ORUÇ

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Oruçla ilgili gerekli olan bilgileri vermeden önce, Kur’an’ın oruca yaklaşımını bilmekte fayda olacağı kanaatindeyim. Bundan dolayı önce sözü Sözün Sahibi’ne bırakalım:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

Farz olan Ramazan ayı orucu

”- Ey iman edenler oruç, sizden öncekilere farz kılnıdığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki dikkate alırsınız.(1)

– Oruç, sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Oruca güç yetiremeyenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye vardır. Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.
– Ramazan, insanlara yol gösterici, apaçık bir öğreti ve yasa kitabı olan Kuran’ın indirildiği aydır. Kim o aya ulaşırsa oruç tutsun. Hasta veya yolcu olanlarınız, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde oruç tutar. ALLAH sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Böylece (oruç günlerinin) sayısını tamamlar, sizi doğruya ulaştıran ALLAH’ı yüceltip şükredersiniz.(2)
– Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda kadınlarınıza yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, sakın onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.(3)
Oruç:
-Tanımı ve zamanı
Müslümanın; Kur’an’da belirtilen zaman dilimi içerisinde, aslında helâl olan şeylerden, buyruk doğrultusunda kendisini uzak tutmasıdır.

-Lügâtta
Bir şeyden uzaklaşmak, bir şeye karşı kendini tutmak demektir.
-Terim olarak
Tutmaya ehil kimselerin, imsakın bitiminden, güneşin batışına kadar orucu bozan şeylerden uzak durmalarıdır.

-Orucun zamanı
Orucun zamanını, Kur’an çok açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Peygamber imiz de uygulamasıyla bize örnek olmuştur. Hz. Ömer, Huzeyfe, İb. Abbas, Talk İb. Ali, Ata İb. Ebî Rabah, Ameş, Ali İb. Ebû Talip gibi sahâbelere göre: ”Oruca başlama vakti, sabahleyin yolların dağların, tepelerin belli olacağı zamandır. Yani çıplak gözle eşyaların birbirinden seçildiği zamandır.(4)
Hz. Huzeyfe’nin anlattığına göre, Hz. Muhammed s.’in uygulaması da böyle olmuştur. Hz. Huzeyfe çöyle der: ”Sabah oluncaya kadar Rasûlüllah ile beraber yiyip içtik ki, güneş henüz doğmamıştı.” demektedir: Çünkü, Kur’ an’ın buyruğu böyledir:”Fecir vakti sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın.”(5) Dînin sahibi, oruç vaktini açık ve net olarak bu şekilde ortaya koyuyorsa, dînin tebliğcisi de uygulamasında, güneşin doğmasına az bir zaman kalıncaya kadar yiyip içmeye devam ediyorsa;imsakiyelerle bizlere düşen, bu uygulamayı aynen hayatımıza geçirmek olmalıdır.
Her Ramazan’da olduğu gibi, bu Ramazanda’da cemaatlar farklı farklı imsakiyeler dağıtacaktır. Kafalar yine karışacaktır. Kafa karışıklıklarının giderilmesi için yapılacak olan tek şey güneşin doğmasına 45 dakika kala kadar yiyip içmektir.
-Oruç ibadetiyle ilgili hadisler
Oruç İslâm`ın beş şartından biridir. Allah Teâlâ, orucu müslümanlara farz kılmıştır. Oruç, hikmetleri ve maddî manevî faydaları çok olan bir ibâdettir. Aşağıdaki hadîsler, orucun hikmet ve faydasını herhangi bir açıkalamaya ihtiyaç bırakmayacak kadar açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
”Her hangi biriniz oruçlu bulunduğu gün artık kötü söz söylemesin ve cahilliğe kapılmasın. Eğer bir kimse kendisi ile dövüşür yahut ona hakaret ederse derhal: ”Ben oruçluyum, ben oruçluyum, desin.”(6)
”Âdemoğlunun her işi kendisi içindir. Oruç müstesna. O, içine riyâ karışmayan bir ibâdettir. Onun mükâfatını da doğrudan doğruya Allah verir, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında, muhakkak misk kokusundan daha hoş ve temizdir.”(7)
”Oruç bir kalkandır.”(8)
”Herşey için bir zekât vardır, cesedin zekâtı da oruçtur, oruç sabrın yarısıdır.”(9)
”Kim, orucun fatziyyetine inanarak ve mükâfatını Allah’tan umarak oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”(10)

”En güzel düzenleyici Allahtır.”
-Oruç, ruhsal yükselişi sağlamak için farz kılınmıştır. Oruç, aynı amaçla önceki ümmetlere de farz kılınmıştır. Farz olan oruç Ramazan ayında tutulan oruçtur.
-Ramazan ayında oruca güç yetiremeyenler, tutamadıkları gün sayısınca başka günlerde oruç tutarlar.
-Oruca tahammül edemiyecek olanlar ise, oruç yerine fidye verirler. Bununla beraber kendileri için oruç tutmaları daha hayırlıdır. Ancak şu unutulmamalıdır ki; Allah’ın temel tavrı, kullarının işini kolaylaştırmaktır, güçleştirmek değildir. ”Rızık temini için zor şartlar altında çalışanlar, çocuklu kadınlar, esir veya hapiste olanlar ve bizim bilemeyeceğimiz, oruç tutmaya mani herhangibir mazereti olanlar, hergün için fidye verebilirler.”(11)
-Diğer ibadetlerde olduğu gibi, oruç ibadetin de de mazeret tesbiti, tamamen şahısların kendilerine aiddir. Kur’ân, oruç tutmakta zorlananlara fidye kolaylığı getirmekle iki amacı birden gerçekleştirmiş olmaktadır:
1- Müslümanın, ibadetini yerine getirmede ürküntüye düşmesini önleyerek, karamsarlığa kapılmamasını sağlamak.
2- Fidye imkanıyla, toplumda yoksulluk ve imkansızlığa çare bulmak. Kur’ân’ın açıklamasına göre; bir insana diğer bir insanın yardım ulaştırması, sadece kendisinin faydalanacağı ibadetlerden daha hayırlıdır.
Kur’an’ın beyanına göre insan, dünyada; inaç açısından, düşünce açısından, çalışma açısından velhasıl insan hakları açısından, tamamen hür olarak yaşaması gereken bir varlıktır. İnsan için ibâdet, bu hürriyet içerisinde yapıldığında bir anlam taşır, şov olsun diye yapılan ibadetlerin Allah’ın terazisinde bir ağırlığı olmayacaktır. İnsan, içinden gelerek oruç tutuyorsa bir anlamı olacaktır, zorlamayla oruç tutuyorsa veya şov olsun diye oruç tutuyorsa, ne oruç tutana ne de zorlayana oruç fayda sağlamayacaktır. Dini insanlara anlatmak konusunda kendilerini görevli hissedenler, bu konuda sorumluluk üstlenenler, bu açıdan meseleye bakarak, muhataplarının başında ibadet yaptırma memuru olmadıklarını bilmelidirler. ”Oruç tutmayanın, namaz kılmayanın hapse atılması veya öldürülmesi”(12) gibi garip fetvalar ne yazık ki fıkıh kitaplarımızda yer almaktadır. Hangi amaçla, ne zaman, ne şekilde bu fetvalar kitaplara girdiyse girmiş, üzerinde durmaya değmez. Ancak bugünün müslümanları, bu garip fetvaları esas alarak insanlara İslâm’ı anlatacaklarını sanıyorlarsa büyük bir yanılgı içerisindedirler. Aklı başında hiç bir insan bilinçli olarak namaz kılmadığı zaman, oruç tutmadığı zaman hapsedileceği, öldürüleceği bir dine girmek istemez.
-O halde Allah’ın kullarına lutfettiği ruhsat ve kolaylıkları onların elinden almakla, hayırlı bir iş yapmış olmayız. Tam aksine onları samimiyetsizliğe ve riyakârlığa iteriz. Oysa Allah düzenini çok iyi kurmuştur, o düzenin içerisine, din adına, azimet adına, takva adına, iyi müslüman olma adına, cihad yapma adına, çomak sokmanın herhangi bir mantığı yoktur, bu tip temelsiz kurallarla ne yazık ki din tahrif edilmiştir, tahrife hâlâ da devam edilmektedir. Allah din tahrifçilerine, çok nazik bir şekilde, benim işime karışmayın, siz kendi işinize bakın dercesine şöyle buyurur: ”En güzel düzenleyici Allahtır.”(13)
-Oruç ayında, orucun açık bulunduğu saatlerde, cinsel ilişkide bir sakınca yoktur. Itikafta olanlar hariç.
-”Oruç, varlıkların birbirlerinden seçilebileceği, sabahın erken saaatlerinde başlar, güneşin batışıyla biter.”(14) İmsak ve iftar zamanı bu ayet esas alnarak düzenlenmelidir.
-Orucun fayda ve hikmetleri
Orucun fayda ve hikmetlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
-Herşeyden önce oruç tutmakla, Allah’ın rızası kaza nılmış olur. Oruç, insanı kötülüklerden alıkoyar, nefsi terbiye eder, ihtirasları bastırır ve ruhu yüceltir.
-Oruç tutarak aç kalan müslümanın, şefkat ve merhamet duyguları gelişir, fakirlerin, miskinlerin, açların yaşamlarını nasıl sürdürdüklerini tecrübe ile öğrenmiş olur ve onlara karşı daha insanî yaklaşımlar ortaya koyar.
-Oruçlu kişiler, açlığa, susuzluğa ve sıkıntılara tahammül etmeyi öğrenir, sabır, sebat sahibi olurlar.
-Orucun ruhumuz kadar bedenimize de faydası vardır. Ramazan boyunca mide ve kalb daha az çalışır, bütün organlar dinlenir, vücut sağlık kazanır. Bu sebeble oruç, maddî, mânevî hastalık ve kötülüklere karşı bir kalkandır :
– Oruç; Allah’a itaattır, ibadettir.
– Oruç; yalnız Allah içindir.
– Oruç; takvayı gerçekleştirir.
– Oruç; ahlâk mektebidir.
– Oruç; nefse karşı bir savaştır.
– Oruç; sabır alışkanlığı kazandırır.
– Oruç; iradeyi kuvvetlendirir, gayreti biler.
– Oruç; düzeni ve disiplini öğretir.
– Oruç; merhemet ve kardeşlik bağlarını güçlendirir.
– Oruç; toplumsal hastalıkları tedavidebirliği sağlar.
– Oruç; vücut için bir rektefe vazifesi görür.
-Ramazan orucu kimlere farzdır
Namaz kimlere farz iase oruç da onlara farzdır. Ancak biz yine bir sıralama yaparak bilgilerimizi tazelemiş olalım, oruç: Erginlik çağına gelmiş, akıllı, her erkek ve kadın müslümana Ramazan ayında oruç tutmak farzdır.
1- Orucun çeşitleri
Farz olması ve olmaması açısından çeşit oruç vardır.
2- Farzolan oruçlar: Ramazan’da oruç tutmak farzdır. Bu ayda tutulamayan oruçlar başka günlerde kaza edilir.
3- Sünnet olan oruçlar: Muharrem ayının dokuz, on, onbirinci günleri oruç tutmak sünnettir. Kamerî ayların onüç, ondört ve onbeşinci günleri ile haftanın pazartesi, perşembe günleri ve şevval ayında altı gün oruç tutmak müstehabtır.
4- Haram olan oruçlar: Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban bayramının dört günü oruç tutmak haramdır. Çünkü bayram günleri Allah’ın kullarına birer ziyafet günüdür. Allah’ın ziyafetinden kaçınmak uygun değildir.
-Orucu bozan şeyler
Orucu bozan şeyler, orucu geçersiz kılan şeylerdir. Oruçlu iken bilerek herhangi bir şeyi yemek, içmek. Cinsî münasebette bulunmak ve Besin değeri olan iğnelerden kullanmak, besin değeri olmayan iğneler ise orucu bozmaz. Ayrıca cumhura göre kusmak da orucu bozmaz. Denize girmek, banyo yapmak, kan aldırmak, içerisinde şeker ihtiva etmeyen natur bir sakızı çiğnemek de aynı şekilde değerlendirilir. Ağız kokusunu kısmende olsa gidereceği için toplum içerisinde bulunan ve insanlarla konuşmak durumunda olan müslümanlara sakız çiğnemeleri tavsiye bile edilmelidir. Alah’ın hoşuna gittiği söylenen! oruçlunun ağız kokusu, insanların hoşuna gitmemektedir.
-Kazayı gerektiren haller
Orucu bozan şeyler, aynı zamanda kazayı gerektiren hallerdir. Herhangi bir nedenle orucu bozulan müslüman, Ramazan ayından sonraki bir günde, orucunu kaza eder.
-Oruçla ilgili diğer meseleler
Oruçla, oruca başlama zamanıyla ilgili, diğer meseleleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
1-Keffâret
Keffâret ceza demektir. Geleneksel fıkıh kitaplarımızda orucunu kasten bozan müslümana verilecek cezadan, keffaret adı altında uzun uzun bahsedilmiştir. Oysa hüküm koyucu, her ne sebeple olursa olsun orucunu bozan müslümana kaza etmesini söylemiştir. Peygamberimiz de bu yolu takip etmiştir. Sonradan bu yol terkedilmiş ve hüküm koyucuya rağmen, oruçla ilgili senaryolar, yukarda da bahsedildiği gibi yazılmaya devam edilmiştir.
Kur’an ve Sünnet’e göre, her ne suretle olursa olsun orucunu bozana keffâret lâzım gelmez. Keffâret cezası başka konulardaki (zıhar olayı Mücadele 2,3) keffâret uygulamalarının anlam kaydırmalarıyla, oruca da tatbik edilmesinden doğmuştur. Burada Allah adına hüküm koymanında ötesinde, Allah adına, O’nun kullarına ceza vermek gibi bir zulüm de vardır. Biz, böyle bir zulmü, Allah’ın dinine fatura etmekten Allah’a sığınırız. Hüküm ne kadar da açık: ”Ramazan günlerinde orucunu tutamamış olanlar, başka günlerde tutarlar.” Allah rızası için oruç tutan müslümanın, öyle veya böyle, hiçbir mazereti yokken orucunu bozması mümkün değildir.
Oruçlu bir müslüman, tarafından tesbit edilen özel durumuna göre, kendini mazeretli görürse, mazeretli sayarsa, orucunu bozar, bozar demek biraz yanlış düşeceğinden, iftar eder demek daha doğru olacaktır. Bu kişiyede ceza yüklemek Bakara Sûresi’nin son âyetine ters düşer. Keyfi olarak oruç bozan insan ise, zaten Allah korkusundan veya ibâdet şuurundan uzaktır. Böyle bir özelliğe sahip olan insan da keffaret orucundan zaten korkmaz, çünkü onu da tutmayacaktır. Bu durumda ceza iyi niyetli olan müslümana verilmiş olurki yanlıştır. Yukardaki sözümüzü yeniden tekrar edelim. İnsan ibâdet yapıp yapmamakta hürdür. Bu hürriyet içerisinde yapılırsa, ibadet bir anlam taşır. Herkes Cennet’e girme hürriyyetine sahip olduğu gibi Cehennem’e girme hürriyyetine de sahiptir. Kimse kimsenin başına bekçi tayin edilmemiştir.

Keffârete delil olarak şu hadis gösterilir:
– Bir adam Peygambere gelerek” mahfoldum”dedi,
– Peygamberimiz; Seni mahveden şey nedir ?
– Adam; Ramazan da hanımımla ilişkide bulundum.
– Peygamberimiz: Köle azad edebilir misin ?
– Adam: Hayır.
– Peygamberimiz: Peşpeşe iki ay oruç tutabilir misin ?
– Adam: Hayır.
– Peygamberimiz: Altmış fakiri doyurabilir misin ?
– Adam: Hayır.
– Peygamberimiz: Adama biraz hurma vererek al bu hurmaları dağıt dedi.
– Adam: Bizden fakiri var mı ki ben bu hurmaları dağıtayım?
– Peyagamberimiz: Güldü ve adama, git bunları ailene yedir dedi.”(15)
Bu hadis gereğince keffâret kabul edilse bile, sadece cinsi münasebetle ilgili olduğu görülür. Keffâretin umûmîleştirilmesi ve farz hükmünde görülmesi yanlış olur. İkincisi, Adamla peygamberimiz’in konuşmalarının sonunda hurmalar adama kaldı. Adam cezalandırılma yerine mükâfatlandırıldı. Üstelik, peygamberin huzuruna eliboş gelen adam, eli dolu olarak geri döndü, peygamberimizi keyiflendirdi ve güldürdü. Hadisi ilim adamları da değerlendirmiş ve şu sonuçları elde etmişler:
1- İmam Hanefi, kasden bozulan oruca 61 gün ceza vermiş.
2- İmam Şafiî, keffâret sadece, kendi isteğiyle cinsi münasebet yapan erkek için geçer-lidir, kadın için geçerli değildir, onun kaza yapması gerekir demiş.
3- İmam Malik, hadisteki sıra takip edilir demiş.
4- İmam Nevevî, keffâret erkeğedir, kadına hiçbir şey gerekmez demiş. Çünkü keffâret mehir gibidir, mehirde erkeğe mahsustur.(16)
-Sonuç
Keffâret ilim adamlarının çoğunluğunun ortak görüşüne göre orucu bozan diğer hususlarla ilgili değildir. Sadece cinsî ilişki ile ilgilidir, ve de erkek için geçerlidir, kadın için ise geçerli değildir. Herne sebeple olursa olsun oruç bozulduğu zaman, güne gün, oruç tutmakla farz yerine getirilmiş olur diyebiliriz.
2- İtikaf
Beş vakit namaz kılınan bir camide ibâdet niyetiyle durmaktır. Itikaf’ta olan insan, yeme içme işlerini camide yapar. Devamlı zikirle, tefekkürle, okumayla meşgul olur. Müddeti: Mezheblere göre değişir. Hanefîler, Şafiiler ve Hanbelîlere göre, enaz; ”az bir zaman, bir an”, olarak belirlenen müddet, Malîkiler’e göre bir gün, bir gecedir. İsteyen daha fazla da durulabilir. İtikâf’ın amacı; belirli bir zaman içerisinde, hertürlü dünya meşgalesinden uzaklaşarak, murakabeye dalmak, tabir caizse, Allah’la baş başa kalarak huzur ve mutluluğu yakalamaya çalışmak, hiçliğin şuuruna ermektir.(17)
3- Oruç ve Hilal
Hilâl, Ramazan ayının başlangıcının belirlenmesinde belirleyeci rolünü oynar. ”Hilali gördüğünüz zaman Oruç tutunuz, hilali gördüğünüz zaman bayram yapınız; hava bulutlu ise taktir ediniz” Başka bir rivayette ”Hava bulutluysa veya hilâl’i gözetlemeye mani bir durum var ise, Şaban’ı otuza tamamlayınız”(18) buyurulmaktadır. Belirleme, o günün şartlarında şahısların şahadetiyle yapılıyormuş. Bugün belirleme, Astronomi uzmanlarınca, yapılmaktadır. Hassas aletler ve hesaplamalarla yapılmaktadır. Yapılması gereken, Ramazan ayının başlangıcının tesbitidir. Hangi şekil ve esas alınırsa alınsın tesbit yapıldıysa sorun çözülmüş demektir.” 29 veya 30 gün oruç tutulur ve sonunda bayram yapılır.
– Biz deriz ki, mümkünse bütün İslâm aleminde orucun başlaması ve bitimiyle ilgili birlik sağlanmalı ve bir prensip üzerinde anlaşılmalıdır. Aynı zamanda oruca başlanmalı ve aynı zamanda bayram yapılmalıdır. Kimi oruç tutarken kiminin iftar etmesi, müslümanlar arasında sürtüşme meydana getirmektedir. Hilâl tartışmasının altında yatan gerçek dînî endişe değil, siyasî endişedir.
– Hanefî Mezhebine göre kılınması vacip olan bayram namazı, cumhurun görüşüne göre sünnettir. Bir özür gereği, bayram namazları, bir gün ertelenerek kılanabilir. Bu şekildeki bir uygulama ile müslümanlar arasındaki birliği korumak en güzeli olacaktır. Çoğunluğun sünnet olarak belirlediği bayram namazında kavga çıkararak ümmetin birliğini zedelemek haramdır. Ümmetin birli ğini sağlamak ise farzdır.
– Kaldıki, Şafiî Mezhebi’ne göre, hilâl tesbitinde hesaba itibar edilir.
– Cumhurun görüşü ise; ”onu takdir ediniz”(19) şeklindedir. Kısacası cumhurun görüşü hakikate daha yakındır. Namaz vakitlerinde saati dakikasına varıncaya
– kadar kullanan müslümanların, oruç tesbitinde hesabı dışlamaları mânidar değil midir?
– Oysa teknolojiyi en iyi kullananların, ondan en iyi şekilde istifade etmesi gerekenlerin müslümanlar olması gerekmez mi? ”Herşeyi bir nizam, bir hesap üzerine yarattığını, feleklerin kendi yörüngelerinde yürüdüklerini, yüzdüklerini”(20) Kuran altıncı asırda, tüm dünyaya ilan etmedi mi? Böyle bir Kitabın bağımlıları nasıl olur daKur’an’ı ve Sünneti dışlayarak oruç tesbitinde, ilkel yöntemleri seçer?
– Allah, herçağda dinini omuzlayabilecek, her platformda onu temsil edebilecek, akıllı, yetenekli, ehliyetli aksiyon sahibi yiğit müslümanlar istiyor, belirli çıkar hesapları olan, şovmen müslüman istemediği gibi, sünepe, dış görünüşüyle medine dilencisini andıran yobaz müslüman istemiyor. ”Allah Kitabında bu düşüncesini şu şekilde ifadeye koyuyor: … hâlâ düşünmeyecek misiniz? Aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Aklınızı çalıştırmazsanız sizi pislik içerisinde bırakırım.”
4- Kutuplarda oruç
Kutuplar, günün gece ve gündüz olarak 24 saat gibi bir tesbit ile tayin edilemediği yerlerdir. Kutuplarda en yakın yerdeki, zaman dilimine göre ayarlama yapılarak, oruç tutulur, namaz kılınır.
5- Niyet
Oruçta niyet şarttır. Niyet kişinin kalbinden oruç tutacağını bilmesidir. Imam Hanefî, Malikî ve Hanbelî’ ye göre şart olan niyet, Imam Şafii’ye rükündür.(21)
6- Sadaka-ı Fıtır
Sadaka-ı fıtır, Ramazan bayramını geçirmemek üzere verile-cek olan bir sadakadır. Bayram günü sabah namazına kadar verilmesi gerekir. İmkân bulunamamışsa daha sonrakî günlerde de verilebilir. Zengin (nisaba mâlik) olan hür müslümanlar, sadaka-ı fıtrı vermelidir. Fıtır Sadaka’sı bakmakla yükümlü olunan şahıs başına hesab edilerek Allah rızası için verilir. Sadaka-ı fıtır, sofraya konan tüm yiyecekler üzerinden zamanın şartlarına göre tesbit edilmelidir. Tesbit çağın getirdiği zorunluluklar göz önünde bulundurularak fakir lehine yapılır. Sadaka-ı fıtır, bir fakirin akşamlı- sabahlı bir günlük yiyeceğinin tutarıdır. Hesap buna göre yapılır.
-Orucun fidyesi
Oruç tutmaya güç yetiremeyenler (ağır işlerde çalışanlar, işyeri ile promlemleri olanlar, özürlü olanlar, hasta olanlar, kendi açılarından oruç tutmaya mani, herhangi bir mazereti olanlar), farz olan oruç için tutamadıkları her bir oruca bedel bir fidye verirler. Bir fidye, bir sadaka-ı fıtır miktarıdır. Fidye vermekle mükellef olan müslümanlar, fidye vermeye de güç yetiremezlerse, o zaman Allah’dan af ve mağfiret dilerler.
-Oruç tutmamayı mübah kılan özürler
Kendisine oruç farz olan bir mükellefin, aşağıda belirtilen sebeblerden dolayı, oruç tutmaması veya iftar etmesi mübahtır. Orucunu tutamayan veya iftar eden özür sahipleri,
mazeretleri geçince tutamadıkları gün sayısınca oruçlarını tutarlar.
1- Hastalık
Hasta olan ve orucun kendisine zararlı olacağı, doktor tarafından bildirilen kişi hastalığı süresince oruç tutmayabilir.
2- Yolculuk
Ramazanda yolculuğa çıkacak kimse, oruç tutmayabilir. Eğer yolculuk herhangi bir sıkıntı vermeyecekse oruç tutmak daha iyidir.
3- Kadınların hâmile veya emzikli olması
Hâmile olan veya çocuğunu emziren bir kadın, oruç tutmayabilir.
Kadınlar hayız ve nifas hallerinde, isterlerse oruç tutmayabilirler, tamamen kendi takdirlerine bağlıdır. Müslüman gücü yetiyor ve ibadet yapmak istiyorsa Allah ona sen hayızlısın, bana ibadet edemezsin demez. Hayızlı kadınlar kendileri istemedikleri taktirde hiçbir ibadetten uzaklaştırılamaz. Allah, güçleri yetmediği halde kendilerini ibadet yapmak zorunda hisseden kadınlara, sıkıntıya girmesinler diye, isterseniz bu hallerde oruç tutmayabilirsiniz demiştir. Yoksa hayızlı olduğunuz sürece bana yaklaşmayın dememiştir. Akıl var mantık var, Allah hiç böyle saçma birşey der mi?
Hayızlı kadınlar cahiliye çağında horlanırlar, dışlanırlardı. Fıkıh kitaplarındaki horlama ve dışlama da aynı mantıkla, sonradan Islâm’a fatura edilmiştir.(22)
Yok, namaz kılamazsın, yok oruç tutamazsın, yok Kâbe’yi tavaf edemezsin, böyle şey olmaz…, çoğaltabilirsiniz.
Efendim bu konuyla ilgili hadisler vardır gibi, üzerinde düşünülmeden sarfedilen sözleri, ancak Muaviye’nin sözcüleri söylerler. Kur’an’a ters hadis olmaz, peygamber böyle fahiş bir hata yapmaz. Kur’an hayızlı kadını- nifaslı kadını hasta kabul etmekte ve hastaların üzerinden sorumluluk yükünü kaldırmaktadır. Hasta olan, mazeretli olan müslümanlar ibadetlerini nasıl yapıyorlarsa hayızlı- nifaslı kadınlar da, onu yapacaklardır. Peygamberimiz de sözleriyle, fiilleriyle Allah’ın bu buyruğunu detaylandırmıştır, hepsi bu kadar.
4-Şiddetli açlık ve susuzluk
Oruçlu bir kimse açlık ve susuzluğa dayanamayacak bir duruma düşerse iftar eder, içinde bulunduğu durumdan kurtulduğu zaman, orucunu tutabilir.
5-Rızık endişesi ve ihtiyarlık
Bakara Sûresi’nin 184. Âyetinin beyan ettiği mazeretlere, sahib olan insanlar; senenin hiçbir gününde oruç tutamayabileceği gibi, rızık temini için zor şartlar altında çalışan insanlar da aynı şekilde oruç tutmayabilirler. Bu insanların oruç tutacağız diye hasta raporu almaları tamamen yanlış olur. Allah; insanları kandırarak, yanıltarak kendisine ibadet yapılmasını istemez. Yukarda açıkladığımız gibi, bu müslümanlar fidye vererek oruç ibadetini yerine getirmiş olurlar. Belkide bu usulle oruçtan daha hayırlı bir ibadeti yapmış olacaklardır. Ama, yıllık izinlerini oruç tutmak amacıyla kullanabilirler.
6-Delilik
Deliler oruç tutmakla mükellef değildir.
7-Zorlama
Oruçlu bir müslüman, tehdit altında kalırsa, hürriyyeti elinden alınırsa oruç tutamayacağı gibi tuttuğu orucu da bozabilir.

Rüştü Kam

(1) Bakara suresi 3

(2) Bakara suresi / 184
(3) Bakara suresi / 187
(4) Süleyman Ateş 1. cild 312- 315.
(5) Bakara 187
(6) M. sıyâm, 160.
(7) Buhârî, savm 9; Müslim, sıyâm, 161
(8) Buhârî, savm, 2; sıyâm, 162
(9) Tefsirul Kur’ân-nül Hakîm 2/156
(10) Buhârî, savm, 6
(11) Islâm’ın ışığında Günün Meseleleri c. 1 s. 110 H. Karaman
(12) Kerimoğlu Yusuf, Emanet ve Ehliyet, Ölçü yay. Ank. 1985, c. 1, s. 413, Ibn. Abidin- Reddü’l-Muhtar Ale’d Dürrü’l Muhtar- Ist. 1983, c. 4, s. 320
(13) Tefsiru‘l Kur’ân‘ı Hakîm 2/156
(14) Bakara 187
(15) Ebû Hureyre’de rivayet edilmiştir. Kütü- i Sitte, c. 9, s. 527, h. no: 3227
(16) Fıkhussire Cilt 2 Shf 47 Seyyid Sâbık
(17) Vehbe Zuhaylî, c. 3, s. 219
(18) Buharî, Savm 2
(19) Ibn. Rüşd, Bidayetü’l Müçtehid, c. 2, s. 25,
– Ege Hasan, Dört Mezhebin fıkıh kitabı, bahar yay.Ist.,c.2,s. 25
– Islâm Ilmihâlleri- Fikri Yavuz- Süleyman Ateş
– Kur’an Meali- Ali Bulaç / Ali Özek ve arkadaşları
– Tefsir- Süleyman Ateş- Prof. Dr. H. Atay Raporlar
– Islâm Fıkhı Ansiklopedisi- Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî
(20) Yâsin 37, 38, 39, 40
(21) Ege Hasan, Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı, c. 2, s. 15
(22) Bakara 185- 222

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.