ÖZEL HUKUK

ABONE OL
18:53 - 01/10/2020 18:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Kara Harp Okulu’ndan 1962 yılında teğmen rütbesiyle mezun olan İlker Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde çeşitli görevler yaparak, komutanlarının ve Yüksek Askeri Şura üyelerinin verdikleri yüksek siciller ile 2002 yılında orgeneral oldu. Orgeneral İlker Başbuğ, AKP hükümetleri tarafından Genelkurmay İkinci Başkanlığı, Birinci Ordu Komutanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve 28 Ağustos 2008 ile 27 Ağustos 2010 tarihleri arasında da Genelkurmay Başkanlığı görevlerine getirilmiştir. Bu görevlerindeki başarılarından dolayı TSK Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, TSK Üstün Hizmet Madalyası, TSK Şeref Madalyası almıştır.

Özel görevli savcıların hazırladığı iddianame üzerine yazılı ve görsel medyada 26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, Ergenekon gizli örgütü adına Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızdığı hakkında haber ve yorumlar yapılmaktadır. Başbakan ve Milli Savunma Bakanı başta olmak üzere, bütün üst düzey yöneticilerle yakın temasta bulunan Orgeneral İlker Başbuğ’un, herkesi yıllarca uyutarak, Ergenekon gizli örgütü adına darbe yapmaya hazırlandığı belirtilmektedir.

Siyasi iktidarın, laik cumhuriyeti İslam cumhuriyetine dönüştürme girişimleri sırasında, Kara Kuvvetleri Komutanı olan Başbuğ, darbeyi gerçekleştirecek ortam bulamamıştır. Siyasi iktidar tarafından Genelkurmay Başkanlığı’na atanan Başbuğ için artık darbeyi gerçekleştirecek ortam hazırlanmıştır. Bu amacını gerçekleştirmek için Ergenekon gizli örgütüne sızmıştır. Özel görevli savcıların hazırladığı iddianameye göre ilk kez terörist bir Genelkurmay Başkanı ortaya çıkmıştır.

Anayasa gereği Yüce Divan’da yargılanması gereken Genelkurmay Başkanı ”terörist” suçlaması ile ”özel görevli mahkemede” sorgulanmış ve tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Artık İlker Başbuğ komutan değil, TSK’ye ”sızmış bir terörist”tir. Kara Kuvvetleri Komutanı iken darbeyi planlayan Orgeneral İlker Başbuğ’u, siyasi iktidar neden Genelkurmay Başkanı yapmıştır? AKP iktidarı tarafından Genelkurmay Başkanlığı’na atanan ve ”Başbakan’a bağlı” komutan, şimdi Silivri’de hücrededir.

Kara Kuvvetleri Muhabere Okulu’ndan 1986 yılında astsubay rütbesiyle mezun olan Hakan Fidan, Başçavuş rütbesiyle 2001 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır. Ankara’da Avustralya Büyükelçiliği’nde ‘Siyasi ve Ekonomik Danışman’ olarak görev yaptıktan sonra, ABD’ye giderek lisans eğitimini tamamlamış, ardından Ankara’da yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlamıştır. Başbakanlık danışmanlığı yaparken, Milli İstihbarat Teşkilatı’na önce müsteşar yardımcısı, sonra da müsteşar olarak atanmıştır.

MİT ile PKK terör örgütü arasında Oslo’da birkaç kez görüşmeler yapıldığı ortaya çıkmıştır ve bu görüşmelerde yasaların ihlal edildiği açıkça söylenmektedir. Zamanın başbakan özel temsilcisi, günümüzün MİT Müsteşarı, PKK terör örgütünün başı olan katil için övgüler düzmekte, bilge adam demektedir. PKK terör örgütünü rahatsız etmeyecek valilerin Güney Doğu’ya atandığı, bu görüşme sonucu ortaya çıkmıştır. Ülkenin her yerinin bomba ile doldurulduğunu bildiklerini söyleyen ve ”sizinle savaşan ordu içeride” diyen itiraf, ne yazık ki devlet yetkililerinden gelmektedir. Oslo’da başlayıp, PKK terör örgütünün Kürdistan Halklar Konfederasyonu (KCK) ile devam eden görüşmelerin başbakanın talimatıyla yapıldığı bellidir.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski müsteşar Emre Taner, şimdiki Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’le birlikte birkaç MİT görevlisinin özel görevli savcı tarafından davet edilip sorgulanmak istenmesi karşısında ivedi olarak Başbakan devreye girmiştir. Başbakan kişisel ağırlığını ortaya koyarak, müsteşarın sorgulanmasına fiilen engel olmuştur. Hakan Fidan ifadeye çağrılınca, adeta yer yerinden oynadı. Peki MİT görevlilerinden Kaşif Kozinoğlu özel görevli savcı tarafından sorgulanıp, tutuklanırken neden hükümetten ses çıkmadı? Hapiste ihmal sonucu öldüğünde bile, sessizliğini bozmayanlara ne demek gerekir? Geçen hafta Adana ve Hatay’da gerçekleştirilen KCK operasyonu kapsamında bir MİT görevlisi gözaltına alınırken, bazı MİT görevlileri de şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılırken, hükümet sessizdi. Aralık 2009 tarihinde Erzincan’da MİT Bölge Müdürü ve iki görevli tutuklanırken, iktidar çevrelerinin sesi çıkmamıştı. Bu olanlara sessiz kalarak onaylayanlar, iş Hakan Fidan’a gelince özel yasa çıkartmakta sakınca görmemişlerdir.AKP iktidarında Genelkurmay Başkanlığı’na atanan ve ”başbakan’a bağlı” komutan, Yüce Divan’da yargılanması gerekirken, özel görevli savcılar tarafından, Silivri’de hücreye konulmuştur. Buna karşılık ”başbakan’a bağlı” müsteşarlık görevine getirilen kişi hakkında ise, TBMM’den ”kişiye özel” yasa çıkartılarak, sanık ya da tanık olarak yargı önüne çıkarılması engellenmiştir. Siyasi iktidar askere ve MİT’e ayrı bir hukuk uygulamaktadır. TBMM’de kabul edilen bu yasanın sadece altı saatte onaylanması ise, noterlikte yeni bir rekor olarak kabul edilmelidir.

MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılması ve sonrasında yaşanan hukuk dışı gelişmelerin özel görevli mahkemelerin kaldırılması gerektiğini net olarak gözler önüne sermiştir. Tüm yaşanan bu gelişmelerin ardından özel görevli mahkemelerde, başbakanın istediği kişilerin yargılandığı ortaya çıkmıştır. Temel hak ve özgürlükler açısından ciddi bir tehdit oluşturan özel görevli mahkemelerin, siyasi iktidarı tehdit etmesinin ardından MİT Yasası’nın 26. maddesinde yapılan değişiklik, 12 Eylül 1980 paşalarının anayasaya koyduğu geçici 15. maddenin sivil bir uygulamasıdır.

‘Yetmez ama evet’ adı verilen ileri demokrasilerde, geçici 15. maddenin sivili yaratılmış ve uygulamaya konulmuştur. Askeri darbeler için geçici 15. maddelere karşı olurken, sivil geçici 15. maddelere destek vermek, faşizmi gündeme getirecektir. MİT Yasası’nın 26. maddesinde yapılan değişiklik, böyle bir değişikliktir. İvedilikle çıkarılan bu yasa, bundan sonra daha pek çok hukuksuzluklara da yol açacaktır. Herhangi bir konu, siyasi iktidara bir şekilde dayanacak olursa, siyasi iktidarın hukuk önünde hesap vermesini engelleyecek değişikliklerin ardı arkası kesilmeyecektir. Gerçek bir hukuk devletinde herkesin hesap verebilirliği esastır, yargıya kapalı alanlar yaratılması ise, ileri faşizmin karanlığını doğuracaktır.

Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.