PARÇALARIN BİRLEŞMESİ

ABONE OL
18:09 - 01/10/2020 18:09
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

PARÇALARIN BİRLEŞMESİ

Osmanlı’nın 1870’lerde aldığı borç paranın faizini peşin alan Avrupalı tefeciler, ödeme zorluğu çeken Osmanlı Devletine yine faizini peşin aldığı borç para vererek borçların ödenemeyecek durumuna getirmişti.

Osmanlı borcunu ödeyemeyince ülke gelirlerine Duyun-i Umumiye el koyarak Osmanlı’nın devlet olma özelliğini yok etmişti.

Birinci Dünya Savaşında kapitalizmin pazar hesaplaşmasına şark kurnazlığı ile kaybettiği toprakları geri alma saplantısıyla Osmanlı’nın Almanların safında savaşa girme sonucu elindeki toprakları da yitirdi..

Mondros ve Sevr ile Osmanlı’nın elinde kalan topraklar da galip devletlerce,  işgal edilip, yeni devletçikler kurdurmak bir yana Türk Halkını Anadolu’dan Orta Asya’ya sürülmesi öngörülmüştü.

Askeri terhis, silahlar işgal güçlerine teslim edilmiş, halife padişah sarayında tutsak edilmişti.
 Asker-sivil yurtseverler Malta’ya sürülmüştü.

Dışarıda kalanlar İngiliz ya da Amerikan mandasını kurtuluş olarak öngörüyordu.
 
Her şey bitti denirken, bir avuç yurtsever Mustafa Kemal’in önderliğinde Anadolu’ya geçerek Kurtuluş için halkın desteğini istedi.

Halk, yıllardır kaybedilen savaşlarda oğullarını, kaybetmiş, tarlasında ekinini kaldıramayacak duruma gelmişti. 

Savaşarak, ellerindeki canları da kaybetmek istemiyorlardı.

Ama işgal güçlerinin canına, namusuna saldırmasını hanedan ve yerli işbirlikçiler umursamayınca, kurtuluşun yine bu toprakların sahibi olarak kendilerine düştüğünü kavradılar.
Mustafa Kemal liderliğinde başlatılan Kurtuluş Savaşına dişleriyle, tırnaklarıyla, canlarıyla katıldılar.
Anadolu’da başlatılan bu kutsal savaşın tüm olumsuz, umutsuz koşullarına rağmen kazanılması o döneme kadar dünyada bir örneği yoktur.

Padişah, tahtını ve sarayını bırakarak İngilizlerin gemisiyle ülkeyi terk etti.

Cephede savaşarak askeri zaferle çıkan, Lozan’da vatanının tapusunu söke söke alan son Türk Devleti,  işgalcilerin dayatmalarına rağmen bağımsızlıktan ödün vermediler.
Anadolu ihtilali diğer mazlum ülkelere de umut olmuştur.
Lozan’da onurlu bir duruş sergileyen İsmet İnönü’ye, Lord Gürzon;”Kabul etmediğiniz şartları şimdi cebime koyuyorum. Zamanı gelince birer birer karşınıza çıkaracağım.” Tehdidini savuruyordu.
Ama ne Atatürk ne de İsmet İnönü en dar ve zor koşullarda bile emperyalizme avuç açmadı.
Ama emperyalizm bu onurlu duruşu unutmadı.

İkinci Dünya Savaşında kapitalizmin pazar savaşına İsmet İnönü’nün katılmaması Türkiye ve halkının yararına oldu ama emperyalizmi öfkelendirdi.
Türkiye hem emperyalizm için, hem de ülkesini emperyalizmin emrine vermiş Ortadoğu Müslüman devletleri için tehlikeli ve kötü örnekti.
Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olmasına karşın, laik cumhuriyetle yönetiliyordu.

Atatürk’ün;  ”Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini amaç edinmişti.

İkinci Dünya Savaşından sonra emperyalizm; CHP içindeki karşı devrimci feodal toprak ağalarını, gerici Nakşi Tarikatını, şeriat yanlısı gericileri aynı Arap Şeyhlerini iktidar karşılığı vaadi ile satın aldığı gibi satın aldı.
Cumhuriyete ve Laikliğe karşı gerici bir cephe oluşturdu.

Türkiye’nin savaş sırasında bütün ülkelerde oluşan kısıtlamalar üzerine yapılan kirli propaganda sonucu DP emperyalizmin de katkısıyla iktidara getirildi.

Emperyalizmin 1950-60 arası iktidara getirdiği karşı devrimcilere Lozan’da İsmet İnönü’nün reddettiği maddeleri teker teker kabul ettirerek ülkenin yeraltı zenginliklerini ele geçirdi.
Şeriat yanlıları Cumhuriyetin kuruluşundan beri bu dönemde en önemli desteği DP iktidarından aldı.

Bu dönem karşı devrimin ilk parçası idi. 

Türkiye, 1961 Anayasası ile çağdaş. Demokratik, demokrat, laik bir sosyal bir hukuk devletine işlerlik kazandırarak tekrar kuruluş ayarlarına geri döndü.

ABD ve yerli işbirlikçileri, TSK’deki cuntacılarla; Demirel liderliğindeki AP’yi yetersiz bularak; ”1961 Anayasası ülkeye bol geliyor” bahanesiyle12 Mart Muhtırası ile Demirel’i saf dışı bırakarak Anayasayı ve özgürlükleri daralttılar.
Anayasayı ve özgürlükleri kısıtlayarak gençleri, aydınları hapsettiler, idam ettiler.

Karşı devrimin ikinci parçasını uygulamaya koydular.

1974 seçimlerinde yüzde 41 oy alan Ecevit liderliğinde CHP tarihi yanılgıyla Muhafazakâr Dinci Erbakan liderliğinde MSP ile hükümet kurdu 
Türkiye’de muhafazakâr partiler dini siyasete araç olarak kullanmaları yanında yolsuzluğu meşru hale getirerek ve etrafını zengin etmişlerdir. Erbakan’da yakınlarını ve partililerini zengin etmiştir.

CHP-MSP ortaklığı yürümemiş, yine ABD’nin desteğiyle AP-MSP-MHP-CGP Milliyetçi Cephe Hükümetler serisi iktidara gelmişti.. 

Bu dönem gerici, ırkçı, laiklik karşıtı kadroların devlet kadrolarına yerleştiği dönemin üçüncü parçasıdır.

 12 Eylül 1980 de ABD’nin Oğlanlarınca Kenan Evren faşist darbesi ile meclisi feshederek, siyasi partileri kapatıp, liderleri ve birçok siyasetçiyi tutuklayarak en baskıcı dönemi başlattı.

Bu dönemde Anayasa feshedildi, gençler,  aydınlar idam edildi.
Sendikalar, sivil toplum örgütleri yasaklandı. Üniversite özerkliği ortadan kaldırıldı, bilim adamları üniversiteden atıldı.

ABD’nin desteklediği Turgut Özal ekonominin başına getirilerek, 12 Mart’ta eksik kalmış gerici, baskıcı ve ancak faşist yönetimlerde yaşanan bir dönem başlatıldı.

Özallı ANAP dönemi yolsuzluğun, rüşvetin ve ANAP yandaşlarının aile boyu ve yandaş yolsuzluklarıyla 
Cumhuriyet döneminin en çok yolsuzluklarla anılan dönemidir.

Bu dönem baskıcı, sermayenin mutlak sözünün geçtiği dönemin dördüncü parçası idi.  

SHP-DYP hükümeti 12 Eylül faşizminin getirdiği yıkımın onarılması amacıyla Anayasa değişiklikleri konusunda anlaşmalarına rağmen DYP içerisindeki şahinler anayasa değişikliğini engellediler.
Merkez sağın Siyasal İslam’la dansı Refah Partisi- DYP koalisyonunda ilk kez Siyasal İslamcı Erbakan Başbakan olarak iktidara geliyordu.

Refah Partisinin Konya mitinginde yeşil bayrak açılması, tarikat şeyhlerinin sarık ve cübbeleriyle başbakanlıkta yaptıkları gövde gösterisi 28 Şubatta Post modern darbe sonucu Refah- DYP iktidarının sonu oldu.

Seçimlerde 1.parti olan DSP- ANAP – MHP ile kurduğu hükümet ortaklığı dönemi dünyanın ekonomik krizlerinin Türkiye’de etkisi ağır oldu.
Gölcük Depreminin altmış bin insanımızın hayatına mal olması Türkiye’yi en sıkıntılı en buhranlı dönemin batağına sürüklüyordu.
Kemal Derviş’in ABD’den getirilerek sıkı bir ekonomik önlemler paketi ile buhrandan çıkış yolu aralandı.

Önlemlerle ekonomide düzelme oluşurken gereksiz yere MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli erken seçim için koalisyondan çekilme restini koydu.
Bahçeli’nin gizli misyonu ileride daha net görülecekti.

Hâlbuki o dönemde Öcalan, hükümetin ve TSK’nin Suriye’ye yaptığı baskı sonucu Rusya, İtalya, Yunanistan’da tutunamaması ile Kenya’da Türkiye’ye teslim edilmesiyle PKK terörü neredeyse durma noktasına gelmişti.
Bahçeli’nin katkısıyla 2002 yılında 90’lı yıllarda ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi için hazırlanan Recep Tayyip Erdoğan, Erbakan’ın yerine sadık bir eş başkan olarak hiç bir sıfatı olmadan Beyaz Sarayda icazet almıştı.

Siyasal İslam’a tek başına iktidar olma olanağı verilen dönemin beşinci parçasıydı.

Deniz Baykal’ın katkısıyla muhtar bile olamayacak Erdoğan ara seçimle milletvekili, daha sonra da başbakan olarak karşı devrim için kolları sıvıyordu.
.
Türkiye Erdoğan’la Eş başkanlık görevini yürütürken Gülen Cemaatinin poliste, yargıda, bürokrasi de, TSK içerisindeki kadrolarıyla Ergenekon, Balyoz, Casus kumpaslarıyla Cumhuriyetçi, laik kadrolar tasfiye edilirken Erdoğan’ın gönüllü savcı olması ile kandırılma bahanesi boşa çıkıyordu.

Muhafazakâr Partilerin özelliğini iyi bilen Fetullah Gülen cemaati, Erdoğan’ın bakanlarının, onların çocuklarının yolsuzluklarını, rüşvetlerini, Erdoğan’ın orijinal sesiyle sıfırlama rezaletini ancak 15 Temmuz gibi acayip ama kanlı kalkışma ile ört-bas edebilirdi.
Bir de Bahçeli’nin sınırsız Erdoğan tutkusu ile.
Birleştirdiğiniz parçalar Oha(L) dedirtecek gerçeği gösterecektir.

Yıldız AKALIN
 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.