SADAKALARIMIZI NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ

ABONE OL
18:14 - 01/10/2020 18:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

SADAKALARIMIZI NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ


Sevgili Berlinliler,
Almanya’da yaşıyoruz. Müslüman, Türkiyeli ve yabancı olmaktan kaynaklanan yığınla problemimiz bulunmakta. Bunların üstesinden gelmek için yetişmiş elemana ihtiyacımız vardır, bu kişileri yetiştirmek için de maddi kaynağa ihtiyaç vardır. 

Müslümanların elinde mali ibadetler gibi çok büyük kaynaklar/ imkânlar bulunmaktadır: „Sadaka, zekât, fitre, fidye, kurban…“ Ramazan ayı bu ibadetlerin yoğun olarak yapıldığı aydır. 
Berlin’de yaşayan Müslümanların sadakalarını Berlin’de değerlendirmeleri Allah’ın rızasına daha uygundur: Çünkü Allah şöyle buyurur: „Sadaka vermeye en yakınınızdan başlayınız.” (Bakara 215) 
Bu ayet şöyle anlaşılmalıdır; kendi evinde yangın olan insan başkasının evindeki yangını söndürmeye gitmez, gidemez. Giderse döndüğünde kendisi evsiz kalır.

Çocuklarımızın, gençlerimizin çoğu kimlik bunalımı içindedir. Çocuklarımızın geleceği için onların elinden tutacak kurumlarımızın olması elzemdir. Yarın keşke dememek için tedbir almak gerekir. Berlin’in dışına çıkardığımız her kaynak bu keşkelerin asıl sebebi olabilir.

Örneğin;
-Berlin’de bir araştırma merkezimiz, 
-Türkçe dil kursu, tarih bilinci, kültür değerlerimizin sergilendiği enstitü, 
-dini eserlerimizi, hikâyelerimizi, masallarımızı, romanlarımızı,  tarih kitaplarımızı tercüme edecek nitelikli tercüme büroları,  
-camiler dışında din eğitimi veren kültür merkezleri, 
-Müslümanların kurduğu ve Müslümanların hizmet ettiği hastane, 
-öğrencilerimiz için yurtlar, din adamı yetiştirecek okullar ve en önemlisi,
bu kurumları mali açıdan destekleyecek vakıflarımız yok. Yok, yok, yok! Nasıl olacak da bu yoklarla kimlikli bir nesil inşa edilecektir?

Allah öbür âlemde bu yokların hesabını bizden sorsa gerektir. “Çocuklarınızı, yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem azabından koruyunuz.” (Tahrîm 6) emri bu konunun önemini anlatıyor olmalı. 

Bu eksiklikleri görenler ve üzerinde çalışma yapanlar vardır elbet. Bizlere düşen görev onları arayıp bulmak ve yukarıda saydığım kurumların sırasıyla hayata geçmesi için irade ortaya koymak ve zekâtlarımızla, sadakalarımızla onlara destek vermek, onları yönlendirmektir.  Sonra da onların takipçisi olmaktır. 

Sevgili dostlar,
Emperyalistler önce ülkeleri vuruyorlar, talan ediyorlar, insanları evsiz- barksız bırakıyorlar, eski İslâm medeniyetlerini-kültür hazinelerini yok ediyorlar, çocukları anasız-babasız, anaları-babaları çocuksuz bırakıyorlar; sonra da aç susuz bıraktıkları, evsiz barksız bıraktıkları o insanlara yardımlar yapılması için; Müslümanlara insani yardım kuruluşları kurdurtuyorlar. 

Bu kuruluşlar da o zavallı insanların fotoğraflarını izin bile almadan afişlerde, el ilanlarında, cami panolarında, gazetelerde, televizyonlarda konu mankeni olarak kullanıyorlar, reklam aracı olarak kullanıyorlar. Böylece duygu sömürüsü yaparak insani yardım adı altında paralar topluyorlar. 

Emperyalistler bir taraftan ürettikleri silahları satmak için, insanları birbirlerine düşürürken bir taraftan o ülkelerin kaynaklarını sömürüyorlar, öbür taraftan da aç bıraktıkları o insanları, Müslümanların yumuşak karınlarını iyi bildikleri için, yine Müslümanlara havale ediyorlar. Bir taşla birkaç kuşu birden vuruyorlar. Her iki durumda da kazanan onlar oluyor. Kaybedenler ise yine Müslümanlar. Hem de ibadet aşkıyla.

O insanları kim evsiz yurtsuz bıraktıysa, aç bıraktıysa, kaynaklarını kim kuruttuysa yardımı onların yapması gerekmez mi?

Yıllardır yardım kuruluşlarına yardımlar yapılıyor. Hem de küpelere, bileziklere, yüzüklere varıncaya kadar; ortada halledilen ne vardır? Bu yardımlar sayesinde hangi Müslüman ülke vatandaşı huzura kavuşmuştur, hangi ülkede silahlar susmuştur, yardım kuruluşları hangi ülkenin ekonomik sorununu çözmüştür?
O insanlara sıcak para gönderileceğine, uygun görülen herhangi bir ülkede onlar için kurumlar kurulsaydı ve ihtiyaç sahipleri oralarda barındırılsaydı, okutulsaydı, eğitilseydi, tedavi edilseydi, meslek sahibi yapılsaydı da tekrar ülkelerine gönderilseydi daha isabetli olmaz mıydı?

Sevgili dostlar,
Müslümanlar mali ibadetlerini yerine getirirken dikkatli olmak zorundadırlar. Müslümanın verdiği sadaka, yaptığı bağış, kendi geleceği için yatırım olmalıdır. Yatırımlarda öncelik kendi yaşadığı bölgeye verilmelidir. 

Mesela Berlin’de yardım toplayıp da o yardımları, Berlin/Almanya dışındaki insanların ihtiyacı için sarf etmek, Almanya’daki ihtiyaç sahiplerini görmezden gelmek olmaz mı? Sorumsuzluk olmaz mı?

Sevgili dostlar,
Fakirin sadece yemeğe ihtiyacı yoktur: Oturmak için eve, çalışmak için fabrikaya, iş yerine, tedavi için hastaneye ihtiyacı vardır, eğitimi için okula ihtiyacı vardır, üniversiteye ihtiyacı vardır, araştırma enstitülerine ihtiyacı vardır, gazeteye-dergiye ihtiyacı vardır. Kimlikli bir nesil yetiştirmek için kültür merkezlerine ihtiyacı vardır. 
Bütün bu yoklar ortada dururken, ben yokum diye alabildiğince yüksek sesle bağırırken, bu yokları görmezlikten gelmek aymazlık olmaz mı, sorumsuzluk olmaz mı?

Keşkelerimizi çoğaltmamak için lütfen, bir daha düşünelim. Yüce Mevla’m bizlere yardım edecektir. Yeter ki isabetli kararlar vererek O’nun rızasına uygun olan işler yapalım. 
Selam ve dua ile

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.