bir anda Türkiye’ye gelmiş olduğumuzu düşündük. Duygulandık. Bir Avrupa Ülkesi’nde ezanlar okunuyor ve birbirine karışıyor, o oradan bu buradan ne güzel bir harmoni. Oturup ezanın bitmesini bekledik. Sonra da hemen attık kendimizi dışarıya. Başçarşı’ya yürüme sadece 5 dakika mesafede kaldığımız pansiyon. Baş çarşının girişinde Osmanlı Sebil’i var, ahşaptan yapılmış. Herkes orada fonograf çekiliyor. Biz de öyle yaptık. Sonra daldık çarşıya hedefimizde Boşnak böreği var. ‘En leziz böreği nerede yiyebiliriz?’ diye sorduk hemen gördüğümüz ilk dükkâna, tebessümü yüzünden eksik olmayan genç delikanlı(Nedim) dışarıya çıkarak gösterdi o böreği yiyebileceğimiz börekçiyi.  Gerçekten leziz, biraz fazla kaçırdık galiba. 

Başçarşı’yı başladık adımlamaya, çok kalabalık, iğne atsanız yere düşmez derler ya, bu söz, işte tam burası için söylenmiş olmalı. Osmanlı’dan kalma bir çarşı burası. Olduğu gibi korunmuş. Parke taşlarına varıncaya kadar korunmuş. Esnafla Türkçe konuşarak anlaşabiliyorsunuz. Başörtülü Boşnak kızları var tezgâhların başında. Buyurun diyorlar. Haşlanmış mısırdan hediyelik eşyaya kadar ne arasan bulabilirsin. Gece geç saate kadar cıvıl cıvıl çarşı. Anlatılmaz ki, görülmesi lazım.

Pansiyon sahibi El-Vedud çok cana yakın, Müslümanları özellikle de Türkleri çok seviyor. Sabah Türkçe konuşan bir rehber bulmak için seyahat acentesine gittik. Rehber için günlüğüne 100 € istediler. El-Vedud bu parayı çok buldu ve kendisi bize rehber olabileceğini söyledi. Bildiği Türkçe kelime 20 yi geçmiyor. Benim bildiğim İngilizce kelime de 20 den fazla değil. Kabul ettim. Dreksiyona El-Vedud geçti, bana güvenin dedi. Önce Aliya İzzet Begoviç müzesi,  mezarı, Şehitlik ve Tünel, daha sonra Travnik sonra Mostar oradan Tekke ve Saraybosna. Mostar’da Ömer Özsoy ve öğrencileriyle buluştuk, birlikte kahvaltı yaptık ve onları Frankfurt’a yolcu ettik. 
Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.