ORUÇ AYININ BEREKETİNDEN İSTİFADE EDELİM (II)

ABONE OL
18:20 - 01/10/2020 18:20
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ORUÇ AYININ BEREKETİNDEN İSTİFADE EDELİM (II)

-”Âdemoğlunun her işi kendisi içindir. Oruç müstesna. O, içine riyâ karışmayan bir ibâdettir. –



Kur’an’ın beyanına göre insan, dünyada; inanç açısından, düşünce açısından, çalışma açısından velhasıl insan hakları açısından, tamamen hür olarak yaşaması gereken bir varlıktır. İnsan için ibâdet, bu hürriyet içerisinde yapıldığında bir anlam kazanır, zorlamayla veya gösteriş olsun diye yapılan ibadetlerin Allah’ın terazisinde bir ağırlığı olmayacaktır.

Dini insanlara anlatmak hususunda kendilerini görevli hissedenler, bu konuda sorumluluk üstlenenler, bu açıdan meseleye bakarak, muhataplarına dini anlatmalıdırlar.
”Oruç tutmayanın, namaz kılmayanın hapse atılması veya öldürülmesi”(12) gibi garip fetvalar ne yazık ki fıkıh kitaplarımızda yer almaktadır. Hangi amaçla, ne zaman, ne şekilde bu fetvalar kitaplara girdiyse girmiş. Ancak bugünün Müslümanları, bu garip fetvalara itibar etmemelidirler.
Aklı başında hiç bir insan namaz kılmadığı, oruç tutmadığı zaman hapsedileceği, öldürüleceği bir dine girmek istemez.

-O halde Allah’ın kullarına lutfettiği ruhsat ve kolaylıklar Müslümanlara özellikle anlatılmalıdır. İbadetleri zorlaştırmakla Müslümana daha fazla sevap kazandırmış olamayız. Tam aksine onları samimiyetsizliğe ve riyakârlığa itebiliriz.

Allah ibadetlerle ilgili meseleleri Kitabı’nda bizlere açıklamıştır. Bu Kitab’a rağmen Müslümanlara din anlatılmaz, anlatılırsa o din Allah’ın dini olmaz. Takva  adına, azimet adına,  iyi Müslüman olma adına, cihad yapma adına, imanı artırma adına Allah’ın dinine çomak sokmanın âlemi yoktur. Bu tip temelsiz kurallarla ne yazık ki din tahrif edilmiştir, hâlâ tahrife devam edilmektedir. Allah din tahrifçilerine, çok nazik bir şekilde, diyeceğini diyor aslında ama anlayana. Benim işime karışmayın, siz kendi işinize bakın diyor: ”En güzel düzenleyici Allahtır.”(13)


Oruç ibadetiyle ilgili hadisler

Oruç ibadeti, İslâm’ın şarttından biridir. Oruç, hikmetleri ve maddî manevî faydaları çok olan bir ibâdettir. Peygamberimiz’in hadisleri şöyledir:
”Her hangi biriniz oruçlu bulunduğu gün artık kötü söz söylemesin ve cahilliğe kapılmasın. Eğer tahrik edilirse, dövüşmeye kavgaya sebep olacak olan bir tutum ile karşılaşırsa, yahut hakarete uğrarsa derhal: ”Ben oruçluyum, ben oruçluyum, desin.”(6)

”Âdemoğlunun her işi kendisi içindir. Oruç müstesna. O, içine riyâ karışmayan bir ibâdettir. Onun mükâfatını da doğrudan doğruya Allah verir, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında, muhakkak misk kokusundan daha hoş ve temizdir.”(7)
”Oruç bir kalkandır.”(8)
”Herşey için bir zekât vardır, cesedin zekâtı da oruçtur, oruç sabrın yarısıdır.”(9)

Oruç ibadetinin kolaylıkları

-Oruç, ruhsal yükselişi sağlamak için önceki ümmetlere de farz kılınmıştır.
-Ramazan ayında oruca güç yetiremeyenler, tutamadıkları gün sayısınca başka günlerde oruç tutarlar.
-Oruca tahammül edemeyecek olanlar ise, oruç yerine fidye verirler. Bununla beraber kendileri için oruç tutmaları daha hayırlıdır. Ancak şu unutulmamalıdır ki; Allah’ın temel prensibi, kullarının işini kolaylaştırmaktır, güçleştirmek değildir.

”Rızık temini için zor şartlar altında çalışanlar, çocuklu kadınlar, esir veya hapiste olanlar ve bizim bilemeyeceğimiz, oruç tutmaya mani herhangi bir mazereti olanlar, her gün için fidye verebilirler.”(11)

-Diğer ibadetlerde olduğu gibi, oruç ibadetinde de mazeret tesbiti, tamamen şahısların kendilerine aittir. Kur’ân, oruç tutmakta zorlananlara fidye kolaylığı getirmekle iki amacı birden gerçekleştirmiş olmaktadır:
1- Müslümanın, ‘Oruç ibadetimi yerine getiremedim’ diye, karamsarlığa kapılmamasını sağlamak.
2- Fidye imkânıyla, toplumda yoksulluk ve imkânsızlığa çare bulmak, bir insana diğer bir insanın yardım ulaştırması, sadece kendisinin faydalanacağı ibadetlerden daha hayırlıdır. Bu uygulama Kur’an’ın ruhuna daha uygundur.

Orucun fayda ve hikmetleri

Orucun fayda ve hikmetlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
-Oruç tutmakla, Allah’ın rızası kazanılmış olur. Oruç, insanı kötülüklerden alıkoyar, nefsi terbiye eder, ihtirasları bastırır ve ruhu yüceltir.
-Oruç tutarak aç kalan Müslümanın, şefkat ve merhamet duyguları gelişir, fakirlerin, miskinlerin, açların yaşamlarını nasıl sürdürdüklerini tecrübe ile öğrenmiş olur ve onlara karşı daha insanî yaklaşımlar ortaya koyar.
-Oruçlu kişiler, açlığa, susuzluğa ve sıkıntılara tahammül etmeyi öğrenir, sabır, sebat sahibi olurlar.
-Orucun ruhumuz kadar bedenimize de faydası vardır. Ramazan boyunca mide ve kalb daha az çalışır, bütün organlar dinlenir, vücut sağlık kazanır. Bu sebeble oruç, maddî, mânevî hastalık ve kötülüklere karşı bir kalkandır :
– Oruç; ahlâk mektebidir.
– Oruç; nefse karşı bir savaştır.
– Oruç; sabır alışkanlığı kazandırır.
– Oruç; iradeyi kuvvetlendirir, gayreti biler.
– Oruç; düzeni ve disiplini öğretir.
– Oruç; merhamet ve kardeşlik bağlarını güçlendirir.
– Oruç; toplumsal hastalıkların tedavilerinde önemli bir etkendir.
– Oruç; vücut için bir rektefe vazifesi görür.

Ramazan orucu kimlere farzdır

Namaz kimlere farz ise oruç da onlara farzdır. Ancak biz yine bir sıralama yaparak bilgilerimizi tazelemiş olalım, oruç, ergenlik çağına gelmiş, akıllı, her erkek ve kadın Müslümana farzdır. Yani 17 yaşından itibaren Müslümanlar oruç ibadetini yerine getirmelidirler.

Orucun çeşitleri

Farz olması ve olmaması açısından 3 çeşit oruç vardır.
1- Farzolan oruçlar: Ramazan’da oruç tutmak farzdır. Bu ayda tutulamayan oruçlar başka günlerde kaza edilir.

2- Nafile olan oruçlar: Ramazan ayının dışında tutulan oruçlar nafile olan oruçlardır.

3- Haram olan oruçlar: Sıhhati kesinlikle oruç tutmaya uygun olmayan kimseye oruç tutmak haramdır. Ramazan Bayramı’nın birinci günü ile Kurban Bayramı’nın dört günü oruç tutmak uygun değildir. Çünkü bayram günleri Allah’ın kullarına birer ziyafet günüdür. Allah’ın ziyafetinden kaçınmak uygun düşmez.

Orucu bozan şeyler

Orucu bozan şeyler, orucu geçersiz kılan şeylerdir. Oruçlu iken bilerek herhangi bir şeyi yemek, içmek. Cinsî münasebette bulunmak orucu bozar. İğne vurulmak orucu bozmaz. Denize girmek, banyo yapmak, kan aldırmak, içerisinde şeker ihtiva etmeyen tabii bir sakızı çiğnemek de aynı şekilde orucu bozmaz. Ağız kokusunu kısmen de olsa gidereceği için toplum içerisinde bulunan ve insanlarla konuşmak durumunda olan Müslümanlara sakız çiğnemeleri tavsiye bile edilir.

Kazayı gerektiren haller

Orucu bozan şeyler, aynı zamanda kazayı gerektiren hallerdir. Herhangi bir nedenle kendi isteğiyle orucunu bozan Müslüman, Ramazan ayından sonraki günlerde, orucunu kaza eder. Keffaret orucu diye bir oruç yoktur İslâm’da.

Oruçla ilgili diğer meseleler

1-Keffâret

Keffâret ceza demektir. Fıkıh kitaplarımızda orucunu kasten bozan Müslümana verilecek cezadan, keffaret adı altında uzun uzun bahsedilmiştir. Oysa hüküm koyucu, her ne sebeple olursa olsun orucunu bozan Müslümana kaza etmesini söylemiştir. Peygamberimiz de bu yolu takip etmiştir. Sonradan bu yol terkedilmiş ve hüküm koyucu devre dışı bırakılarak keffaret uygulaması esas alınmıştır.

Kur’an ve Sünnet’e göre, her ne suretle olursa olsun orucunu bozana keffâret lâzım gelmez. Yani orucun keffareti yoktur.

Keffâret cezası başka konulardaki (zıhar olayı Mücadele 2,3) keffâret uygulamalarının anlam kaydırmalarıyla, oruca da tatbik edilmesinden doğmuştur.  Burada Allah adına hüküm koymanın da ötesinde, Allah adına, O’nun kullarına ceza vermek gibi bir zulüm de vardır.

Biz, böyle bir zulmü, Allah’ın dinine fatura etmekten Allah’a sığınırız. Hüküm ne kadar da açık: ”Ramazan günlerinde orucunu tutamamış olanlar, başka günlerde tutarlar.” Bu hükmü anlamsızlaştırmanın manası yoktur. Dine müdahale edilmemelidir. Buyruklar eğip bükülmemelidir: “Buna göre, artık, kendi yalanınızı (adeta) Allah’a isnad ederek öyle dilinize geldiği gibi yalan yanlış “bu helaldir, şu haramdır” demeyin; çünkü, haberiniz olsun, Allah’a yalan isnad edenler asla kurtuluşa erişemezler! (Nahl 116)

Allah rızası için oruç tutan Müslümanın, öyle veya böyle, hiçbir mazereti yokken orucunu bozması zaten düşünülemez.
Oruçlu bir Müslüman özel durumuna göre, kendini mazeretli görürse, mazeretli sayarsa iftar eder. Keyfi olarak oruç bozan insan, zaten Allah korkusundan veya ibâdet şuurundan uzaktır. Bu Müslüman da keffaret orucundan zaten korkmaz, çünkü onu da tutmayacaktır. Bu durumda ceza iyi niyetli olan Müslümana verilmiş olur ki yanlıştır.

Yukardaki sözümüzü yeniden tekrar edelim. İnsan ibâdet yapıp yapmamakta hürdür. Bu hürriyet içerisinde yapılırsa, ibadet bir anlam taşır. Herkes Cennet’e girme hürriyyetine sahip olduğu gibi Cehennem’e girme hürriyyetine de sahiptir.

Keffârete delil olarak şu hadis gösterilir:
– Bir adam Peygambere gelerek” mahvoldum”dedi,
– Peygamberimiz; Seni mahveden şey nedir ?
– Adam; Ramazan da hanımımla ilişkide bulundum.
– Peygamberimiz: Köle azad edebilir misin ?
– Adam: Hayır.
– Peygamberimiz: Peşpeşe iki ay oruç tutabilir misin ?
– Adam: Hayır.
– Peygamberimiz: Altmış fakiri doyurabilir misin ?
– Adam: Hayır.
– Peygamberimiz: Adama biraz hurma vererek al bu hurmaları dağıt dedi.
– Adam: Bizden fakiri var mı ki ben bu hurmaları dağıtayım?
– Peyagamberimiz: Güldü ve adama, git bunları ailene yedir dedi.”(15)

Bu hadise göre keffâret kabul edilse bile, sadece cinsi münasebetle ilgili olduğu görülür. Keffâretin umûmîleştirilmesi ve farz hükmünde görülmesi yanlış olur. İkincisi, Adamla Peygamberimiz’in konuşmalarının sonunda hurmalar adama kaldı. Adam cezalandırılma yerine mükâfatlandırıldı. Üstelik, Peygamber’in huzuruna eliboş gelen adam, eli dolu olarak geri döndü, Peygamberimiz’i keyiflendirdi ve güldürdü.

Bu hadisi ilim adamları da değerlendirmiş ve şu sonuçları elde etmişler:
1- İmam Hanefi, kasden bozulan oruca 61 gün ceza vermiş. (Keffaret)
2- İmam Şafiî, keffâret sadece, kendi isteğiyle cinsi münasebet yapan erkek için geçerlidir, kadın için geçerli değildir, onun kaza yapması gerekir demiş.
3- İmam Malik, hadisteki sıra takip edilir demiş.
4- İmam Nevevî, keffâret erkeğedir, kadına hiçbir şey gerekmez demiş. Çünkü keffâret mehir gibidir, mehir de erkeğe mahsustur.(16)

Sonuç

Keffâret Şafii mezhebinde, sadece cinsî ilişki ile ilgilidir ve erkek için geçerlidir, kadın için geçerli değildir. Her ne sebeple olursa olsun oruç bozulduğu zaman, güne gün, oruç tutmakla farz yerine getirilmiş olur.

2- İtikaf

Beş vakit namaz kılınan bir camide ibâdet niyetiyle durmaktır. İtikaf’ta olan insan, yeme içme işlerini camide yapar. Devamlı zikirle, tefekkürle, okumayla meşgul olur.
Müddeti, mezheplere göre değişir. Hanefîler, Şafiiler ve Hanbelîlere göre, enaz; ”az bir zaman, bir an”, olarak belirlenen müddet, Malîkiler’e göre bir gün, bir gecedir. İsteyen daha fazla da durabilir. İtikâf’ın amacı; belirli bir zaman içerisinde, hertürlü dünya meşgalesinden uzaklaşarak, murakabeye dalmak, tabir caizse, Allah’la baş başa kalarak huzur ve mutluluğu yakalamaya çalışmak, hiçliğin şuuruna ermektir. (17)

3- Oruç ve Hilâl

Hilâl, Ramazan ayının başlangıcının belirlenmesinde belirleyeci rolünü oynar. ‘Hilâli gördüğünüz zaman Oruç tutunuz, hilali gördüğünüz zaman bayram yapınız, hava bulutlu ise taktir ediniz” Başka bir rivayette ”Hava bulutluysa veya hilâl’i gözetlemeye mani bir durum var ise, Şaban’ı otuza tamamlayınız”(18) buyurulmaktadır.
Tespit, o günün şartlarında şahısların şahadetiyle yapılıyormuş. Bugün tespit, Astronomi uzmanlarınca, yapılmaktadır. Hassas aletler ve hesaplamalarla yapılmaktadır. Yapılması gereken, Ramazan ayının başlangıcının tesbitidir. Hangi şekil ve esas alınırsa alınsın tesbit yapıldıysa sorun çözülmüş demektir, oruca başlanır ve bayram edilir.” 29 veya 30 gün oruç tutulur ve sonunda bayram yapılır.

Biz deriz ki, Hilâl tartışmasının altında yatan gerçek dînî değil, siyasîdir
Mümkünse bütün İslâm âleminde orucun başlaması ve bitimiyle ilgili birlik sağlanmalı ve bir prensip üzerinde anlaşılmalıdır. Aynı zamanda oruca başlanmalı ve aynı zamanda bayram yapılmalıdır. Kimi Müslümanların oruç tutarken kimi Müslümanların iftar etmesi, Müslümanlar arasında sürtüşme meydana getirmektedir.

– Hanefî Mezhebine göre kılınması vacip olan bayram namazı, cumhurun görüşüne göre sünnettir. Bir özür gereği, bayram namazları, bir gün ertelenerek kılanabilir. Bu şekildeki bir uygulama ile Müslümanlar arasındaki birliği korumak en güzeli olacaktır. Çoğunluğun sünnet olarak belirlediği bayram namazında kavga çıkararak ümmetin birliğini zedelemek haramdır. Ümmetin birliğini sağlamak ise farzdır.

Kaldıki,
Şafiî Mezhebi’ndeki bazı âlimlere göre, hilâl tesbitinde hesaba itibar edilir.  Cumhurun görüşü ise; ”onu takdir ediniz”(19) şeklindedir. Kısacası cumhurun görüşü hakikate daha yakındır. Namaz vakitlerinde saati dakikasına varıncaya kadar kullanan Müslümanların, oruç tesbitinde hesabı dışlamaları mânidar değil midir?
Oysa teknolojiyi en iyi kullananların, ondan en iyi şekilde istifade etmesi gerekenlerin Müslümanlar olması gerekmez mi? ”Herşeyi bir nizam, bir hesap üzerine yarattığını, feleklerin kendi yörüngelerinde yürüdüklerini, yüzdüklerini”(20) Kur’an altıncı asırda, tüm dünyaya ilan etmedi mi? Böyle bir Kitab’a inanan Müslümanlar nasıl olur da Kur’an’ı ve Sünneti dışlayarak oruç tesbitinde, hâlâ hilalin çıplak gözle görünmesi konusunda israr ederler?

– Allah, her çağda dinini omuzlayabilecek, her platformda onu temsil edebilecek, akıllı, yetenekli, ehliyetli aksiyon sahibi düşünen duyarlı  Müslümanlar istiyor. ‘Allah Kitabında bu düşüncesini şu şekilde ifadeye koyuyor: … “hâlâ düşünmeyecek misiniz? Aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Aklınızı çalıştırmazsanız sizi pislik içerisinde bırakırım.” (Yunus 100)

4- Niyet

Oruçta niyet şarttır. Niyet kişinin kalbinden oruç tutacağını bilmesidir. İmam Hanefî, Malikî ve Hanbelî’ ye göre şart olan niyet, İmam Şafii’ye rükündür.(21)

5- Sadaka-ı Fıtır
Sadaka-ı fıtır, Ramazan bayramını geçirmemek üzere verilecek olan bir sadakadır. Bayram günü sabah namazına kadar verilmesi gerekir. İmkân bulunamamışsa daha sonrakî günlerde de verilebilir. Zengin (nisaba mâlik) olan hür Müslümanlar, sadaka-ı fıtrı vermelidir. Fıtır Sadaka’sı bakmakla yükümlü olunan şahıs başına hesab edilerek Allah rızası için verilir. Sadaka-ı fıtır, sofraya konan tüm yiyecekler üzerinden zamanın şartlarına göre tesbit edilmelidir. Tesbit çağın getirdiği zorunluluklar göz önünde bulundurularak fakir lehine yapılır. Sadaka-ı fıtır, bir fakirin akşamlı- sabahlı bir günlük yiyeceğinin tutarıdır. Hesap buna göre yapılır.

Orucun fidyesi
Oruç tutmaya güç yetiremeyenler (ağır işlerde çalışanlar, işyeri ile promlemleri olanlar, özürlü olanlar, hasta olanlar, kendi açılarından oruç tutmaya mani, herhangi bir mazereti olanlar), farz olan oruç için tutamadıkları her bir oruca bedel bir fidye verirler. Bir fidye, bir sadaka-ı fıtır miktarıdır. Fidye vermekle mükellef olan Müslümanlar, fidye vermeye de güç yetiremezlerse, o zaman Allah’dan af ve mağfiret dilerler.

Fidyeler yaşanılan ülkenin ekonomik şartları göz önünde bulundurularak tespit edilmelidir ve o ülkede yaşayan insanlara verilmelidir. Almanya’da yaşayan Müslümanlar Afrika’daki veya başka ülkelerdeki Müslümanlara kendi yaşadıkları ülkede ihtiyaç kalmadıysa gönderilmelidir. Öncelik en yakındaki Müslümanındır, insanındır.

Oruç tutmamayı mübah kılan özürler

Kendisine oruç farz olan bir mükellefin, aşağıda belirtilen sebeblerden dolayı, oruç tutmaması veya iftar etmesi mübahtır. Orucunu tutamayan veya iftar eden özür sahipleri, mazeretleri geçince tutamadıkları gün sayısınca oruçlarını tutarlar.

1- Hastalık

Hasta olan ve orucun kendisine zararlı olacağı, doktor tarafından bildirilen kişi hastalığı süresince oruç tutmayabilir.

2- Yolculuk

Ramazanda yolculuğa çıkacak kimse, oruç tutmayabilir. Eğer yolculuk herhangi bir sıkıntı vermeyecekse oruç tutmak daha iyidir.

3- Kadınların hâmile veya emzikli olması

Hâmile olan veya çocuğunu emziren bir kadın, oruç tutmayabilir. Kadınlar hayız ve nifas hallerinde, isterlerse oruç tutmayabilirler, tamamen kendi takdirlerine bağlıdır. Müslüman gücü yetiyor ve ibadet yapmak istiyorsa Allah ona sen hayızlısın, bana ibadet edemezsin demez. Hayızlı kadınlar kendileri istemedikleri takdirde hiçbir ibadetten uzaklaştırılamaz. Allah, güçleri yetmediği halde kendilerini ibadet yapmak zorunda hissedenlere, sıkıntıya girmesinler diye, isterseniz bu hallerde oruç tutmayabilirsiniz demiştir. Yoksa hayızlı olduğunuz sürece bana yaklaşmayın dememiştir.

Hayızlı kadınlar cahiliye çağında horlanırlar, dışlanırlardı. Fıkıh kitaplarındaki horlama ve dışlama da aynı mantıkla, sonradan İslâm’a fatura edilmiştir. (22)

Hayızlı kadın, namazını da kılar orucunu da tutar, Kâbe’yi de tavaf eder. Din bunları yasaklamaz. Aksine teşvik eder.

Kur’an hayızlı kadını- nifaslı kadını hasta kabul etmektedir. Hasta olan, mazeretli olan Müslümanlar ibadetlerini nasıl yapıyorlarsa hayızlı- nifaslı kadınlar da, öyle yapacaklardır.

4-Şiddetli açlık ve susuzluk

Oruçlu bir kimse açlık ve susuzluğa dayanamayacak bir duruma düşerse iftar eder, içinde bulunduğu durumdan kurtulduğu zaman, orucunu tutar.

5-Rızık endişesi ve ihtiyarlık

Bakara Sûresi’nin 184. Âyetinin beyan ettiği mazeretlere, sahib olan insanlar; senenin hiçbir gününde oruç tutamayabileceği gibi, rızık temini için zor şartlar altında çalışan insanlar da aynı şekilde oruç tutmayabilirler.

Oruç tutacağız diye hasta raporu almak tamamen yanlış olur. Allah, insanları kandırarak, yanıltarak kendisine ibadet yapılmasını istemez. Kandırılan kimse gayri müslimse vebali, daha büyüktür.

Yukarda açıkladığımız gibi, bu Müslümanlar fidye vererek oruç ibadetini yerine getirmiş olurlar. Belki de bu usulle oruçtan daha hayırlı bir ibadeti yapmış olacaklardır. Yıllık izinlerini de oruç tutmak amacıyla kullanabilirler.

6-Delilik

Deliler oruç tutmakla mükellef değildir.

7-Zorlama

Oruçlu bir Müslüman, tehdit altında kalırsa, hürriyyeti elinden alınırsa oruç tutamayacabileceği gibi tuttuğu orucu da bozabilir.

BİTTİ

Rüştü Kam 

………………………………………………

(6) M. sıyâm, 160.
(7) Buhârî, savm 9; Müslim, sıyâm, 161
(8) Buhârî, savm, 2; sıyâm, 162
(9) Tefsirul Kur’ân-nül Hakîm 2/156
(11) Islâm’ın ışığında Günün Meseleleri c. 1 s. 110 H. Karaman
(12) Kerimoğlu Yusuf, Emanet ve Ehliyet, Ölçü yay. Ank. 1985, c. 1, s. 413, Ibn. Abidin- Reddü’l-Muhtar Ale’d Dürrü’l Muhtar- Ist. 1983, c. 4, s. 320
(13) Tefsiru‘l Kur’ân‘ı Hakîm 2/156
(14) Bakara 187
(15) Ebû Hureyre’de rivayet edilmiştir. Kütü- i Sitte, c. 9, s. 527, h. no: 3227
(16) Fıkhussire Cilt 2 Shf 47 Seyyid Sâbık
(17) Vehbe Zuhaylî, c. 3, s. 219
(18) Buharî, Savm 2
(19) Ibn. Rüşd, Bidayetü’l Müçtehid, c. 2, s. 25,
– Ege Hasan, Dört Mezhebin fıkıh kitabı, bahar yay.Ist.,c.2,s. 25
– Islâm Ilmihâlleri- Fikri Yavuz- Süleyman Ateş
– Kur’an Meali- Ali Bulaç / Ali Özek ve arkadaşları
– Tefsir- Süleyman Ateş- Prof. Dr. H. Atay Raporlar
– Islâm Fıkhı Ansiklopedisi- Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî
(20) Yâsin 37, 38, 39, 40
(21) Ege Hasan, Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı, c. 2, s. 15
(22) Bakara 185- 222

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.