Şair Mehmet Özata’nın“Bir Avuç Güneş” adıyla yayınladığı şiir kitabı Türk Veliler Birliği’nde düzenlenen toplantıda şiir severlere tanıtıldı.
On yıllardır yaşadıklarını şiir ırmağına akıtarak büyük bir sevi ile denizlere ulaştıran MEHMETÖZATA, şiirlerini BİR AVUÇ GÜNEŞ adıyla kitap olarak yayınladı.
Özata, Türkçenin inceliklerine egemen olan ve çok yalın bir dille en çetrefilli konuları bile derinliğine işleyebilen bir şiir anlayışı sunuyor bize. Bunu yaparken aynı zamanda ince bir ironi ve mizahla Türkçenin ve Türkiye kökenli insanların Almanya’daki durumlarını dile getiriyor. Kültürel farklılıkları, dilin, kimliğin oluşumundaki önemini vurgulayan şiirler yazıyor. Şiirimizin büyük ustalarının şiir anlayışından da yararlanarak kendine özgü şiirleri okuyoruz “BİR AVUÇ GÜNEŞ” adlı kitabında.
apayrı bir renk ve tat katıyor şiirlerine.
Öyle sanıyorum ki,
MEHMET ÖZATA şiirlerinde her konuyu işliyor. Onun için işlenmeyecek hiçbir konu yok. O en zor ve ağır konuları bile çok yalın, arı ve duru bir dille dizelere döktüğü düşünce ve duyarlılığı ile sanat severlerin, özellikle şiir severlerin zihinlerinde ve gönüllerinde BİR AVUÇ GÜNEŞ olarak yerine alacaktır.
ÖZATA’NIN BİR AVUÇ GÜNEŞ’TEKİ ŞİİRLERİ ŞÖYLE SINIFLANDIRMAK OLANAKLI:
SOSYAL İÇERİKLİ, DİRENÇ VE SAVAŞIM ŞİİRLERİ
Ocak 2019’da yazdığı sarı papatya (S. 36), şiirinde Özata, zalimler, baskıcılar, tiranlar ne yaparlarsa yapsınlar, baskı altına alınanlar insanlar, tıpkı betonu delen bir papatya çiçeği gibi, onların baskılarına da karşı koyarlar. Bu karşı çıkış insanlık tarihinde görüldüğü gibi bazen çok uzun sürse de yüzyıllar alsa da er geç baskıları, diktatörlükleri delerek başarıya ulaşır. Bakın bunu ÖZATA kısacık şiirinde bunu nasıl anlatmış:
SARI PAPATYA
betonu ikiye yarıp çıkmış
çiçek açmış
kardelen değil
beton delen
sarı papatya
zalime karşı güzelliğin direnci
(Ocak 2019)
Yeni Yıl şiirinde (S.20) bir yandan yeni yıl öncesinde, yani 9 Kasım 1998’de Berlin Duvarının yıkılışının, tarihte yeni bir dönemi başlatacağını sorgularken diğer yandan
“yeni yıl geliyor
yeni bir yaprak mı açılıyor yoksa tarihe?
“eski yıl hazırlandı gidiyor.
yol parası yüz milyon mark
yanında roketleri de götürüyor
savulun cinler!”
Deyip yıl başında göğe fırlatılan çatapatlar, roketlerin ve diğer patlayıcılar için yüzbinlerce markın harcandığını anlatıyor.
Yeni yıl ile Berlin’e bir yandan bir sevincin geldiğini belirtirken, diğer yandan “artık ne denge ne de duvar kaldı” diyerek her şeyin altüst olduğunu, Afrika’nın yani Afrika’da yaşayanların bu duruma sevinemeyeceklerini, çünkü oralarda yoksulluğun, açlığın devam ettiği çelişkisini anımsatıyor.
Bir yandan Cumhuriyet Meydanını (Platz der Republik) dolduran coşkulu insanların ırkçı Schönhuber’in çömezi olmadıklarını, özgürlüğe, serbest pazara özlem duyduklarını;
ama diğer yandan bu gerçekliği, iki Almanya’nın birleşmesinin getireceği tehlikeyi ya da
sorunsalı
“yeni yıl geliyor
bunlar yeniden birleşme delisi
etnik merkezci
ve orada bir türk
kuşkulu ve tedirg
dizeleriyle birleşme sonrası artacak ırkçılığa, yabancı düşmanlığına dikkatleri çekiyor; ırkçılarla, özgürlük yanlılarının karşı karşıya geleceklerini vurguluyor ya da yansıtıyor
1994’de yazdığı kısa solingen (26) şiiriyle bu kentin yalnız çok kaliteli üretilen bıçakları ile değil, gözü dönmüş insanlık düşmanı Alman ırkçılarının 5 kadın ve çocuğun oturdukları evi ateşe vererek bu dehşet verici katliamla anılacağını dile getiriyor.
ben kitabım (66) şiirinde Almanya’daki Yahudi soy kırımının başlangıç tarihi kabul edilen 9 kasım 1938 “Kristal Nacht”a gönderme yapıyor.
Duvarın yıkılmasının Nazilerin Yahudi Soykırımını başlattığı “Kristallnacht” ile aynı güne denk gelmesinin bir rastlantı mı yoksa Federal Almanya “Derin Devletinin” bilinçli olarak bu acılarla dolu vahşeti ve trajediyi unutturmak için mi belirlediği bilinmiyor.
Federal Politik Eğitim Merkezi’nin bildirdiğine göre 9 Kasım’ı 10 Kasım 1938’e bağlayan gece, “267 Havra (Synagoge)’nın harap edildiği, 7.000’den fazla Yahudi işyerinin ateşe verilerek yağmalandığı, 91 insanın öldürüldüğü ve 30.000 Yahudi’nin toplama kamplarına götürüldüğü Yahudi Soykırımının başlama tarihi olarak biliniyor
Şubat 2010’da yazdığı kar (64)) şiirinde ise, iktidarda kalma hırsları uğruna gencecik evlatlarını teröre kurban ettiren Türkiye’deki kirli siyasete ve bunun sonucu şehit cenazeleri trajedisine dikkat çekiyor
ağaçlar kefen giydi
….musalla taşında şehit cenazeleri
vah, benim kınalı kuzularım!
KAN OLDU KÖRFEZ (68 -1992) ve megoloman (69 – 2017) şiirlerinde diktatörlere ve emperyalist devlet yöneticilerine ve savaşlara karşı sesini şöyle yükseltiyor Özata:
bir kez daha yenildi söz
kan oldu körfez
akan kan fırat’tan, dicle’den
akan kan bağdat’tan
…ha Saddam ha bush
Yazık oldu suçsuz insanlara
Gılgamış’tan bu yana
İNSANLARIN EKONOMİK VE SOSYAL DURUMLARINI YANSITAN ŞİİRLER
Aralık 1989’daki Berlin Duvarı (22) şiirinde duvarın yoksulların üstüne yıkıldığını anlatıyor:
Soğuk kaldırıma oturmuş bir kadın
Önünde bir kağıt:
“açlık acı, dilenmek daha da acı”
Biraz ötede
Bir bankanın önünde
“Hoş geldin parası” kuyruğu
Örülen değil, yıkılan duvarın ödülü
AŞK ŞİİRLERİ
İKİ GÜVERCİN ŞİİRİ (S.16):
sabah oldu
içim açıldı
iki güvercin ağacın dalında öpüşüyorlar
kahvaltı misali sevişiyorlar öpüşüyorlar
şimdiki kuşlar hiç utanmıyorlar
sevgilim biz de mi hiç utanmasak?
Kültür farkı (76), dili düzmek ( 33) ve daha birçok şiirinde, kimlik, kültürel ve dilsel farklılık konularını işleyerek, Almanya’da Türkçenin yanlış
ÇEVRE İLE İLGİLİ
atım şiirinde Berlin ile İstabul’u karşılaştırarak şöyle diyor:
cansız atım
iki tekerlim
bisikletim
hadi ikimiz gezelim
Kreuzberg’e “Küçük İstanbul” diyor Türkler
beni oraya götür
Boğaziçi yoktur orada
Landwehr Kanalı var
pek öyle kirli değil suları
bizim Haliç kadar….”
diyerek bir yandan çevre sorunlarını diğer yandan da İstanbul’a olan özlemini dile getiriyor.
MEHMET ÖZATA en zor ve ağır konuları bile çok yalın, arı ve duru bir dille dizelere dökerken düşünce ve duyarlılığının yanında şiir estetiğine önem vermeyi ihmal etmiyor. Bu nedenle Özata sanat severlerin, özellikle şiir severlerin zihinlerinde ve gönüllerinde BİR AVUÇ GÜNEŞ olarak yerine alacaktır.
—————-
MEHMET ÖZATA’NIN YAŞAM ÖYKÜSÜ
Mehmet Özata Gaziantep’in Ceyde (Erikli) Köyü’nde doğdu (1940). Ortaöğrenimini Gaziantep Lisesi’nde (1960), yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı (1964). Tübingen Üniversitesi’nde Slav Dilleri ve Edebiyatı Bölümü’nde Yazınbilim, Dilbilim ve Doğu Avrupa Tarihi öğrenimi gördü (1966-1970). Felsefe Doktoru oldu (1971).
1971 yılı sonunda Türkiye’ye döndü. Askerliği yaptıktan sonra İskenderun Demir Çelik Fabrikası’nda Rusça tercümanlığı yaptı (1974-1980).
13 Nisan 1980’de Batı Berlin’e geldi. Öğretmenlik yaptı (1980-1989), 2005 yılına değin çeşitli projelerde sosyal danışman olarak çalıştı; yeminli tercümanlık yaptı (1994-2010). Berlin’de yaşıyor.
Mayakovski, Puşkin, Lermontov, Pasternak vb. ünlü Rus şairlerinden yaptığı çevirileri Varlık, Broy vb. Türkiye’de önde gelen Edebiyat dergilerinde yayımlandı (1985-1994). 1987’de Alman Yazarlar Birliği’ne üye oldu. Birlik’in 2. Başkanlığını yaptı (1989-1992). Berlin Kültür Senatörlüğü’nün Berlinli yazarları özendirme bursunu aldı (1992 ve 1993).
Çocukluk yıllarında şiire ilgi duydu. Şiir yazmaya 1989’da başladı. Bazı şiiirleri çeşitli Almanca dergi ve antolojilerde yayımlandı. Berlin’de her yıl düzenlenen Müzikli Şiir Akşamları’na katılıyor.
Şiir kitapları: “Frühling” (İlkbahar) Almanca E-Book olarak yayımlandı.
Bir Avuç Güneş, Concept Medienhaus, Berlin 2019
Doktora Tezi: „Apollon Nikolayeviç Maykov’un Politik Şiirleri“, Tübingen 1972, Çeviri: “Amerika’yı Keşfim“, Vladimir Majakovski, Kaynak Yayınları, İstanbul 1986
Kaynakça: Robert Donovan, Susannah J. Killik: Ein Berliner Autor in: Flechtwerk, Berliner Literatur nach 1989, Texte Rezensionen Essays, Berlin 1995.
Ertekin Özcan
ALMANYA
6 saat önceEKONOMİ
7 saat önceEKONOMİ
7 saat önceGÜNCEL
7 saat önceEKONOMİ
8 saat önceABD
9 saat önceASYA
10 saat önce