SAMSUN VE GİRESUN

ABONE OL
18:14 - 01/10/2020 18:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

SAMSUN VE GİRESUN


VENİ VİDİ SCRİPSİ (V)
“Geldim, gördüm, yazdım” 2015


Amasya’dan hüzünlü ayrıldık. Kemal Bey bizleri oldukça duygulandırdı.  Otobüste bir müddet sessizlik oldu. Rehber Yasin’in sesinden Samsun’un Kavak ilçesine geldiğimizi işittik. Etrafımıza bakmamız isteniyordu. Yolun sağında ve solunda restoranlar var. Levhalarında menemen veya melemen yazıyor. Meğer Kavak menemeni ile meşhurmuş. Biz tadına bakamadık. Ancak bazı dükkânların levhasında melemen bazılarının levhasında menemen yazması dikkatimizi çekti. Turizm Bakanlığı’nın sorumluları ve Türk Dil Kurumu’nun yetkilileri buralardan mutlaka geçmiştir bu karmaşaya son verebilirler. 

Samsun’dayız. Bandırma Vapuru’nun bulunduğu sahilde. Çiçekler açmış, rengârenk. Ancak bu güzelliği bastıran bir koku yayılıyor ortalığa, dayanmak mümkün değil. Burnumuzun direğini sızlatıyor. Oradan çabucak uzaklaştık. Attık kendimizi Bandırma Vapuru’nun olduğu mekâna. Bandırma Vapuru Mustafa Kemal’in arkadaşlarıyla birlikte Samsun’a geldiği vapur.

 


Bandırma Vapuru’nun, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli yeri vardır. Mustafa Kemal Paşa 9. Ordu Genel Müfettişi vazifesiyle ve maiyeti ile birlikte İstanbul’dan Samsun’a Bandırma Vapuru ile gitmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Sultan Vahdettin buyruğuyla Osmanlı Ordusu’nun dağıtılması sürecini denetleme ve asayiş için görevlendirilmişti.
Vapur, 22 subay, 25 asker ve 8 yönetim personeliyle beraber 16 Mayıs 1919 tarihinde öğle üzeri Kaptan İsmail Hakkı (Durusu) idaresinde İstanbul’dan Samsun’a doğru yola çıktı.  19 Mayıs’ta Samsun’a vardı.
1925 yılında gemi İlhami Söke isimli şahsa satılmıştır ve aynı şahıs tarafından Haliç’te hurda olarak sökülmüştür.

Rehberimiz Yasin’in anlattığına göre, bu vapur o vapur değilmiş. İsveçlilere sonradan yaptırılmış. 2001 yılında inşası tamamlanan vapur 18 Mayıs 2003 tarihinde müze olarak hizmete açılmış. Atatürk’ün Samsun’a çıktığı Bandırma Vapurunun boyu 48 metre baca yüksekliği 6 metreymiş. Bu vapurun boyu 68.59 metre, baca yüksekliğinin ise 8.40 metreymiş. Üstelik bu gemi günün tekniğiyle yapılmış. Malzemeler günümüz teknolojisinin malzemeleri. Tabiatıyla sırıtıyor. 

Atatürk heykelinin bulunduğu parktayız. Samsun il merkezinde, Hükümet Konağı yanındaki şehir parkı içerisindeki Atatürk Anıtı, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 gününü simgeleyen anıt, Samsun Belediyesi tarafından 1931 yılında Avusturyalı Heykeltıraş H.Krippel’e yaptırılmış ve 19 Ocak 1932’de törenle açılmış. Tunçtan yapılmış olan heykelin yüksekliği 4,75 metre, taş blok kaidenin yüksekliği 4,10 metre, tüm anıtın yüksekliği ise 8,85 metredir. …




Bizim için Karadeniz’de Samsun’un ehemmiyeti Akdeniz’deki İzmir’in değeri derecesindedir denebilir. İstiklâl tarihi Samsun’da başladı, İzmir’de tamam oldu. Türk inkılâbının güneşi olan o altın baş Samsun’da Türkeli’ne ve İzmir’de de cihana doğdu. Samsun ‘da çekilen kılıç kınına İzmir’de girmiştir…

Osmanlı’dan sonra T.C. devleti devletinde demek ki güzel sanatlar ihmal edilmiş diye düşündük. Hemen arkada Atatürk müzesi var. Temsili resimler var o müzede. 

Atatürk Müzesi

Samsun Eski Fuar alanı içinde 19 Mayıs Galerisi olarak inşa edilmiş bulunan Atatürk Müzesi, 1 Temmuz 1968’de ziyarete açılmış. Tamamen taş ve renkli mermerlerle inşa edilen müze binası anıtsal ve etkili bir görünüme sahip. Ön cephesindeki basamaklar ve bir friz halinde Kurtuluş Savaşı’nı temsil eden kabartmalar binaya hareket kazandırmakta. Müzede Atatürk’e ait 114 eser teşhir edilmekte. 
Müze içerisi Atatürk’ün çalışma odası, yatak odası ve toplantı salonları, derlenebilen eşyasıyla döşenmiş. Müzenin, Kongre Salonu adı verilen büyük salonunda Bandırma Vapuru’nun bir maketi, Atatürk’le ilgili fotoğraflar ve belgeler yer alıyor. Müzede yer alan diğer önemli millî eserler arasında Onuncu Yıl Nutku’nun aslı, Nutuk’un Osmanlıca aslının örneği ve ilk ziyaretinde Atatürk’ün yanında bulundurduğu gezi çantası yer almaktadır.
Biraz sonra da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı yerdeki temsili mumyaların bulunduğu sahile gittik. Açık havada duran bu mumyalar gibi dünyada başka mumya yokmuş. Başka bir teknik kullanılmış burada. Yasin öyle anlattı.

 


Ve Samsun’dan ayrıldık. Doğru Terme. Terme’de Berlin Türkiyem restoranın sahibi Halil Kaya’nın bir arkadaşının pide salonu var. Halil Berlin’den bizlere pide ikramında bulundu. Teşekkürler Halil’im. Pidenin hamuru çıtır çıtır olmasına rağmen, üzerindeki malzemeler yumuşak kalabilmiş. Ustalık gerektiriyor herhalde. Gerçekten de lezzetliydi. Aynı pideyi Halil’in restoranında da yemek isteriz. Pide yemek için her zaman Terme’ye gidecek değiliz ya.

Samsun 

Samsun M.Ö.750-760 yılları arasında İyon şehir devletlerinden Miletoslular (Millet) tarafından Amisos adı ile kurulmuş bir yerleşim merkezi. Daha sonra Pers, Makedonya, Pontus, Roma, Bizans, Danişment, Selçuklu ve Osmanlı hâkimiyetinde kalmış.

Karadeniz Bölgesi’nde yer alan Samsun, doğal tarihi ve kültürel zenginlikleri, deniz, kara, hava, demiryolu ulaşım olanakları ile bölgenin turizm potansiyeli en yüksek kentlerinden biri. Anadolu’nun savunulmasını planlamak amacı ile Padişah Vahdettin’in 19 Mayıs, 1919’da Mustafa Kemal’i kurmay heyetiyle birlikte deniz yoluyla Samsun’a göndermesiyle Samsun, Türk İstiklal Savaşı’nın başladığı yer olma özelliğini hâlâ koruyor. 

Mustafa Kemal anıtı, müzesi ve çıkarma yaptığı sahil bir kenara bırakılırsa tarihi doku açısından Samsun’da fazla bir şey yok. Amazonların tarihi canlandırılıyormuş diye söyledi rehberimiz. “Amazonların Pontus bölgesinde yaşadıkları söylenir, bölge günümüzde Türkiye sınırları içinde Karadeniz kıyısındadır. Burada kraliçeleri Hippolyta önderliğinde bağımsız bir krallık kurarlar. Amazonların birçok kenti kurdukları iddia edilir, bunlar arasında Ephesus, Sinope, Paphos ve Smyrna sayılabilir.”
Rehber Yasin Samsun’u bize tanıtmak için o kadar hevesli değildi. Bizde, bizden bir an evvel kurtulmak istiyor gibi bir izlenim bıraktı. Belki de evine gitmek istiyordu. Çünkü Samsun’da oturuyormuş. 

Akşamı Fatsa’da geçirdik. Fatsa’ya yaklaşırken aklıma 12 Eylül Darbesi’nden önce Demirel’in Fatsa hakkında söyledikleri geldi:“ Bırakın siz İstanbul’u İzmir’i Ankara’yı yollar yürümekle aşınmaz; siz yüzünüzü Fatsa’ya Ünye’ye çevirin.“ 

O zamanlar Fatsa ve Ünye solcuların kalesiydi. Kurtarılmış bölge. Bir süre Fatsa’da kalan Mahir Çayan ve arkadaşları infazları engellemek için eylem olanakları araştırırlar. 26 Mart 1972’de Ünye’de NATO’ya ait radar istasyonunda çalışan iki İngiliz ve bir Kanadalı teknisyeni kaçırır ve karşılığında Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu önderleri Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın serbest bırakılmasını isterler. 28 Mart’ta rehinelerle birlikte Niksar’ın Kızıldere köyü muhtarının evinde kalmakta olan arkadaşlarının yanına giderler. 30 Mart günü muhtarın evinde askerler tarafından ablukaya alınırlar. Askerlerin megafonla yaptığı teslim olun çağrılarına devrimci sloganlarla karşılık verilir. 
Evi sarmış olan askerler ile silahlı çatışmaya girilir. Çatışma sonunda Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy, Ertan Saruhan, Sabahattin Kurt ve Nihat Yılmaz öldürülür. Evde bulunan Ertuğrul Kürkçü samanlıkta saklanarak nasılsa sağ kalır ve yakalanır. O Ertuğrul Kürkçü bugün HDP milletvekilidir. 

O günleri bizzat yaşamış biri olan beni bu hatırladıklarım rahatsız etti. Yaşı büyütülerek idam edilenler dâhil olmak üzere 517 fidan bir hiç uğruna yok edildi. Kenan Evren’in şu talihsiz sözü kulağımda yeniden çınladı.:
 
„Asmayalım da besleyelim mi? Bitaraf olduğumuzu göstermek için . Sağ-sol demesinler diye bir sağdan bir soldan, bir sağdan bir soldan astık.”

İnsanlığımdan utandım, içim burkuldu. Allah o günleri bir daha bu millete yaşatmasın… 

Sabah yola revan olduk. Ordu’dayız. Teleferik hava yağmurlu olduğu için kapalı. Otobüsle çıktık Boztepe’ye. Muhteşem bir manzara. Ordu ayaklarınızın altında. Türk kahvesi içtik, fotoğraflar çekildik. Öz çekim yapanlar çoğunluktaydı. Nutella’ya inat Türk Fındığına destek vermek için bol bol fındık ve fındık ürünleri alışverişi yaptık. 

Sonra ver elini Giresun. Yol güzergâhı büyüleyici; yeşil ile deniz iç içe. 1978’de üniversite öğrencisiyken Sarp’a kadar seyahat etmiştim. O günkü yollarla bugünkü yollar gayrı kabil-i kıyas: Bölünmüş yollar, modern tüneller, trafik işaretleri, yol güvenliği için alınan tedbirler… Velhasıl şoförümüz gözü kapalı sürüyor otobüsü deseydim abartılı olurdu.

 


Giresun’un en yüksek tepesindeyiz. Şehir ayaklarımızın altında. Deniz ile kara şeridi kol kola girmiş ne güzel de horon tepiyorlar öyle. Sarmaş dolaş, kıvrıla kıvrıla.  Bu horon Trabzon’a, Rize ye oradan da Artvin’e kadar dalga dalga devam eden bir oyun. Karadeniz’i anlatıyor. 

Topal Osman tepede medfun. Biz Atatürk’ün Anıtkabir’inde yaptığımız gibi, ona da bir Fatiha okuduk, İsmail bir de dua etti Topal Osman’a, o yağmurun altında ellerini havaya kaldırarak. . 
Bu arada yükseklik korkusu olan Gül Ayşe hanım bizi oldukça korkuttu. Hüngür hüngür ağlamaya başlayınca bir şey olduğunu sandık.  Elimiz ayağımıza dolaştı. Konuşamıyor, anlatamıyor durmadan ağlıyor. Meğer Gülayşe Hanım’ın yükseklik korkusu varmış. Öğrenince rahatladık. Yanlarında korkuluk olmayan yerlerde yüreğini korku salarmış. Hanımlar koluna girdiler ve aşağıya kadar eşlik ettiler. Yağmur şarıl şarıl, bardaktan boşanırcasına, herkes sırılsıklam. 

Topal Osman kimdir?

Topal Osman, Kuvay-ı Milliye ruhuna sahip yağız bir Karadeniz delikanlısıdır. 1883 senesinde Giresun’un Hacı Hüseyin Mahallesinde doğmuş. Babası Hacı Mehmet Efendi Giresun vilâyetinin tanınmış kişilerinden biri. Oğluna 3.Halife’nin ismi olan; Osman, ismini koymuş.
Topal Osman delikanlılık yaşlarında Balkan Harbi’ne katılmış. Çorlu’da sağ bacağına bir şarapnel isabet etmiş. Tedavi edilmesine rağmen bacağı eski haline döndürülememiş. Bundan sonra Topal Osman mahlasıyla anılmaya başlanmış. 

Mustafa Kemal, Havza’ya geldiğinde Topal Osman’la görüşür ve tekrar Giresun Vilayet Reisliğine getirir. Topal Osman Mustafa Kemal’in sağ kolu olmuştur. Ekibiyle birlikte Mustafa Kemal in muhafızlığını yapmaya başlar. 

Birinci Meclis 

Kurtuluş Savaşı bitmiş, devlet yeniden dizayn edilmeye başlanmıştır. Meclis’te, Mustafa Kemal’in çıkaracağı yasalarla ilgili muhalif sesler yükselmeye başlar. Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey de muhaliflerdendir, gazetecidir. Olup bitenleri gazetesinde yazmaktadır.  Ali Şükrü Bey’in, muhaliflere gözdağı vermek için ortadan kaldırılması gerekir. Bu görev Topal Osman’a verilmiştir. Ali Şükrü Bey boğularak feci bir şekilde öldürülür. 

Bir çobanın ihbarı üzerine; Ali Şükrü Beyin cesedi bulunur. Ceset parça parça edilmiştir. Ve çift iple boğulmuştur. Sol eli kırılmış, dili dışarı fırlamıştır. Sol avucunda sandalyenin hasırları kalmıştır. Sol kulağının yanında bir de bıçak yarası vardır. Cesedin bulunduğu yer Topal Osman’ın kaldığı yere beş yüz metre uzaktadır.

 


Sıra Ali Şükrü Bey’i öldüren Topal Osman’a gelmiştir. Yakalanırsa ve konuşursa ortalık karışabilir. Gece alınan tedbirle M. Kemal Paşa ile eşi Latife Hanım, kimse duymadan Çankaya Köşkü’nden istasyondaki binaya aktarılır. 
Hemen sonra güvenlik kuvvetleri harekete geçer.  Topal Osman’ın evi kuşatılır ve teslim olması istenir. Kapıdakiler Askeri Güçlerdir. Topal Osman teslim olmaz. Teslim ol çağrısına, ‘Mustafa Kemal Paşa nerede? ben onunla görüşmek istiyorum.’ diye cevap verir. (1 Nisan’ı 2 Nisan’a bağlayan gece)
Sorusuna cevap alamaz. Çatışma başlar. Ve Topal Osman’ın arkadaşlarından birçoğu oracıkta öldürülür. Topal Osman çatışmadan sağ yakalanmasına rağmen, nedense başı kesilerek oracıkta infaz edilir.

Meclise,  “Şükrü Bey’in katili kimse meclis kapısının önünde cesedi sallandırılacak!” diye bir yasa teklifi verilir. Yasa Meclis’te kabul edilir. 5 Nisan günü Topal Osman mezarından çıkartılarak, ayağından sallandırılmış bir şekilde Meclis’in kapısının önüne asılır. 6 Nisan günü tekrar gömülür.

Karadeniz kıyılarının bu destan kahramanı, sonuna kadar Mustafa Kemal’e bağlı kalan ve adamlarına, Çankaya’da ve köşkle şehir arasındaki yolda nöbet bekleten Topal Osman, nizamlı ordunun kıta kumandanlarından İsmail Hakkı Tekçe tarafından Çankaya sırtlarında başı kesilerek öldürülmüştür. 




(Daha fazla bilgi için bakınız; Feridun Kandemir, Hatıraları ve Söyleyemedikleri ile Rauf Orbay, Yakın Tarihimiz Yayınları, İstanbul 1965, sayfa 106. / Cemal Şener, Topal Osman Olayı, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul 2001, cild 2, sayfa 10. / Milliyet Gazetesi, 16 Kasım 1968, sayfa 5./ Mahir İz, Yılların İzi, İrfan Yayınları, İstanbul 1975, sayfa 93. / Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım (Paris 1929), Altındağ Yayınları, İstanbul 1967, cild 3, sayfa 1172 – 1175./ Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul 1980, sayfa 237.)

Ne gariptir ki, Milli Mücadele’ye büyük katkılarda bulunmuş insanlar bir bahaneyle, birer birer ortadan kaldırılmıştır…

Biz Giresun’dan sıkıldık. Topal Osman gibi başımıza bir bela gelmeden Giresun’dan çıkmak istedik. Giresun fındıklarının daha lezzetli olduğunu söyledi arkadaşlarımızdan bazıları ama biz şehri terk etmeye karar verdik… Ve Trabzon’dayız. 




Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.