Sanki çevresi Erdoğan’ı yok etmek için çalışıyor

ABONE OL
11:32 - 23/10/2020 11:32
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ANALİZ

Sanki çevresi Erdoğan’ı yok etmek için çalışıyor

Erdoğan’ın, Birlemiş Milletler’de yaptığı konuşma bütün yandaş gazetelerin manşetini süslüyordu.

Elbette Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Birleşmiş Milletler kürsüsünden yapacağı bir konuşma en önemli haber olacaktır, bunda bir sorun yok.

Dikkatimi çeken, neredeyse bütün gazetelerin konuşmaya “tarihi” sıfatını eklemeleri, Erdoğan’ın büyük alkış aldığını söylemeleri oldu.

Şurası bir gerçek ki, bu konuşma bundan önceki konuşmalardan daha fazla izlendi.

Bana göre bunun nedenlerinden biri son günlerde Türkiye’nin konumu gereği çok konuşuluyor olmasıydı.

Ancak asıl neden Erdoğan’dan bir önce konuşan kişinin Amerika Başkanı Trump olması bana göre.

Erdoğan, Trump konuşmaya başlarken içeri girdi ve gerçekten kendi yerine geçmek için bile kalabalığı yarmak zorunda kaldı.

Çünkü herkes merakla Trump’ı dinlemek için doluşmuştu salona.

Bunların hepsi magazin konular, kendi görüşünüze göre istediğiniz gibi yorumlarsınız.

Erdoğan’ın konuşmasının içeriğini dikkatle dinledim.

Facia burada işte.

Çünkü danışmanları, Erdoğan’a bana göre çok yanlış bir konuşma hazırlamışlar.

Yıllardır uygulanan bir taktik yine kullanılmış.

Erdoğan’ın konuşması, dünya ülkelerine değil, iç politikaya yönelik bir konuşmaydı.

Keşmir’den Myanmar’a, Kaşıkçı’dan Mursi’ye, İsrail yayılmacılığından Filistin’deki zulme, Avrupa Birliği’nin ikiyüzlülüğünden Fırat’ın doğusuna kadar pek çok konuda konuştu Erdoğan.

Peki kimde ne etki yarattı bunca konunun bir anda ve üstelik de bağıra çağıra gündeme getirilmesi?

Kimsede bir etkisi olmadı, zaten olamazdı da.

Danışmanları ya da akıldaneleri Erdoğan’a, “bir dünya lideri işlevi” yüklemeye kalkmışlar ama bunun yarardan çok zararı olacağı açık.

Erdoğan konuşmasıyla nenedeyse herkesi hedef aldı, ortada bir ülke bile bırakmadı.

Bunun yaratacağı tepki Türkiye’yi açmaza sokacaktır yakın bir gelecekte.

Söyleyenin Erdoğan olmasının çok da önemi yok, sonuçta Türkiye zor duruma girecektir.

Ancak konuya iç politika açısından bakılırsa, Erdoğan’ın konuşması, kürsüdeki hal ve tavırları, dünyanın gözüne sokarcasına gösterdiği tablolar, yüksek sesle verdiği ayarlar pek çok kişinin hoşuna da gitmiştir.

Zaten yandaş medya, “tarihi” derken bunun dünya çapında bir önemi olmadığının farkında elbette ama maksat her zamanki gibi Türk halkını kandırmak.

Ancak bu seferki konu çeşitliliği ve Erdoğan’ın başta Amerika olmak üzere “müttefikimiz olarak kabul edilen ülkelere yönelik sözleri” mutlaka tepki çekecektir.

Daha önceki toplantılarda benzer biçimdeki bazı sözlere hiç aldırmayan, aslında şimdi de pek aldırmış gözükmeyen bazı ülkeler, başka uluslararası etkinliklerde bunun acısını çıkarmaya çalışabilirler.

Açıkçası Erdoğan’ı şaşırarak dinlerken, “Sanki birileri düğmeye basmış, Erdoğan’ı zora sokmak hatta onu yok etmek için operasyona başlamış” demekten kendimi alamadım.

Tarihte liderlerin içerde, en yakınından açılan ateşle yok edildiğine çok tanık olmadık mı?

Bende şimdi bu oyunun Türkiye’de oynandığı hissi ağır basmaya başladı.

Erdoğan “olmadık” biçimde konuşturulur, gelen tepkiler iktidarı geçekten çok sıkıntıya sokar, ancak bu durum “görüyorsunuz dış güçler nasıl da saldırıyor” propagandasına malzeme yapılır ama bunların hiçbiri kaçınılmaz sonu engelleyemez.

Erdoğan da “Ben ne yaptım, ne oluyor böyle, bana kim kazık atıyor?” diye bile düşünecek fırsata kavuşamadan kendini müthiş bir girdabın içinde buluverir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Erdoğan’ın uyarılarına dünyada aldıran ülke yok

Kendimizi kandırmayalım.

Kimsenin Türkiye’yi de Erdoğan’ın söylediklerini de ciddiye aldığı
yok 
aslında.

Örneğin şu yandaş takımın bayıldığı “dünya beşten büyüktür” sloganını bugüne kadar benimseyen hatta destekleyen tek ülke çıktı mı?

Erdoğan, Birleşmiş Milletler’de 5 ülkenin veto hakkına neden karşı çıkıyor?

Ağırlıklı olarak, İsrail aleyhine alınan kararların Amerika tarafından veto edilmesine dikkat çekiyor.

Peki, Erdoğan’ın bunca çırpınmasına karşı, İsrail’le sorunu olan tek bir Müslüman ülkeden destek geldi mi?

Haydi bırakın onları, Filistin bile bu konuda bir destek vermedi.

Şimdi bakalım İsrail haritasını eline alarak yaptığı konuşmaya Müslüman ülkeler ne tepki verecek?

Acaba kaç Müslüman ülkenin, kaç gazetesi Erdoğan’ın bu sözlerini manşetine taşıdı?

Bırakın manşet yapmayı bu konuşmayı sıradan bir haber gibi yayınlayan kaç Müslüman ülke var acaba?

TRT Haber’in internet sitesinde Erdoğan’ın konuşmasının dünya basınında nasıl yer aldığına ilişkin ayrıntılı bir haber var.

Müslüman ülkelerin internet siteleri, Erdoğan’ın konuşmasına ne “tarihi” demişler ne de fazla önemsemişler.

Tepki sadece New York Times gazetesinden gelmiş.

Onlar da diyor ki “Türkiye, Trump’la el sıkıştı ABD’yi hedef aldı.”

Hesapta, “Kendimizi kandırmayalım” diyorum ama kendimizi kandırmaktan başka bir özelliğimiz de kalmamış ki.

YENİ ÖĞRENDİM

Liselerdeki Atatürkçülük kitabından bakın neler çıkarılmış

Tarihçi Mustafa Solak’tan bir mesaj aldım dün.

Mustafa Çolak, 2019-2020 öğitim-öğretim yılında okutulan ve Mevsim Yayıncılık’tan çıkan 12. sınıf “T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” ders kitabını başından sonuna incelemiş ve yapılan değişiklikleri ortaya çıkarmış.

İktidarın, “dindar-kindar” nesil yetiştirme planının nasıl işlediğini görmeniz için bu listeyi sizlere de sunmak istedim;

1. Atatürk’ün, 2’nci Abdülhamid’e karşı mücadelesi çıkarıldı.

2. Meşrutiyet’in ilanı, 2’nci Abdülhamid’e mal edildi.

3. “Vahdettin, Atatürk’ü Samsun’a vatanı kurtarması için mi yolladı” algısı yaratıldı.

4. Vahdettin, Sevr’i kabul etmemişmiş!

5. Padişahın teslimiyetçi tutumu gizlendi.

6. İşgallerin suçu Damat Ferit’e yükleniyor, padişahtan bahsedilmiyor.

7. Musul’un kaybı ile Şeyh Sait ve İngiltere arasındaki bağ koparıldı.

8. Şeyh Sait Ayaklanması’nın adı “Doğu illerinde patlak veren isyan” oldu.

9. Saltanatın kaldırılışı, milli egemenliğe değil, ikiliğe bağlanıyor.

10. Atatürk ilkeleri, 34 sayfadan 5 sayfaya indirildi.

11. Menemen Olayı ve Kubilay’ın katli konusu kaldırıldı.

12. Köy Enstitüleri’nden bahsedilmedi.

Tarihçi Mustafa Solak bu konuda daha geniş bilgi almak isteyenlerin “Gayrı Milli Eğitim” adlı kitabından yararlanabileceklerini de mesajına eklemiş.

Bu arada Solak’ın ekim ayında “100 Soruda Atatürkçüler’in Güncel Sorunları” isimli bir kitabının çıkacağını da bu arada sizlere duyurmuş olayım.

ÇOK GÜLDÜM

Yılın en komik haberi

Diyanet İşleri Başkanlığı, gündemden hiç düşmüyor.

Hele son Diyanet İşleri Başkanı müthiş.

Diyaneti, iktidarın adeta bir eylem alanı haline getirdi.

Tabii fetvaları ile de çok konuşuluyor Diyanet.

Atatürk’ü yok sayması, milli günlerde bile Cumhuriyet’ten söz edememesi, hemen her Cuma hutbesine “faizin haram olduğunu” sokuşturması en çok konuşulan konular arasında.

Ancak kurumun 2017-2018 hesaplarını inceleyen Sayıştay’ın raporunda öyle bir ayrıntı var ki, insan gülsün mü şaşırsın mı, yoksa ağlasın mı bilemiyor. Çünkü rapora göre, her fırsatta faizin haram olduğunu hutbelerle işleyen Diyanet, 2017 yılında 2.1 milyon lira, 2018 yılında da 2.1 milyon lira olmak üzere iki yılda toplam 4.2 milyon lira faiz geliri elde etmiş.

Akıl alacak gibi değil.

Hani “Aleme verir talkımı, kendi yutar salkımı” deyimi var ya, sanki bu Diyanet İşleri Başkanlığı için söylenmiş gibi.

Komik bir ülkeyiz vesselam.

ÜZÜLDÜM

Nazlı Ilıcak’ın yürek burkan mektubu

Tam 2.5 yıldır hapiste olan Nazlı Ilıcak, sonunda teslim bayrağını çekmiş.

Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazan Ilıcak, “hata yaptığını” kabul ederek “affedilmesini” istiyor.

Okurken açıkçası yüreğim burkuldu biraz.

Çünkü sonuçta Nazlı Ilıcak’ı yıllar öncesinden tanıyorum, siyaseten değil ama insani açıdan bir hukukum ve dostluğum var.

Yaptığı onca haksızlığa, askere, aydınlara, sanatçılara reva gördüğü hakaretlere, kişilerin itibarlarını yerle bir etme operasyonlarını desteklemesine elbette çok içerledim, öfkelendim.

Tabii aldığı ceza bunların karşılığı değil.

Aldığı ceza Erdoğan’ın öfkesinden kaynaklanıyor. Ilıcak’ı, “kendisine ihanet ettiğine” inanarak cezalandırıyor

Zaten Nazlı Ilıcak da bunun farkında ve belki de bugüne kadar hiç yapmadığı biçimde diz çökmüş vaziyette aman diliyor.

“Ben eski bir dostluğa dayanarak bu satırları kaleme alıyorum. O günlerden, içinizde bana karşı ufak da olsa bir yakınlık kaldı mı? Acaba aramızda 2.5 yıldır cezaevinde çektiğim çileyi, yalnızlığı hissedebilecek bir duygusallık hâlâ mevcut mu?” diye soruyor Nazlı Ilıcak. Kendisine darbeci denmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdikten sonra, “Yıllarca, AK Parti’yi desteklememin sebebi, zaten askerin siyasete müdahalesinden duyduğum rahatsızlık. Sizin önünüz, 312 ile kesilmeye çalışıldığında, AK Parti hakkında kapatma davası açıldığında ya da imam hatiplilere ve başörtülülere karşı yürütülen kampanyalarda, demokrasi ve hukuk neyi gerektiriyorsa, o noktada durdum. Bu mücadeleyi el ele vermedik mi?” diye yakınıyor.

Aslında haksız da değil. “4 yıldızlı iradeye teslim olanlar rahat, ben ise hak etmediğim bir suçlamayla, hâlâ cezaevindeyim. Meclis’i bombalayan askerlerle aynı kefeye konulmak çok acı” diyen Nazlı Ilıcak, Erdoğan’ın cemaat konusunda zamanında kendisini uyardığını ama bunu anlamadığını itiraf ederek şu ilginç ifadeyi iye getiriyor; “Darbelere nasıl tepkili olduğumu bildiğiniz gibi, FETÖ’cü olmadığımı da bilirsiniz. Olsa olsa, 15 Temmuz öncesi, onların gerçek yüzünü sezemedim. Bu da benim, muhafazakarlara duyduğum şefkat ve ilgiden doğan bir zaaf. Kendilerini saklamayı ve mağdur gibi göstermeyi o kadar güzel başardılar ki!”

Torununu ancak 4 aylık olduktan sonra görebildiğini söyleyen Nazlı Ilıcak, FETÖ’nün elebaşlarının kaçıp gittiğini, kendisinin ise diri diri gömüldüğünü ileri sürerek mektubunu Erdoğan’a hitaben; “Sizinle helalleşmeyi çok isterim, beni bu kuyudan çıkarır mısınız?” diye bitiriyor.

Diyebileceğim iki cümle var;

Allah kimseyi bu duruma düşürmesin, Allah kurtarsın.

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.