ORTAÇAĞ (V)

ABONE OL
18:53 - 01/10/2020 18:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İslâm Âlimleri ve Buluşları

Bu keşiflerin tamamı, dokuzuncu yüzyıldan on dördüncü yüzyıla kadar uzanan dünya tarihinde, dönemin en ileri uygarlığı olan “İslam Uygarlığı”nın ürünüdür. Tüm yaşamlarını, dolayısı ile bilime dair tüm çalışmalarının temelini Kur’an ayetlerine dayandıran müslümanlar, o dönemde bilime sahip çıkmışlardır. İslâm âlimlerinin akla ve bilgiye dayanan uygarlıkları, dünyanın bugün sahip olduğu pek çok değere de kaynaklık etmiştir.

Tıp, astronomi, cebir ve kimya gibi birçok alanda önemli neticeler elde eden müslüman bilim adamları, medeniyet ve kültür sahasında kısa zamanda kendilerini tüm dünyaya kanıtladılar. Böylece ilerlemenin yolunu açtılar.

Elde ettikleri bilgileri yeniden yorumlayarak bilim ve teknolojiye katkıda bulundular. Ahmed bin Mûsa, Akşemseddin, Ali bin Abbas, Ali bin Abbas el-Mecûsi, Ali bin İsa, Ali bin Rıdvan ile müslüman ilim adamlarını sizlere tanıtmaya devan ediyorum:

*Ahmed bin Musa : ( 9. yüzyıl ) Sistem mühendisliğinin öncüsüdür. Astronom ve Mekanikçidir. Astronomi sahasında zirveye ulaşmış pek çok müslüman alimlerinden biridir. Musa b. Şakir’in üç oğlundan biridir. Baba ve oğulları Halife Me’mun tarafından himaye görmüşler ve desteklenmişlerdir.

Ahmed bin Musa, kardeşi Muhammed’le beraber önemli bazı yıldızların günlük doğuş ve batışlarını ve değişikliklerini hesapladı sonra da bu çalışmalarını doğru çalışan bir cihaza uyguladı.

İbnı Habban el-Taberi bu aleti şu şekilde dile getirir: “Musa bin Şakiroğulları’ndan astronom ve teknisyen Muhammed ve Ahmed kardeşlerin yaptıkları cihazı gördüm. Samarra’daki rasathanenin önüne kurulmuş olan bu cihaz bakırdan yapılmıştı. Bir küre şeklinde olan cihazın üzerinde gök küredeki yıldızların resimleri ve isimleri bulunuyordu.

Gökyüzündeki bir yıldız batmaya başlayınca, o yıldızın kürenin üzerindeki resmi ve yıldızın ismi, yıldızla beraber, cihazın üzerindeki ufuk çizgisini gösteren çizginin altına doğru batarak, gökyüzündeki yıldızla aynı anda ve aynı şekilde kayboluyordu. Aynı yıldızın gökyüzünde görülme vakti geldiğinde; yıldızın resmi ve ismi ufuk çizgisinin üzerine çıkıyordu. Her göreni hayretler içinde bırakan ve hiç kimsenin müdahalesi olmadan faaliyete geçen bu cihaz su kuvveti ile çalışıyordu.”

Musaoğullarından üç kardeşin ortancası olan Ahmed Bin Musa, matematik ve astronominin dışında teknik alanda, özellikle de mekanikle ilgili çalışmalarıyla da tanınmıştır.

Halife Me’mun Ahmed bin Musa ve kardeşlerini, dünyanın çevresini ölçmekle görevlendirmiştir. Üç kardeş, Sincan’da ve Kûfe’de yaptıkları ölçümler ve hesaplar sonunda, Sabit bin Kurra’nın bulduğu rakamı bulmuşlardır.

Ayrıca Ahmed bin Musa, kendi kendine harekete geçen otomatik aletlerin planlarını çizdi. Ne kardeşi Muhammed ona yetişebildi, ne de kendisinden önce yaşayan Heron. Onun elde ettiği neticeler zamanına göre gerçekten bir harikaydı. Otomatik alanda yapmış olduğu aletler insanların ihtiyaç duyduğu bütün alanlarda kullanılıyordu, hatta çocuk oyuncakların da bile. Ömrünü ilmi çalışmalara adayan Ahmed bin Musa, 878 yılında vefat etmiştir.

Yapmış olduğu mekanik aletlerden bir kısmı şunlardır: Ahmet bin Musa bu aletlerini geniş bir şekilde “Kitab’ül -Hiyel” adlı eserinde tarif eder.

1- Fitilleri yandıkça kendi kendine çıkan, haznelerine otomatik olarak yağ akan ve rüzgârda sönmeyen kandiller.

2- Bahçe ve tarlaların sulanmasında kullanılan, sulamanın tamamlandığını düdük çalarak haber veren (düdüklü tencere benzeri) aletler.

3- Her seferinde istenilen miktarda belli aralıklarla, ihtiyaca göre karışık veya ayrı ayrı su akıtabilen testiler, ibrikler ve banyo kapları.

4- Küçükbaş hayvanların su içebileceği otomatik kontrol sistemli tekne­ler.

5- Daima değişik figürlerle su fışkırtan fıskiyeler.

6- İhtiyaca göre karışık veya ayrı su akıtabilen şişeler.

7- Sıvıların izafi ağırlıklarını hesaplayan kaplar.

8- Boşalır boşalmaz yerine hemen su dolduran kaplar.

*Akşemseddin : ( 1389 – 1459 ) Pasteur’den önce mikrobu bulan ilk bilim adamıdır. İstanbul’un fethinin manevi babasıdır. Fatih sultan Mehmet’ in hocasıdır. Osmanlılar zamanında yetişen büyük ilim adamıdır ve İstanbul’un manevi fatihidir. Asıl ismi, Muhammed bin Hamza’dır. Saçının sakalının ak olması veya beyaz elbiseler giymesinden dolayı Akşeyh veya Akşemseddin lakaplarıyla meşhur olmuştur. Evliyanın büyüklerinden Şihabüddin Sühreverdi’nin neslindendir, soyu Hazret-i Ebu Bekir’e kadar ulaşır. 1390 senesinde Şam’da doğdu, 1460 da Bolu’nun Göynük ilçesinde vefat etti.

Küçük yaşta ilim tahsiline başlayan Akşemseddin Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Yedi yaşında babası ile Anadolu’ya gelip, o tarihte Amasya’ya bağlı olan Kavak nahiyesine yerleşti. Genç yaşta aklî ve naklî ilimlerde akranlarından daha üstün derecelere ulaştı. Tahsilini tamamladıktan sonra, Osmancık’ta müderris oldu. İlim öğretmekle ve nefsinin terbiyesiyle meşgulken, tasavvufa yönelip, Ankara’da bulunan zamanın büyük velîsi Hacı Bayram Velî’ye talebe oldu. O’nun sohbetinde tasavvuf yolunun bütün inceliklerini öğrendi ve Hacı Bayram Velî’den icazet (diploma) aldı.

Aynı zamanda tıp ilminde de kendini yetiştiren Akşemseddin, bulaşıcı hastalıklar üzerinde çalıştı. Araştırmalar sonunda mikrobu keşfetti. Maddet-ül-Hayat adlı eserinde bu önemli keşfi bundan beş yüz sene önce şöyle açıklar: “Hastalıkların insanlarda birer birer ortaya çıktığını sanmak yanlıştır. Hastalıklar insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle görülemeyecek kadar küçük fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur.”

Pasteur’un teknik aletlerle Akşemseddin’den dört asır sonra varabildiği neticeyi dünyada ilk defa Akşemsettin keşfetti. Buna rağmen mikrop teorisi yanlış olarak Pasteur’a mal edilmiştir. Aynı zamanda ilk kanser araştırmacılarından olan Akşemseddin, o devirde seratan denilen bu hastalıkla çok uğraştı. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu Kazasker Süleyman Çelebi’yi tedavi etti. Ayrıca hangi hastalıkların hangi bitkilerden hazırlanan ilaçlarla tedavi edileceğine dair bilgiler ve formüller ortaya koydu.

Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’un fethine çıktığında, Akşemseddin, Akbıyık Sultan, Molla Fenari, Molla Gürani, Şeyh Sinan gibi meşhur alimler de talebeleriyle birlikte orduya katıldılar. Akşemseddin hazretleri savaş esnasında Sultan’a gerekli tavsiyelerde bulunarak, yeni müjdeler veriyordu. Kuşatmanın uzaması ve Sultan’ın ısrarı üzerine ve Allahü tealanın izni ile fethin mutlaka gerçekleşceği konusunda Fatih’i ikna etti. Sultan şehre girerken yanında Fatih’in yanında yer aldı. Fetih ordusu İstanbul’a girdikten sonra İslamiyetin harple ilgili hukukunun gözetilmesini genç Padişah’a hatırlattı ve buna göre hareket edilmesini istedi.

Akşemseddin, İstanbul’un fethinden sonra, Göynük’e yerleşti ve vefatına kadar orada kaldı. Göynük’teki tarihi Süleyman Paşa Caminin bahçesine defnedildi.
Akşemsettin der ki: “Her işe besmele ile başla. Temiz ol, daim iyiliği adet edin, tembel olma, namaza önem ver. Nimete şükür, belaya sabret. Dünyanın mutluluğuna mağrur olma. Ömrüm uzun olsun dersen, kimseye kızma, eziyet etme. Kimsenin nimetine haset etme. Senden üstün olan kimsenin önünden yürüme. Tırnağını asla dişinle kesme. Çok uyumak kazancın azalmasına sebeb olur. Akıllı isen yalnız yolculuğa çıkma. Gece uyanık ol, seher vakti Kur’an-ı Kerim oku. Zikrin daima hamd-i Hüda olsun. Kimsenin kalbini kırma. Edepli, mütevazı ve cömert ol.”

Eserleri:

1) Risalet-ün-Nuriyye: Tasavvufa ve tasavvuf ehline dil uzatanlara cevab mahiyetindedir. Arapça olup, kardeşi Hacı Ali tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

2) Def’ü Metain,

3) Risale-i Zikrullah,

4) Risale-i Şerh-i Ahval-i Hacı Bayram Velî,

5) Malumat-ı Evliya,

6) Maddet-ül-Hayat,

7)Nasihatname-i Akşemseddin.

* Ali bin Abbas el-Mecusi: ( ? – 994 ) 1000 sene önce ilk kanser ameliyatını yapan bilim adamıdır. Kılcal damar sitemini ilk defa o keşfetmiştir. Mesudi ya da Latince Haly Abbas olarak bilinir. İranlı Müslüman fizikçi ve tıp alimidir.

Ali bin Abbas İran’nın Cündişapur eyaletinin güneybatısındaki Ahvaz şehrinde doğdu ve Ebu Mahir Musa bin Seyyar’ın öğrencisi oldu ve ilk çalışmalarını bu şehirde yaptı. Zamanının en saygıdeğer üç tıp aliminden birisiydi. 939’dan 996’e kadar hüküm süren Büveyhoğulları hanedanından Adududdevle zamanında ünlü bir fizikçi olmaya başlamıştır. Adududevle, zamanında alimleri koruyan onları destekleyen biriydi. Adududevle onun için Şiraz’da, 994 yılında Bağdat’ta iki hastane açmıştır. Onun Allah inancı ve O’na duyduğu saygı, ibadetinde ve yaşam tarzında, üslubunda çalışma hayatı boyunca kendini göstermiştir.

Eserleri:

Kitab Kamilü-s Sina

Ali bin Abbas tıp üzerine yazdığı Kitab Kamilü-s Sina adlı eseriyle bilinir, bu eser daha sonra 980 yılında tamamlanan The Complete Art of Medicine olarak adlandırılmıştır. Ali bin Abbas bu eserini Emir’e ithaf etmiş ve bu eser daha sonra Kitab el-Maliki (Royal Book veya Latince Liber Regalis ya da Regalis Dispositio)olarak adlandırılmıştır. Kitap, Razi’nin el-Havi adlı eserinden daha özlü ve daha sistematik; İbn-i Sina’nın El-Kanun fi’t-Tıb adlı eserinden daha uygulamalı bir biçimde yazılmıştır.

Kitab el-Maliki

ilk on bölümü teorik ikinci on bölümü uygulamalı tıp olarak anlatılan 20 bölüme ayrılmıştır. Diyetisyenlik ve tıbbi malzemeler, kılcal damarların temel fikirleri, ilginç tıp rasatları ve doğum boyunca meydana gelen rahim hareketleri bölümlerden bazılarıdır.

Örneğin; çocuk rahim dışına kendiliğinden çıkmaz, rahim hareketleriyle itilir. Böylelikle Hipokrat’ın Doğum Olayı tezini çürütmüştür.

Bu kitap Avrupa’da Constantinus Africanus tarafından Liber pantegni olarak 1087 yılında Latice’ye çevrildi. Liber pantegni’nin tamamlanması ve daha iyi tercümesinin yapılması ise 1127 yılında Antakyalı Stephen tarafından yapıldı ve bu kitap daha sonra 1492 ve 1523 yıllarında Venedik’te basıldı.

Tıp etiği ve araştırma metodolojisi

Çalışma, doktorlar ve hastalar arasındaki sağlıklı ilişki ve tıp etiğinin önemi üzerinde durmaktadır. Ayrıca bu eser günümüzdeki modern tıbbi araştırmalara benzer bilimsel metodolojinin ayrıntılarını açıklamaktadır.

Nöroloji ve psikoloji

Nöroloji ve psikoloji hakkında Kitab el-Maliki’de bilgi verilmiştir. Ali bin Abbas bu eserinde beynin nöroanatomisi, nörobiyolojisi, nöropsikolojisini tanımlamış ve çeşitli akli bozuklukları, uyku hastalıklarını, amnezi(hafıza kaybı)yi, hipokondriyayı, koma hali, sıcak ve soğuk menenjitleri, aşk hastalıklarını, sarayı ve kısmi felç gibi sağlık sorunlarını tanımlamıştır. O, ilaçla tedavi ya da ilaçlardan daha çok diyet ve doğal beslenmeyle sağlığın korunmasının öneminin üzerinde durmuştur.

Kaynakça

-Lutz Richter-Bernburg, “‘Ali b. ‘Abbas Majusi”, in Encyclopedia Iranica, ed. Ehsan Yarshater, 6+ vols. (London: Routledge & Kegan Paul and Costa Mesa: Mazda,1983 to present), vol. 1,pp.837-8

-Manfred Ullmann, Die Medizin im Islam, Handbuch der Orientalistik, Abteilung I, Ergänzungsband vi, Abschnitt 1 (Leiden: E.J. Brill, 1970), pp. 140-146

-Fuat Sezgin, Medizin-Pharmazie-Zoologie-Tierheilkunde bis ca 430 H., Geschichte des arabischen Schrifttums, Band 3 (Leiden: E.J. Brill, 1970), pp. 320-322

-Manfred Ullmann, Islamic Medicine (Edinburgh: Edinburgh University Press, 1978, reprinted 1997), pp. 55-85

-Wustenfeld: Geschichte der arabischen Aerzte (59, 1840).

-Edward G. Browne, Islamic Medicine, 2002, p.53-54, ISBN 81-87570-19-9

-Charles S. F. Burnett, Danielle Jacquart (eds.), Constantine the African and Alī Ibn Al-Abbās Al-Magūsī: The Pantegni and Related Texts. Leiden: Brill, 1995. ISBN 90-04-10014-8

-Shoja MM, Tubbs RS. The history of anatomy in Persia. J Anat 2007; 210:359-378

Sızıntı Dergisi Aralık sayısı.

*Ali bin İsa : ( 11. yüzyıl ) İlk defa göz hastalıkları hakkında eser veren müslüman bilim adamıdır.

Batı dünyası onun göz hastalıklarıyla alâkalı ortaya koyduğu bilgileri kavramak için tam 800 sene beklemiştir.

Hayatı
Bir ilim ve kültür şehri olan Bağdat’ta doğan Şerafeddin Ali bin İsa el-Kehhal, 11. yüzyılda İslâm dünyasının göz hastalıkları sahasında yetiştirmiş olduğu en büyük hekimlerden biridir. İslâm dünyasında Kehhal, Batı dünyasında ise Jesu Haly olarak meşhur olan Ali b. İsa’nın hayatı ile alâkalı bilgi maalesef çok azdır, doğum tarihi bile tam olarak bilinmemektedir. Kaynaklar onun 1039’da Bağdat’ta vefat ettiğinde birleşmektedir. Tahsilini ve meslekî çalışmalarını Bağdat’ta yapan Ali bin İsa’yı İslâm dünyasında ve Ortaçağ Avrupa’sında meşhur eden hususiyet, onun birçok yerde okutulmuş ve değişik dillere tercüme edilmiş Tezkiretü’l-Kehhalin fi’l-Ayn ve Emraziha adlı eseridir.

Çalışmaları ve eseri
Ali bin İsa, göz hastalıkları sahasında yaptığı ciddi çalışmalarla oftalmolojinin kurucusu kabul edilmiştir. Ali bin İsa’nın yazdığı, dünyaca meşhur Tezkiretü’l-Kehhalin fi’l-Ayn ve Emraziha, göz yapısından ve hastalıklarından bahseden en eski ve en değerli eserler arasında yer alır. Bu eserde, göz hastalıkları uzmanlarına ve göz cerrahlarına, güncelliğini hâlâ koruyan önemli tavsiyeler mevcuttur. Kitapta, gözle alâkalı hususlar detayları ile işlenmiştir.

Tıp tarihinde göz hastalıklarıyla alâkalı birçok hususu ilk olarak ele alan bu eser, yazıldığı 11. yüzyılın başlarından itibaren büyük ilgi görmüş ve eserin tamamının veya bazı bölümlerinin çeşitli şerhleri ve tercümeleri yapılmıştır. Tıp tarihçilerine göre eser, 19. asrın ortalarına kadar orijinalliğini korumuştur. Ali bin İsa eserini yazarken devrin tıp âlimlerinden, araştırmalarından, hekimlik yaparken kazandığı tecrübelerden faydalandığını belirtmiştir. Tezkiretü’l-Kehhalin, üç bölümden ve 122 alt başlıktan oluşmaktadır. Eserin en orijinal yerlerinden biri, Ali bin İsa’nın göz ameliyatları esnasında lokal anesteziyi ilk nasıl yaptığını ve özellikle adamotu ve afyon bitkisini bu iş için nasıl kullandığını anlattığı yerdir.

Eserin birinci bölümü; 21 ayrı kısımdan oluşur ve gözün anatomi ve fizyolojisinden bahseder. Yani bu bölümde gözün tabakaları, damar ve sinirlerinin incelenmesi, her bir tabakanın başlangıç ve sonu, sağladığı faydalar ve beslenme kaynakları anlatılır.

74 ayrı kısımdan oluşan eserin ikinci bölümünde, göz doktorlarının kolaylıkla teşhis edebileceği hâricî hastalıklar ile, onların tedavileri hakkında bilgiler verilir. Gözde arpacık çıkmasından göz kapağı büyümesine, göz kapağı bozukluklarından gözyaşı bezlerine ve trahom hastalığına kadar pek çok konu bu bölümde ele alınır. Eserde ayrıca katarakt ameliyatı; kornea (saydam tabaka), üvea (damar tabaka) hastalıkları ve bu hastalıkların tedavileri ile alâkalı bilgiler verilmiştir.

27 kısımdan oluşan üçüncü bölümde ise, göz temizliğinden, 141 basit ilâcın göze tesirlerinden, göz sağlığının korunması ile alâkalı hususlardan, göz doktorunun ilk bakışta anlaması mümkün olmayan 133 hastalık -miyop, hipermetrop, gece körlüğü, şaşılık, görme siniri ve retina (ağ tabaka) rahatsızlıkları vs.- ile bunların belirti ve tedavilerinden bahsedilmektedir.

Tezkiretü’l-Kehhalin’in başka dillere tercüme edilmesi
Tezkiretü’l-Kehhalin’in yazma nüshaları İstanbul, Riyad ve Londra Üniversitesi kütüphanelerinde, Dımaşk ez-Zahiriyye ve Tunus Mektebetü’l-Vataniyye kütüphanelerinde, Ayasofya, Fatih, Şehit Ali Paşa, Nuruosmaniye, Velüyiddin ve Millet kütüphanelerinde bulunmaktadır.

1- Tezkiretü’l-Kehhalin; 15. yüzyılda Arapçadan İbranice ve Lâtinceye tercüme edilmiş, daha sonra 1497, 1499 ve 1500’lerde Lâtinceye tekrar tercüme edilmiş ve Venedik’te basılmıştır.
2- Eser, 1845’te K. A. Hill tarafından Lâtinceye; 1903’te Paris’te İbranice ve Fransızca’ya tercüme edilmiş; 1904’te de Prof. J.Hürscberg, J. Lipper ve E. Mittwoch tarafından kısmen Almanca’ya çevrilmiştir. 1936’da ise, Casey Wood tarafından İngilizce’ye tercüme edilmiştir.
3- Kitabın anatomi ile ilgili bölümü 1903’te Emir Arif Arslan tarafından Fransızca’ya tercüme edilmiştir.
4- Max Meyerhof, “Ortaçağ’da Antik İslâm Göz Hastalıklarının Tedavî Tarihi” adlı makalesine eserin bazı kısımlarını (4, 10, 11, 45) eklemiştir.
5- Eser, 1964’te Haydarabat’ta ilim dünyasına yeniden kazandırılmıştır.
6- Eser Türkçe’ye de tercüme edilmiş; fakat yayımlanmamış, yazma eser olarak kütüphane raflarında kalmıştır.

Tezkiretü’l-Kehhalin hakkında söy­lenenler
Eser üzerine gerek İslâm gerekse Batı dünyasında pek çok akademik çalışma yapılmıştır. Araştırmacılar eser hakkında çeşitli fikirler beyan etmişlerdir:

Hirschberg: “Bizler Avrupa’da 18. yüzyıla kadar göz hastalıkları sahasında bu eser seviyesinde bir esere rastlayamıyoruz.” demektedir.

İbrahim Kıfti (1172-1248) ise, göz hekimlerinin çalışmalarını bu kitaba göre yaptıklarını belirtmiş, daha sonra bu konuda eser verenlerin Ali b. İsa’nın eserinin birçok bölümünü olduğu gibi almak zorunda kaldıklarından bahsetmiştir.

Tıp tarihi uzmanlarından, göz hekimi Max Meyerhof (1884-1951 ) ise: “İlim dünyası sadece Doğu’da değil, Batı’da da ondan daha iyisini yazabilmek için, 19. asrın ortalarına kadar beklemek mecburiyetinde kalmıştır.” itirafını yapar.

İbn-i ebi Usaybia da, Tezkiretü’l-Kehhalin fi’l-Ayn ve Emraziha’yı bütün göz doktorlarının mutlaka ezberlemesi gerektiğini belirtir.

Kaynaklar
– Sızıntı, Başyazı, Ağustos 1980, Cilt 2, Sayı 19.
– Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, İslâm Tıp Tarihi, İst., 2004, s. 227-228.
– Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm ve İlim, Türkçesi: İlhan Kutluer, İnsan yayınları 1989, s. 166-178.
– Ali Haydar Bayat, TDV İslâm Ansiklopedisi, cilt 2, s. 401.
– Şaban Döğen, Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi, s. 27-28.
– Yeni Rehber Ansiklopedisi, cilt 2, s.24-25.

*Ali bin Rıdvan : ( 998 – 1068) Batıya tedavi metodlarını öğreten İslâm âlimidir. Ebul Hasan Ali bin Rıdvan el-Mısri Mısırlı Müslüman doktor, fizikçi, astronom ve astrolog olan bilim adamıdır. Gize’de doğmuştur. Ali bin Rıdvan Antik Yunan tıbbı, özellikle Yunan hekim Galen’in çalışmaları üzerine çalışmalar yapmıştır. Galen’in Ars Parva adlı eseri üzerine yaptığı tefsir Gerardo Cremonesse tarafından tercüme edilmiştir. Bundan başka 1006 yılındaki Süpernova gözlemleriyle tanınmıştır. Ayrıca tümevarım teorisi üzerine çalışmalar yaparak katkıda bulunmuştur.

Ali bin Rıdvan Avrupalı yazarlar tarafından Haly ya da Haly Abedrudian olarak adlandırılmıştır.

Çalışmaları

-Batlamyus’un Tetrabiblos adlı eserine yaptığı tefsir

-De revolutıons nativatatum (Doğumların Deveranı) Luca Gaurico tarafından düzenlenerek,1524 yılında Venedik’te basılmıştır.

-Tractatus de cometarum significationibus per xii signa zodiaci (12. Zodyak Kuşağındaki kuyruklu yıldızların anlamları üzerine inceleme) 1563 yılında Nürnberg’de basılmıştır.

Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.