PAŞA PAŞA

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde 29 Haziran 2012 tarihinde yapılan açıklamada, ilk kez 27 Mayıs 1960 askeri harekatı için “darbe” kelimesi kullanılmıştır. 27 Mayıs 1960 bir askeri harekattır, bir ihtilaldir. Bunu herkes bilmektedir. Ardından getirdiği kurum ve kuruluşlar ile, özellikle 1961 Anayasası ile bir devrime dönüştüğü de bilinmektedir. Bugünün Genelkurmay yöneticilerinin, sayın Bekir Coşkun’un “Paşa” yazısına alınıp, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapılan psikolojik harekata direnemeyip, yapılanları onaylarken; darbe, ihtilal, devrim kavramlarını birbirine karıştırarak, tam 52 yıl sonra 27 Mayıs 1960 için darbe demeleri doğaldır. Günümüzde tüm kurumların hızla dönüştürüldüğü bir ortamda, birinciliği kimin alacağı tartışma konusudur.
Yıllardan beri ABD ve AB’nin desteğiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yürütülen dıştan ve içten operasyonların, Türk Ordusu’nu bölmek ve ordu ile milleti karşı karşıya getirmek amaçlı iki ana hedefi bulunmaktadır. İşte bu iki hedef doğrultusunda silahlı kuvvetlere karşı, gerek darbecilik iddiaları üzerinden, gerekse terörle mücadelesi üzerinden psikolojik savaş uygulanmaktadır. Uygulanan bu operasyonların ardında laik ve demokratik cumhuriyetimizi dönüştürme planları bulunmaktadır.

4 Temmuz 2003 tarihinde Irak’ın kuzeyinde Süleymaniye kentinde Türk Askeri’nin başına çuval geçirilmişti. Bu olayın ardından dönemin Genelkurmay Başkanı, hükümetin tepkisizliğine uymuş ve sesini çıkaramamıştı. Çuval geçirme olayı, ordunun kırılma noktası oldu ve bundan sonra ordu üzerinde oyunlar oynanmaya başlandı. Çuval olayından sonra sürekli TSK’nin üzerine gidildi, psikolojik operasyonlarla yıpratıldı ve kıpırdayamaz, hatta sesini çıkaramaz duruma getirildi. Öyle ki TSK adına yapılan her açıklama toplumda olumsuz karşılanır oldu.
2005 yılının son aylarında birdenbire gündeme Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın brövesinden Atatürk’ün Kocatepe figürünün çıkarılması geldi. Atatürk’ü dışlayarak, brövenin daha sade ve çağdaş olacağını düşünenler, gelen tepkiler sonucunda bu isteklerini gerçekleştiremediler. Kocatepe, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın zafer simgesidir ve aynı zamanda 26 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal’in, emperyalizme karşı bağımsızlık yolundaki kararlılığının simgesidir.
Askerimizin başına çuval geçirenlerin komutanı ABD’li General Ray Odierno, resmi temaslarda bulunmak üzere 2010 yılının başında ülkemize geldi. Bu çuvalcı generalle yapılan toplantıya ordumuzdan bir orgeneral ile bir tümgeneral de katıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı asimetrik psikolojik savaş uygulanıyor derken, bazı subaylarımız tutuklanırken, birçok subayımız intihar ederken ve birçok askerimiz terör sonucunda şehit düşerken, subaylarımızın böyle bir toplantıya katılması düşündürücüdür.

“İrtica ile mücadele planı” adı verilen belgeyi Genelkurmay’ın hazırladığı iddialarıyla günlerce kamuoyu meşgul edilmiş, taraflı ve yandaş yayınlarla sürekli TSK’nin üzerine gidilmiştir. Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne bildirildiği halde, Muğla İl Jandarma Komutanlığı tarafından Ankara’ya gönderilen el bombası yüklü kamyon aranarak, TRT’de yapılan canlı yayınla TSK terör örgütü olarak nitelendirilmiştir.
AKP iktidarının iki bakanı tarafından, isimleri Balyoz Darbe Planı davası sanıkları arasında geçtiği için, TSK’nin üç generali açığa alındı. Bu nedenle, 4 Ağustos 2010 tarihindeki Yüksek Askeri Şura toplantısında, bu üç general terfi edemedi.
18 Kasım 2010 tarihinde Lizbon’da yapılan NATO zirvesinde Türkiye’ye konacak füze kalkanı konusunda anlaşma sağlanmıştır. Teknik ayrıntıları gizlenen ve ülkemizin çıkarlarına uygun olmayan füze kalkanının görevi, NATO ülkelerini nükleer saldırıdan korumak olarak açıklanmıştır.
Zaman Gazetesi yazarının “kağıttan kaplan” benzetmesi, ne savcıların, ne siyasi iktidarın ve ne de Genelkurmay’ın ilgisini çekmemişti. Ancak zamanın CHP Genel Başkan Yardımcısı “kağıttan kaplan” dedikten sonra sahte bir fırtına koparıldı, siyasi iktidar asker dostu oldu, karşı tarafı asker düşmanı ilan etti.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları emekli olarak, 2011 Yüksek Askeri Şura toplantısı öncesinde görevlerinden ayrıldılar. Orgeneral Işık Koşaner’in yayınladığı mesaj dikkat çekiciydi: “Şu anda 173‘ü muvazzaf, 77‘si emekli olmak üzere 250 general-amiral, subay, astsubay ve uzman jandarma çavuş, hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu bulunmaktadır. Tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek, birçok hukukçunun da ifade ettiği gibi, mümkün değildir. Bu durum, birçok defa yetkili makamlara iletilmesine, anlatılmasına ve takip edilmesine rağmen soruna yasal çerçevede bir çözüm bulunması mümkün olmamıştır. Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da TSK‘nin sürekli gündemde tutularak kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığı, bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber, iftira ve suçlamalarla yüce ulusumuzu kendi silahlı kuvvetlerine karşı tavır almaya teşvik ettiği dikkatlerden kaçmamaktadır.” TSK’nin, kendisine yapılan saldırılarla ilgili olarak, tepkisini demokratik sınırlar içinde dile getirmesi ve hukuk yollarına başvurması gerekirdi. Savaş stratejilerini çok iyi bilerek yetişen komutanların, bu mesajı görev başındayken vermeleri beklenirdi.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, “terörist” suçlaması ile “özel görevli mahkemede” sorgulanmış ve tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. AKP iktidarı tarafından Genelkurmay Başkanlığı’na atanan komutan, şimdi Silivri’de TSK’ye “sızmış bir terörist” olarak hücrededir.

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yıllar yılı tezgah kuran F tipinin medyasına, Genelkurmay Karargahı açılmıştır. “Orduevleri, Askeri Gazinolar ve Sosyal Tesisler Yönetmeliği” değiştirilerek, orduevleri, askeri gazinolar ve sosyal tesislerde gerçekleştirilecek düğünlere katılan misafirlere yönelik türban, sarık, cübbe ve takke yasağı kaldırılmıştır. Bütün bunlar olurken Genelkurmay Başkanlığı, gazeteci Bekir Coşkun’un “Paşa” adlı yazısı için, TSK personelinin şeref ve haysiyetini rencide ettiğini düşünerek, soruşturma açılmasını istemiştir. TSK personelinin şeref ve haysiyetini korumada duyarlılık gösterenlerin, Türkiye Cumhuriyeti bölünmeye, bitirilmeye çalışılırken ve Mustafa Kemal Atatürk yok sayılmaya çalışılırken sessiz kalmaları düşündürücüdür.
Askerlerin, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği koltuğundan atılmasıyla başlayan süreç, TBMM’yi korumakla görevli taburun çekilmesiyle devam ederek, bugünlere gelinmiştir. Görevdeki alay komutanlarını tutuklayan, ordu komutanını ‘şüpheli’ sandalyesine oturtan ve Genelkurmay Başkanı’nı dinleyip, dinlediklerini servis edenler, bunlarla yetinmeyip Genelkurmay Başkanı’nı bile tutuklamışlardır. TSK’ye karşı kin duyan siyasi iktidar Ergenekon, Balyoz, Ayışığı, Kafes gibi hayali planlarla görevdeki ve emekli birçok subayı cezaevine göndermiştir. Terörle mücadele etmiş emekli generallere terörist muamelesi yapılmış, terörle mücadele etmekte olan generalleri terör örgütü üyesi olmakla suçlamışlardır.
Kendi sivil dikta düzenlerini kurmak isteyenler, sahte ve uydurma belgelerle TSK’ye operasyonlar düzenlemiş, TSK Karargahı basılmış ve günlerce arama yapılmıştır. Bugün astsubayından orgeneraline kadar yaklaşık 300 değerli subay hapiste tutulmaktadır. Asılsız suçlamalara dayanamayan bazı subaylar intihar etmişlerdir. Daha da kötüsü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir suç örgütü gibi gösterilmesine izin verilmiştir. Komutanları esir alınmış bir ordunun ülke savunması ve PKK terör örgütü ile mücadeleyi olumsuz etkileyeceği çok açıktır.
Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, kendi ordularını, çete ile eş gören bir anlayış yoktur. Cami bombalamak, suikast düzenlemek, balyoz ve benzeri gibi planlar yapmak, TSK’nin işi değildir ve hiçbir zaman da olmamıştır. Toplumda en güvenilir kurumların başında gelen TSK’yi, bir düşman ordusu olarak görenler, TSK’ye olan güveni sarsmak için, yandaş basın ve emperyalist güçler tarafından bilinçli bir şekilde saldırılar planlamaktadır. Amaç ulusal ordunun ve ulusal devletin belinin kırılmasıdır.
Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki, TSK hareket gücü bitirilinceye kadar sindirilecektir. Bu suretle emperyalist güçlerin Türk ulusunu ve yurdunu parçalamaya yönelik yaptırımları kolaylaşacaktır. İşte bu nedenle tüm karanlık oyunların saldırı odağında TSK ve ulusal güçler bulunmaktadır. Bütün bu olanları paşa paşa izleyerek, sessiz kalmak, büyük önderimiz Atatürk’e ihanet anlamına gelmektedir. Bütün ulusal güçler ile Mustafa Kemal’in ordusu, tüm bu yapılanlardan görev çıkartarak, düşmanımızın Pentagon, ABD, AB, kısaca emperyalizm olduğunu özümsediği ve ona göre tavır aldığı zaman, bu karanlık ve sancılı günler yerini aydınlığa bırakacaktır..

Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.