ÖZDE DOLAYSIZ DEMOKRASİDEN KORKANLAR

ABONE OL
11:53 - 23/10/2020 11:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Demokrasi, sekülerizm dediğimizde bu temel olgunun içinde bir parçadır. Bu nedenle laiklik olmadan bir ülkede demokrasiden söz etmek, çağdaş değişim anlayışının önemini kavramak mümkün değil. Atatürk, modernleşme, laiklik, cumhuriyet, özgürlük, insan hakları, gibi temel kavramlardan rahatsızlık duyan bir anlayışın hakim olduğu bir ülkede, şimdi demokrasiden insan haklarından bahsetmek bana inandırıcı gelmiyor. Özde dolaysız bir demokrasiden söz ettim tüm yazılarımda, âmâ şimdi demokrasinin adı ileri demokrasi adıyla ümmet kültürünün bir yansımasına dönüşmeye başladı. Gezi parkı direnişinde nedense hala toplumun demokratik bir hak arayışının önü tıkanarak, burada insan özgürlüğü, insan hakları ve demokrasi adeta linç edildi. Kendi vatandaşına ”Çapulcular” diyen bir başbakanın, toplumu adeta ikiye bölerek tehlikeye davetiye çıkarması doğru olmayan bir davranış biçimi bana göre. Toplumsal hak arayışları demokrasinin bir parçasıdır, siz bu ülkede sisteme hakim olacaksınız, sizi seven de olacak hayır diyen de olacak. Âmâ size biat etmeyenlere daha hoşgörülü yaklaşmanız gerekirken adeta kavgayı seçmeniz, ülkenin bundan sonra yaşayacağı tehlikenin adıdır bana göre.

ELEŞTİRİYE TAHAMÜLSÜZLÜK…
Başbakan (RTE) eleştiriye bile tahammül edemiyor artık, eleştirilmek ve buradan feyz almak akıllılıktır, ancak eleştirilmekten hoşlanmayanlardaki endişe, sisteme hâkim olmak adına toplumsal yaşama bırakılan korkunun kaybedilmesi telaşıdır.(RTE) şimdi bu korkunun telaşını yaşıyor, gezi parkında yaşananlardan sonra yapılan tüm mitinglerdeki senaryo, hala tüm sisteme hâkim olmanın göstergesi. Aslında yaşanan bunca olaylardan sonra (RTE) nin inadına toplantılar düzenlemesi gerekli miydi, ama onlara göre bu yapılması gereken oyunun bir parçasıydı. Zorla toplanan, ya da korkutularak meydana toplanan halka verilen mesajlar yine aynıydı, ‘toplumu ikiye bölmek, yüzde elli sizde varsa yüzde elli bende var, onları zor tutuyorum meydanlara çıkacak olurlarsa sonunuz iyi olmaz’ ‘Bir cumhuriyet ülkesinde Başbakan olan kişinin böyle bir ortamda bu açıklamaları yapması doğru muydu? Sağduyunun hâkim olması adına bir yaklaşım göstermesi gereken o değil miydi? Sisteme eleştiri getirenlerde olacak, seni sevmeyenlerde olacak, sana inanmayanlarda olacak, senin uygulamalarından hoşlanmayanlarda olacak, âmâ senin sana inanmayanlara karşı korku salarak yaklaşmanın hangi demokraside adı var acaba? Laiklik bir ülkede demokrasinin asıl adıdır. ”Bu ülkede laiklik değil ümmetçilik evladır, geliyoruz sindire sindire geliyoruz’ ‘diyen yine (RTE) değil miydi? Şimdi ümmet anlayışının hâkim kılındığı bir sistemin var olmasındaki gelinen noktada, asıl korkularım bundan sonrasında yaşanacaklardadır. Karl Marx mantığında yansıdığı gibi, Bir ülkede kendi anlayışında bir toplum yaratmak istiyorsan, bunu din afyonuyla yapacaksın” bunu Marx söylemiş. Şimdi benim duygusal halkım hala aldığı narkozun etkisinden kurtulamıyor, tıpkı acı duymamak için alınan bir ilaçta bulunan (Kodein) gibi. Eğitimsiz bilinçsiz okumamış araştırma yeteneği olmayan kitap ve gazete görmemiş bir toplum yaratmak işte bu kadar kolay. Sonra sen çıkacaksın ve benim milletim benim arkamda yüzde elli var diyeceksin, işte Türkiye’nin yok edilmişliğinin kaderini bu eğitimsiz halkın verdiği kararlar belirliyor.(RTE) böyle bir topluma kolay hitap ediyor. Yani gerçekleri sorgulayamayan cahil bir toplum ve gerçekleri sorgulatmayanlara ne denir varın bunun cevabını siz verin. Vur de öl de vuralım öldürelim, bu sözler korkunç söylemler değil midir? Böyle bir topluma kendi milletim diyebilir misiniz, ya da burada siyasetin hangi tanımı yatıyor acaba? Ülkenin şu anda içine düştüğü çarkın arasından nasıl çıkacağını ben çok merak ediyorum doğrusu, Başbakan konuşmalarında kin nefret ve öfkeden söz ediyor korkutuyor beni,
Ramazanda bile dini inançların gölgesinde siyaset yapmanın adını koyabilir misiniz.
SANATI SİYASETE KURBAN ETMEK…
Bir ülkede sanatı ve sanatçıyı adam yerine koymamak, yazarı edebiyatçıyı yok saymak, tiyatronun kapısına kilit vurmak, daha doğrusu sanatı yargılamak bana göre toplumun aydınlanmasını bilinçlenmesini ve bir gün kendisini yönetenleri sorgulamasından korkmak demektir. Âmâ gördüğüm odur ki, hala bu ülkede kendini sanatçı sananların gösterdikleri yalakalıklar, sanatın adına yeni bir tanım getiriyor. Türkiye’de sanat ve sanatçı bana göre ağlıyor ve hep ağlayacak, sanatın ağladığını görenler asıl görmek istediklerini gördükleri için seviniyorlar sanırım. Bir ülkede toplumun bilinçlenmesi ve demokrasiye sahip çıkması demek sanatın adıdır ve birileri işte bundan dolayı rahatsız olmaktadırlar. Okumayan bir toplum olmanın acısını bu ülke zamanla daha çok yaşayacak. Biz kendi ülkemizde insanca yaşamın gereklerini görmeye çalışmanın dışında, hala başka ülkelerin iç sorunlarıyla siyaset yapmanın getirisinde çıkarılmak istenen, ya da yapılmak istenen senaryonun tam ortasında bırakılan bir ülke olmaktan öteye geçemeyeceğiz. Kendi siyasal yatırım ve geleceği adına ülkeyi bir maceraya sürüklemekte sivil darbenin adıdır. Çağdaş değerlere, insanca yaşam hakkına sahip çıkmaya çalışan halkının üstüne polisi salmak, demokrasinin hangi sırasında yer alıyor acaba? Bir ülkenin uluslararası alanda saygınlık kazanmasında sanatçının çok önemli görevleri vardır, peki sanatçı bunu yapmak istediğinde ne kadar destek saygı görüyor bu ülkede? Hala dünya edebiyatında Türk sanatını yazarını bilmeyenler var. Sanatçı bu ülkede saygı görmüyor, sanatçı bu ülkede hakaret görüyor üstelikte başbakandan azar işitiyor işin vahim noktası da burada. Ben senin görmek istediğin resmi vermek zorunda değilim, sanatçı ancak sanatının içinde gördüğü gerçeği toplumla paylaşır, bunun adı da çağdaşlaşmanın aydınlığın adıdır. Âmâ hala sanatçıyım diyenlerin diğer bir adlıda bu ülkede akil olmak. Yani yalakalığın getirdiği yeni bir unvanın adı. Victor Hugo ”Bir ülkede, aydınlığın çağdaş kültür değişiminin getirisini yok ederseniz, bunun yerine yalakalık dalkavukluk getirisini koyarsanız, işte o zaman o ülkede demokrasinin adını koyamazsınız’ ‘İşte şimdi Türkiye bu gerçeği yaşıyor. Medyasıyla akil adamlarıyla, sanatı anlatamayanlarla ve korkudan olsa gerek her şeye BİAT edenlerle bu sona yaklaştı sanırım.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.