PARTİ İÇİ DEMOKRASİ NASIL OLMALIDIR?

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

12 Eylül’ün demokrasiye ve örgütlenme özgürlüğüne karşı yürüttüğü baskıcı politikalar ülkemizin demokratik geleneklerini alt üst etti. Partilerin, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin, meslek odalarının demokratik işlerlikleri neredeyse ortadan kalktı. Üyelerin örgütsel etkinliklere katılımları, yönetimleri belirlemede katkıları en alt düzeye indi. Demokrasi konusundaki bu zemin kayması, toplumsal dinamikleri engelledi. Dinamizmi yok edilen toplum, üretim sürecinden hızlı bir tüketin aşamasına sürüklendi.

12 Eylül anayasasının toplumsal örgütlenmeyi yasaklayan tutumu, bir kısım siyasetçinin ve kitle örgütü yöneticisinin de işine geldi. Bu kişilerin içlerinde sakladıkları kral/padişah olma isteği ortaya çıktı. Kraldan daha çok kralcı kesilerek 12 Eylülcüleri bile (!) aratacak antidemokratik bir ortamın oluşmasına neden oldular. Otuz yıl geçmesine karşın 12 Eylül yasalarını değiştirmekteki duyarsızlık anlaşılır gibi değil. Tersine bu süreçte seçim ve siyasal partiler yasası daha da antidemokratikleştirildi. Bunu halkın oyuyla meclise seçilenlerin yapması ise işin ilginç yanı. Halkın oyuyla merkezi ve yerel yönetimlere seçileceksiniz; seçildikten sonra da buraları halka kapatacaksınız. Böylesi bir demokrasi (?) anlaşılamaz, anlatılamaz.

Bu tür bir parti ve örgütlenme anlayışının demokratik sistemi araç olarak gören, otoriter, benmerkezci bir düşünceye sahip siyasal kuruluşlara uygun olduğu muhakkaktır. Ancak demokrasiyi kuran, geçmişinde güçlü bir demokratik gelenek bulunan CHP’nin böylesine demokrasi dışı bir iç işlerliğe sahip olması yakışıksızdır. CHP’nin kurucuları, işgal yıllarının en bunalımlı günlerinde dahi demokratik işlerliğin göstergesi olan Meclis’i açık tuttular. Ülkemizde demokrasinin, düşünme ve örgütlenme özgürlüğünün yerleşip kökleşmesi için olağanüstü çabalar gösterdiler. En büyük demokratik atılımların CHP iktidarları döneminde olması dikkat çekicidir. Bunlar arasında çok partili siyasal yaşama geçilmesi; işçilere sendikalaşma, grev ve toplu sözleşme haklarının tanınması sayılabilir.

Ülkemizde demokrasinin yerleşmesi için elinden gelen çabayı gösteren CHP’nin, en antidemokratik tüzüğe sahip olması ise trajiktir. Parti içi iktidarı bir kişinin (Bu kişi zamana ve döneme göre değişebilir.) geleceğini kurtarmak, garanti altına almak için düzenlemek hiçbir gerekçeyle haklılık kazanamaz. Yasalar, tüzükler kişilerin değil; toplumun çıkarını korumak için düzenlenir. Parti içindeki demokratik yarışın ortadan kaldırılması sağlıksız örgütlenmenin yerleşmesine neden oldu. Yetenekli, bilgili, düşünen ve düşündüğünü söyleyen, üretken, özgüvenli, yaşamın sosyoekonomik risklerini göğüsleyen yurttaşların partiden uzaklaşmalarına neden oldu. Partide “bir yerlere gelmenin” kıstası yetenek değil, lider ve çevresindekilerle “iyi” ilişkiler kurmak oldu. Bu iyi ilişkilerin eşit düzeyde gelişmediği de açıktır. Çünkü burada bir kısım yeteneksizler, partinin özgür üyesi olmak yerine, liderin kapıkulu olmayı yeğlediler. Kapıkullarından eleştiri, özeleştiri, düşünce üretme gibi tavırlar beklemek olanaksızdır. Bunları, efendinin kimin olacağı ilgilendirir. Demokratik bir partinin lideri olur, efendisi olmaz. Dün baş tacı edilen, övgülerle göklere çıkarılan eski lider, bugün yine bu kapıkulları tarafından en ağır saldırılara uğruyor. Çünkü yeni liderden, yeni bir efendi çıkarmanın yolu bu.

Tüzük ivedilikle demokratik hale getirilmeli. Buna paralel olarak üyelik ve delege yapısı değiştirilmeli. Bu üye sistemiyle yapılacak önseçimler, Parti’yi tarihsel bir kırılmanın eşiğine getirebilir. Çünkü üyeliklerin birçoğu şişirmedir. Parti örgütlerinde etkin olmak isteyen birtakım yerel siyasetçiler, kişilerin siyasal görüşlerine bakmadan kendilerini destekleyeceklerin üyeliğinin önünü açmışlardır. Bu tür kişilerin partinin örgütüyle de düşüncesiyle de ilgisi yoktur. Sadece yerel efendilerin parti içi gücünün desteğidirler. Birçok parti örgütünde bunların oluşturduğu delegeler var. Yeni CHP yönetimi, tepeden başlayarak yerel siyaset efendilerinin beslendiği “delege ağalığı”nı yok edecek demokratik ortamı oluşturmalıdır. Özgür bireylerin olmadığı bir yerde demokrasiden söz edilemez.

Demokratik süzgeçlerden geçmeyen seçilmişleri denetlemek, bu kişilerin işlerindeki keyfiyetleri önlemek olanaksızdır. Bu işlerlik, halkla seçilmiş arasındaki bağları koparıyor. Seçilmişlerin, halk denizinden beslenmeleri engelleniyor. Denizin dışındaki balık gibi soluklanamıyor, düşünsel gelişimleri yavaşlıyor. Halktan kopan siyasetçinin, halk için politikalar üretmesi de zorlaşıyor. Bugün CHP yönetiminin politik bir doğrultu tutturamaması bundandır. Son birkaç ay içinde politik zikzakların olması hiç de şaşırtıcı değil. Yeni bir politik arayış var. Ancak bu arayış, yerini bulmuyor. Çünkü iyi niyetli liderin çevresi halkın, seçmenin gündemini yakalayabilecek kişilerden yoksun. Bunun için hem siyasal bakımdan donanımlı hem de halkla iyi ilişkiler kurabilecek insanlara ihtiyaç var. Bu dönemde en zarar vericiler ise politikayı popülizm olarak algılayanlardır. Çünkü sayasal, kültürel, sanatsal ve düşünsel birikimi olmayan siyasetçinin en kestirme yoldan başvuracağı yöntem popülizmdir.

“İş insanın aynasıdır.” sözü unutulmamalıdır. Kendi partisinde demokratik bir tüzükle çalışamayan bir parti, iktidar olduğunda ülkenin demokrasisini geliştirebilir mi? Çağdaşlaşmanın da gelişmenin de yolu demokrasidir. Demokrasiyi içselleştiremeyenlerin, büyük işlere imza atmaları olanaksızdır. Dünyanın hiçbir yerinde ortak aklın kullanılmadığı bir işin başarıya ulaşması olanaksızdır. Cumhuriyeti korumak, yükseltmek için de yoksulluk, yolsuzluk, terör mikrobundan kurtulmak için de demokrasiye büyük gereksinmemiz var.

Eğer CHP iktidar olmak, ülkemizin geleceğine yön vermek istiyorsa bu demokrasi ayıbından kurtulmalıdır. Böylesine demokrasi dışı bir tüzük, CHP’ye yakışmıyor, yakıştırılamaz. Halkın denetiminin olmadığı bir yerde demokrasiden söz edilemez. Yöneticilerin hesap vermediği bir yerde demokrasi var denilebilir mi? Lider despotizmine dayalı bir yönetim anlayışı, parti örgütlerinde cüce kralların egemenliğine yol açıyor. Bu da halkı partiden uzak tutmakta.

Türkiye’nin çağdaşlaşma sürecinin mimarı ve öncüsü olan CHP’nin yapacağı çok daha önemli işler bulunmakta. Bu parti, halkın partisidir. Cumhuriyetle halkın CHP’de buluşmasının önünde hiçbir engel olmamalı. Cumhuriyet mitinglerinde meydanlara sığmayan, anayasa değişikliği ile ilgili halkoylamasında kendiliğinden örgütlenen sorumlu yurttaşların CHP’ye sahip çıkması zorunluluktur. CHP’ye üye olmayan işinde, gücünde yurttaşlarımızın siyaset yaşamına etkin olarak katılmaları gerekir.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.