SANDIK VE DEMOKRASİ

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

22 Eylül 2013’te hem Federal Almanya genel seçimleri hem de Hessen Eyalet Parlamentosu seçimleri yapılacak.

Bu seçimlerde Alman vatandaşlığı almış doğuştan Alman olmayan çeşitli kökenden insanlar da oy kullanacaklar.

Bu nedenle oy kullanacaklar arasında azımsanmayacak sayıda Türk kökenli Alman vatandaşları da oy kullanma hakkına sahiptirler.

Türkiye’nin AB üyeliği hep danışıklı dövüş örneğine uygun olarak orta oyunu andıran bir ikiyüzlülük süreci ile bu günlere kadar geldi.

Daha önceleri bir barış köprüsü olarak adlandırılan ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) dönemlerinde Türkiye, gelişmekte olan büyük bir pazar ülkesi olarak görülürken, Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla yeni yatırımlar, ucuz işçi ve tüketime susamış Doğu Avrupa ülkeleri Türkiye’nin çekiciliğini ortadan kaldırdı.
AB, artık bir Hıristiyan Kulübü olarak Türkiye’ye kapılarını kapatırken, AKP iktidarı da kendi ideolojisine taban tabana zıt bir birliğe girmeyi zaten istememektedir.

Çiller-Karayalçın iktidarı Türkiye’nin hiçbir çıkarı olmayan Gümrük Birliği anlaşmasıyla AB olasılığını çıkmaza soktu.

Türkiye AB’ye yük olmadan gönüllü bir pazar durumuna düşmüş oldu.

On bir yıllık AKP iktidarı, Türkiye’de yapacağı karşı devrim hamlelerini perdelemek için AB’ye hevesliymiş gibi davranarak zaman kazanmaya çalıştı.

Avrupa’da yeni yeni bahanelerle AKP’nin niyetini canı gönülden desteklemektedirler.

Almanya’ya sosyal devlet ilkesini yerleştiren SPD, Schröder iktidarıyla sağlık reformu, Harz IV, 1Euroluk iş, Ajanda 2010 gibi sözde reformlarıyla hiç bir sağ iktidarın cesaret edemediği sosyal devlet ilkesini yerle bir etti.

Schröder’e oy veren Türk kökenli seçmenler en ağır bedeli onun iktidarında ödediler.

Daha sonra kaybettiği başbakanlık koltuğunu sosyal devleti tahribi karşılığı gaz tröstlerinin ücretli has elemanı oldu. Yeni mesleği gereği Tayyip Erdoğan’ın doğum günü için günü birliğine Türkiye’ye gelerek yeni mesleğini başarıyla sürdürmekte.

CDU-FDP iktidarında Asrın soygunu olarak tarihe geçen Deniz Feneri soygununun sadece ayak takımı cezalandırılmış, Türkiye’deki asıl suçlular için hiçbir siyasi parti girişimde dahi bulunmamıştır.

Hâlbuki bu asrın soygunu Almanya’da kotarılmış, buradaki Müslümanlar kandırılmıştı.

Yeşiller eş başkanı Cem Özdemir ve Claudia Roth AKP’nin baskıcı rejimini İleri Demokrasi olarak alkışladılar. Gezi olaylarında Tomoların suyunu ve biber gazını tadan Roht başlarda esti, gürledi ama şimdi sessizliğe büründü.

Merkel iktidarı, çifte vatandaşlığa karşı durmuştur, yine karşı duracaktır. CDU’nun geleneksel tutuculuğu olan klasik tavrını sürdürecektir.

AB üyeliği için de başından beri karşı tutumundan ödün vermemekte kararlılığını sürdürmektedir.

CDU-CSU-FDP koalisyonu hayat pahalılığını artırmanın yanında iş güvencelerini de zayıflatmaktadır.

Yabancılara karşı tutumu, çifte vatandaşlığa karşıtlığı, göçmen oylarını umursamadığı içindir.

Eğer seçmeni ikna ederse SPD Federal düzeyde bir iktidar değişikliği gerçekleştirebilir.

Ama Yeşillerle koalisyona çekinceler de ortada.

Türk kökenli seçmenler, Yeşillere eskisi kadar güvenmemekte.

Zaten sınıfsal mücadeleyi zayıflatmak için kurulmuş bir partidir.

Son zamanlarda Yeşiller içinde dışarıya vurulmamış PKK’yı terör örgütü listesinden çıkarmayı düşündükleri bilinmektedir.,

Türkiye’de uyuşturucu baskınlarıyla PKK’nın en önemli durumdaki gelir kaynaklarının uyuşturucudan geldiği ortaya çıkınca (Avrupa’ya gönderileceği söylenen on ton uyuşturucunun ortaya çıkması) bu açıklamayı erteletmiş olabilir.

FDP, inandırıcılığını kaybetmiş, Federal Mecliste sağlık sigortasına katkı için on Euro’luk her üç ayda bir ödenen keseneği kaldırmakla, Hessen’de okullarda İslam din derslerinin seçmeli ders olarak kabul ettirmekle oy kazanacağını düşünmekte

Göreceğiz.

Hessen’de SPD içindeki sağ kanat milletvekillerinin gaz tröstlerinin baskısı ile SPD iktidarını engelleme ihanetleri ile CDU-FDP iktidarına geçit vermelerinden sonraki bu seçim yeni bir Sol iktidarın geleceği varsayılmaktadır.

Bu gerçeklerden yola çıkarak sandığa gidip oyumuzu kullanacağız. Elbette sandık demokrasilerde önemlidir. Ama sandık her zaman demokrasiyi getirmez.

Siyasette eşit haklar mücadelesi sadece sandığa oy atmakla sınırlı değildir.

Politik sorunlar yine politikayla çözülür.

O nedenledir ki siyasetin veya siyasi partilerin içinde, demokratik kitle örgütlerinde aktif olduğumuz oranda sorunlarımıza çözümler bulunur.

Hangi siyasi görüşteysek o siyasi yapı içinde yerimizi almalı ve çözümde söz sahibi olmalıyız.

Unutmamalıdır ki;

Hak verilmez, alınır!

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.