SANATI BİLMEYENLERE

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Az zamanda çok ve büyük işler başaran genç Türkiye Cumhuriyeti, toplumun aydınlanması ve kültürünün gelişmesi için güzel sanatlara da önem vermiştir. 1924 yılında Ankara’da, müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla Musiki Muallim Mektebi açılmıştır. Bunun ardından büyük önderimiz Atatürk’ün önerisiyle müzik ve sahne sanatlarının gelişmesi için, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir konservatuar kurulması gündeme gelmiştir.

6 Mayıs 1936 tarihinde Ankara Devlet Konservatuarı açılmış, 1940 yılında da Tiyatro ve Opera Tatbikat Sahnesi kurulmuştur. Tatbikat Sahnesi’nin yöneticiliğine, Almanya’da Hitler faşizminden kaçan Carl Ebert (1887-1980) getirilmiştir. 1947 yılında Carl Ebert’in ayrılmasından sonra Tatbikat Sahnesi’nin yöneticiliğine Muhsin Ertuğrul (1892-1979) getirilmiştir.

Devlet Tiyatroları, Tatbikat Sahnesi’nin bir aşaması olarak, 10 Haziran 1949 tarihinde, Devlet Tiyatro ve Operası adıyla kurulmuştur. Devlet Tiyatroları’nın görevi; Atatürk devrimleri ve Cumhuriyet ilkeleri ışığında toplumun kültürel gereksinimlerini karşılamak, Türk dilini geliştirmek, tiyatro sanatını yaygınlaştırmak ve evrensel değerlere sahip bireylerin yetiştirilmesine katkıda bulunmaktır. Bu büyük ve onurlu görev, aydınlanmacı ve ileriye açık bir görevdir. İşte bu yüzden aydınlıktan korkanlar, ortaçağ karanlığına dönmek isteyenler için Devlet Tiyatroları bir kabustur ve özelleştirilerek, süreç içinde kapatılması savunulmaktadır.

Siyasi iktidarın kavgalı olduğu, toplumun aydınlanması için görev yapan Devlet Tiyatroları’nın büyük amaçları vardır. Yerli ve yabancı eserlerle halkın genel eğitimini, dil ve kültürünü yükseltmek, Türk Sahne Sanatlarının yurtiçinde ve yurt dışında gelişmesini, yayılmasını ve tanıtılmasını sağlamak, Türk dilini yerleştirmek ve şive birliğini meydana getirmek, temel değerler üzerinde doğru yargılara varılmasını sağlamak ve sanat estetik duygusunu geliştirmek.

Bu amaçları gerçekleştirmek için 63 yıldır aralıksız çalışan, kar amacı gütmeyen bir kamu kuruluşu olan Devlet Tiyatroları, bir ülkenin gelişmişlik göstergesidir. Devlet Tiyatroları bugün 21 ilde, 56 sahnede, ayda 875 temsil vermektedir. Yurt içinde ortalama 6000 temsil verilmektedir. Her yıl düzenli olarak 300 yerleşim bölgesine 600 turne yapılmakta, %90 doluluk oranıyla, iki milyon seyirciye ulaşmaktadır. Devlet Tiyatroları her sezon başta yerli oyunlar olmak üzere, dünya tiyatro edebiyatının seçkin örneklerinden oluşan yaklaşık 100 yeni eseri sergilemektedir. Bunun yanında her yıl Adana, Trabzon, Ankara, Konya, Antalya, Van, Diyarbakır illerinde ulusal ve uluslararası festivaller düzenlemektedir.

Bugün Avrupa’da aralarında Almanya, Fransa, İspanya, İsveç, İtalya’nın da bulunduğu 24 ülke ile Arjantin, Avustralya, Çin, Hindistan, Japonya gibi birçok ülkede Devlet Tiyatrosu bulunmaktadır. Aydınlanmayı hedef alan, çağdaşlaşmaya öncelik veren ülkelerde, güzel sanatların devlet tarafından kültür ve eğitim hizmeti olarak kabul edilmesi gerekir. Türkiye’de bu kuruluşların özelleştirilmesini savunanlar, sahte ve gerçek dışı gerekçelere sığınmaktadırlar. Bu bağlamda bu kuruluşların özelleştirilmeleri değil, özerkleştirilmeleri gerekmektedir.
Anayasanın 64. maddesi; ”Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır” şeklindedir.
Anayasanın bu açık hükmüne karşın, ”sanatın içine tükürürüm”, ”bale ahlaksızlıktır” diyen zihniyete ortaçağ karanlığı az gelir, bunların yeri yontma taş devridir. Siyasi iktidar sanatçıları hedef göstererek, sanatın özgürlüğünü, özerkliğini ve özgünlüğünü kendilerine bağımlı konuma getirmek için, çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. Sanat kurumlarının özelleştirilmesiyle, ülkemizdeki tiyatro, opera, bale gibi sanatlar bitirilmek istenmektedir.

Siyasi iktidar, cumhuriyetin aydınlanma devrimiyle yetişen ülkemizin gerçek sanatçılarına sahip çıkmamaktadır. Daha da ileri giderek ”sizin vergilerinizle maaş alıyorlar” ve ”bunlar yarım porsiyon aydın” söylemleriyle, sanatçıları aşağılayarak, küçültmektedir. Sayın başbakanın ”Siz kimsiniz? Siz her konuda söz söyleme, her konuda otorite olduğunuzu iddia etme ehliyetini nereden alıyorsunuz? Bu ülkede tiyatro sizin tekelinizde mi? Geçti o günler…” söylemi ise, tam anlamıyla kendini bilmemezlik olarak yorumlanabilir.

Sayın başbakan, sosyal devlet anlayışının gereği olan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, kültür ve sanat gibi hizmetlerin, kar amacı güdülmeden topluma sunulduğunu bilmelidir. Sosyal devletin kurumları olan tiyatro, opera, bale ve senfoni orkestralarına da halkın oylarıyla işbaşına gelen her hükümet aynı gözle bakmak zorundadır. Çünkü güzel sanatlar, toplumları daima ileriye taşır ve toplumsal kültürün gelişmesi açısından da vazgeçilmez öğelerdir. Sosyal devlet, sanatı ve sanatçıyı koruması altında tutmalı ve desteklemelidir.

Günümüzde cumhuriyetin aydınlanma devriminden öç alma girişiminde bulunanlar, şimdi de ”muhafazakar sanat” iddiasını ortaya atmışlardır. ”Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuştur” diyen büyük önder Atatürk’e ve laik cumhuriyete saldıranlar, kendi ideolojik hedefleri doğrultusunda toplumu ve sanatı derin bir karanlığın içine çekmeyi hedeflemişlerdir. Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlık gençlerinin, bu karanlık oyuna geçit vermeyeceklerinin bilinmesi gerekir…
Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.