ORTAÇAĞ (IV)

ABONE OL
18:53 - 01/10/2020 18:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ali Kuşçu
– Ebu’l-Kasım Alaaddin Ali b. Muhammed el-Kuşçu-

Sevgili okuyucularım, ORTAÇAĞ’da İslâm Âlimlerinin keşiflerini ve icatlarını yazıyorum, ancak her âlimin hayat hikayesini yazmama imkan yok. Haftada birgün yazdığım için diğer konulara zaman ayıramıyorum. Haftaya İslâm âlimlerinin isimlerini ve önemli buluşlarını yazacağım ve öbür haftaya da Avrupalılar Ortaçağ’da ne işler yapıyorlarmış onları yazarak yazımı sonlandırmak istiyorum. Bu yazımda Ali Kuşçu ve Ömer Hayyam’ı okuyacaksınız.

Ali Kuşçu, 15. yüzyıl Türk-İslâm âleminin en önemli astronomi ve matematik âlimlerindendir. Bugün Özbekistan sınırları içinde bulunan Semerkand’da doğdu. Daha küçük yaşlardan itibaren matematik ve astronomi alanında devrin büyük âlimlerinden dersler almaya başladı. Semerkand ve Kirman’da yoğun bir eğitim alan Ali Kuşçu, eğitimini tamamladıktan sonra devrin büyük âlimlerinden Uluğ Bey’in himayesine girdi.

Uluğ Bey, çok değer verdiği bu öğrencisini genç yaşına rağmen rasathanesine müdür yaptı(1421). Semerkant Rasadhanesi’nde çalıştı. Uluğ Bey’in öldürülmesinden sonra (1449) Herat’a, Taşkent’e ve Tebriz’e gitti (1469 ).

Burada Uzun Hasan’dan itibar gördü (1470) ve Fatih Sultan Mehmed’e elçi olarak gönderildi. Elçilik görevini tamamladıktan sonra İstanbul’a hareket etti (1472).

Sahn-i Seman Medresesi’nde, daha sonra Ayasofya medresesinde görev yaptı. 7 Şaban 879/16 Aralık 1474’de vefat etti.

Fatih Sultan Mehmet’le Buluşması

Hocası Uluğ Bey’in en verimli çağında ölümü onu çok üzmüştü. Her zaman kendisine destek olan, can dostu Uluğ Bey’in bir ihanet sonucu öldürülmesi onda derin yaralar açmıştı. Bu olaydan kısa bir süre sonra ailesini de yanına alarak Tebriz’e gitmeye karar verdi. Tebriz’de onu Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan karşıladı ve ona büyük itibar gösterdi. Uzun Hasan, ondan Fatih Sultan Mehmet’in huzuruna kendi elçisi olarak gitmesini ve aralarını bulmasını istedi. Uzun Hasan, Fatih Sultan Mehmet’in âlimlere ne kadar değer verdiğini biliyordu. Bunun üzerine Ali Kuşçu, kendisine bunca itibar eden Uzun Hasan’ın isteği üzerine yol hazırlıklarını tamamladı ve bu uzun yolculuğa çıktı.

Yorucu bir yolculuğun sonunda Osmanlı’nın payitahtı İstanbul’a ulaştı. Huzura kabul edildiği zaman Osmanlı hükümdarından beklemediği kadar iltifat gördü. Çünkü kendisinden önce, eserlerinin ünü İstanbul’a kadar ulaşmıştı. Uluğ Bey Rasathanesi’ndeki çalışmalarından, Semerkand’a aylarca uzak mesafede bulunan İstanbul’daki hükümdarın haberi vardı. Fatih Sultan Mehmet kendisinden, İstanbul’da kalarak İstanbul medreselerinde dersler vermesini ve öğrenciler yetiştirmesini istedi. Bu nazik daveti emir telakki eden Ali Kuşçu, Fatih’in bu isteğini kabul etti, ardından da kendisinin ne kadar ahlâklı, sözünün eri olduğunu şu sözleriyle ispatladı:

“Hünkârım izin verirlerse önce Tebriz’e döneyim. Çünkü burada bulunmamın asıl sebebi Akkoyunlu hükümdarının elçisi olmaktır. Elçiye zeval yoktur. Hünkârımın lütufkâr davetini kabul etmeden önce vazifemi iyi bir sonuca ulaştırdığımı beni gönderen, bana güvenmiş olan insana bildirmem gerektir…” Bu sözler Fatih’in de aklına yatmıştı. Ali Kuşçu’ya güveni bir kat daha artan Fatih, onun Tebriz’e geri dönmek üzere gitmesine izin verdi.

Ali Kuşçu İstanbul Medreselerinde

Ali Kuşçu, İstanbul’dan ayrılalı iki yıl olmuştu. Tebriz’deki vazifesini hakkıyla yerine getirdiğine artık inanıyordu. Fatih Sultan Mehmet’e bir söz vermişti. Bu sözü yerine getirmek için ailesiyle birlikte İstanbul’a doğru yola çıktı. Osmanlı sınırlarına vardığında Fatih Sultan Mehmet’in bizzat görevlendirdiği bir heyet tarafından karşılanarak ihtişam içinde İstanbul’a getirildi.

Ali Kuşçu, İstanbul’a gelince, Tebriz’de görüştüğü Alâuddin el-Tûsî’nin “Hocâ-zâde ile iyi anlaşması gerektiği” tasviyesine uyarak kızlarından birini Hocazade’nin oğlu ile, torunu Kutbuddin Muhammed’i de Hocazade’nin kızı ile evlendirdi, bu evlilikten ünlü matematikçi-astronom Mirim Çelebi dünyaya geldi. Otlukbeli savaşından sonra, Ayasofya medresesi müderrisliğine tayin edilen Ali Kuşçu hayatının son iki-üç yılını İstanbul’da geçirdi. Kabri, Eyüp Sultan türbesi haremindedir.

Ali Kuşçu’nun gerek İran bölgesinde gerek İstanbul’da yetiştirdiği bir çok öğrencisi vardır. Bunlardan en önemlileri olarak Molla Câmî diye tanınan Nureddin Abdurrahman, Molla Lütfî, dolaylı olarak Sinan Paşa ve Kasım b. Ahmed el-Rûmî sayılabilir.

Ayasofya’ya müderris olarak atanan Ali Kuşçu, burada Semâniye medreselerinin programlarını hazırladı. İstanbul’daki çalışmalarında çeşitli Güneş saatlerinin yapımı, İstanbul’un enlem ve boylamının hesaplanması gibi pek çok önemli konuda araştırmalar yaptı.

Ali Kuşçu’nun bilim dünyasına kazandırdığı önemli çalışmalardan birisi de Ay’ın ilk haritasını çıkarmasıdır. Bugün Ali Kuşçu’nun adı Ay’ın bir bölgesine verilmiştir. W. Barhold’un da dediği gibi Ali Kuşçu 15. yüzyılın Batlamyus’udur.

Ali Kuşçu’nun matematik ve astronomi alanında verdiği dersler pek çok İstanbul ulemasınca takip edilmiş olup bu durum on altıncı yüzyılda meyvelerini vermeye başlamıştır. Onun yetiştirdiği talebeler on altıncı yüzyıl ve sonrasında önemli çalışmalara imza atmışlardır.

Ali Kuşçu’nun en önemli eseri Fethiye adıyla Fatih Sultan Mehmet’e sunulmuş olan Risale-i fi’l Hey’e (Astronomi Risalesi)’dir. Batı dünyasında da hayret uyandıran bu eserde çeşitli gök cisimlerinin dünyamıza olan mesafeleri, ekliptiğin eğimi gibi konulara yer vermektedir. Bu eser Batı dünyasınca da kullanılan bir eser olması bakımından da büyük önem arz etmektedir.

Ali Kuşçu, vefat edene kadar İstanbul medreselerinde birçok genç ilim adamını yetiştirmekle uğraştı. Kuşçu’nun ders vermeye başlamasıyla, İstanbul medreselerinde astronomi ve matematik alanında büyük gelişmeler yaşandı. Ali Kuşçu ile birlikte Osmanlı sınırları içerisinde astronomi ve matematiğe olan ilgi arttı. Semerkand okulunun en önemli temsilcisi olan Ali Kuşçu, gerek yazdığı eserlerle gerekse örnek kişiliğiyle hem döneminin âlimlerine hem de kendisinden sonraki kuşaklara iyi bir örnek oldu.

Kuşçu’nun eserlerinden bazıları:

Ali Kuşçu, matematik, astronomi, kelam, dil, vb. konularda pek çok eser kaleme almıştır. Bu eserlerden bazıları hacimli araştırma; bazıları ders kitabı, diğer bazıları ise belirli sorunları ele alıp çözen risalelerdir. Önemli eserleri şöyle sıralanabilir.

A. Matematik eserleri: Ali Kuşçu, biri Farsça dördü Arapça olmak üzere beş matematik eseri kaleme almıştır.

1.el-Risâlet el-muhammediyye fî el-hisâb (A): Aşağıda zikredilecek olan Risale der ilm el-hisâb’ın genişletilmiş şeklidir. Eserin önemi, Bahâeddîn el-Amilî’nin (öl.1621) Hulâsat el-hisâb’ına kadar Osmanlı medreselerinde orta seviyeli matematik ders kitabı olarak okutulmasından kaynaklanmaktadır. Sultan Fatih’e ithaf edilen eser (1472) bir mukaddime ve iki fen üzere tertib edilmiştir. Birinci fen hisab ilmi, ikinci fen ise misaha ilminden bahsetmektedir. Zamanımıza 20’ye yakın nüshası gelmiştir (Ayasofya, nr.2733/2, yaprak 71b-168b, müellif nüshası). el-Muhammediyye Katip Çelebi tarafından Ahsen el-hediyye adıyla mukaddimesinin sonuna kadar şerhedilmiştir.

2. Risale der ilm-i hisâb (F): Ali Kuşçu tarafından Semerkant’ta yazılmış olmalıdır. Bir mukaddime ve üç makaleden meydana gelir. el-Muhammediyye’nin esasını teşkil eder. Osmanlı medreselerinde orta seviyeli matematik kitabı olarak kullanılan bu eserin, günümüze elliye yakın yazma nüshası gelmiştir (Ayasofya, nr. 2733/3, yaprak 170b-221a, müellif nüshası). Ayrıca eser, Mîzân el-hisâb adıyla 1266/1850 ve 1269/1853 yıllarında basılmıştır.

B. Astronomi eserleri: Ali Kuşçu’nun astronomi sahasında en önemli çalışmalarından biri, şüphesiz, Semerkant matematik-astronomi okulunun ortak bir ürünü olan Zîc-i Uluğ Bey’e (F) olan katkısıdır. Bu katkısının yanında Kuşçu’nun astronomi alanında ikisi Farsça, yedisi Arapça olmak üzere dokuz eseri mevcuttur. Bu eserlerden bazıları ilmî açıdan, bazıları ise eğitim-öğretim açısından önemlidir.

1. Şerh-i Zic-i Uluğ Bey (F): Salih Zeki’ye göre Ali Kuşçu’nun en önemli eseridir. Kuşçu bu şerhinde, Zic’in mukaddimesinde zikredilen teoremlerin ve problemlerin ispatlarını vermektedir. Ayrıca şerhinde, Uluğ Bey’e nisbet ettiği Zîc’de mevcut olan pek çok yanlışı düzeltmektedir.

2. Risâle fî hall eşkâl el-muaddil li’l-mesîr (Fâide fî eşkâli Utarid, A): Bu risâlesinde Kuşçu, Merkür’un hareketleri konusunda Batlamyus’un el-Macesti adlı eserinde serd ettiği fikir ve görüşleri tenkid ve tashih eder. Kuşçu’nun bu risalesi Semerkand astronomi-matematik okulunun, astronomi sahasında yaptığı nadir teorik çalışmalardan biridir.

3. Risâle fî asl el-hâric yumkin fî el-sufliyyeyn (A): Ali Kuşçu’nun dikkat edilmesi gereken diğer bir çalışmasıdır. Eser, yerin ve güneşin hareketleri konusunda küçük bir risaledir. Ancak Kuşçu, bu risalede, konu ile ilgili kendinden önce Batlamyus’un ve diğer İslam astronomlarının, özellikle Kutbuddin Şîrâzî’nin (1311) el-Tuhfe el-şâhiyye fî el-hey’e adlı eserindeki fikirlerini tenkid ve tashih eder.

4. Şerh alâ el-tuhfe el-şâhiyye fî el-hey’e (A): Teorik astronomi konusunda, Kuşçu’nun diğer bir eseridir. Kutbuddin Şîrâzî’nin el-Tuhfe el-şâhiyye fî el-hey’e adlı meşhur astronomi eserine yazdığı muhtasar şerhtir. Şerh eserin başından daireler bahsine kadar olup, kale-ekulu tarzındadır.

5. Risâle der ilm-i Hey’e (F): Özet bir ders kitabı olan ve 862/1458 tarihde Semerkant’ta kaleme aldığı Farsça Risale der ilm-i hey’e bir mukaddime ve iki makeleden meydana gelir; ayrıca makaleler de bablara ayrılmıştır. Eser uslûb ve muhteva bakımında son derece talimî bir karekterde kaleme alınmıştır. Dünya kütüphanelerinde seksenin üzerinde nüshasının olması, eserin yaygın bir şekilde kullanıldığını gösterir. Eser üzerine Muslihiddin Lârî (öl.1571) ile adı bilinmeyen bir müellif tarafından birer şerh yazılmıştır. Ayrıca Abdullah Perviz (öl.1579) tarafından Mirkat el-sema adı ile Türkçeye tercüme edilmiştir. Muslihiddin Lârî’nin şerhi ise Osmanlı medreselerinde yaygın olarak kullanılmıştır. Kuşçu’nun bu eseri ilki 1291/1874’te Delhi’de olmak üzere 1295/1879, 1303/1885-86 ve 1316/1898 tarihlerinde basılmıştır.

6. el-Fethiyye fî ilm el-hey’e (A): Ali Kuşçu, bu eseri genişletip, Arapça olarak yeniden kaleme aldı. Eser 873/1473 tarihinde Otlukbeli Savaşının kazanıldığı gün tamamlandığından el-Fethiyye fî ilm el-hey’e olarak isimlendirildi ve Fatih’e takdim edildi. Osmanlı astronomi öğretiminde orta-seviyeli ders kitabı olarak okutulan eser Sinanuddin Yusuf (öl. 1506) ve Mirim Çelebi (öl.1525) tarafından şerhedildi. Ayrıca Muinuddin el-Huseynî tarafından Farsça’ya, Seydî Ali Reis (öl.1563) tarafından da, diğer astronomi eserlerinden de yararlanılarak, Türkçeye tercüme edildi. Eseri Seyyid Ali Paşa (öl. 1846) ikinci kez ancak muhtasar olarak Türkçe’ye tercüme etti ve bu tercüme İstanbul’da 1239/1824 yılında basıldı.

C. Dil Eserleri: Ali Kuşçu’nun dil ve edebiyat sahasında pek çok eseri mevcuttur.

1. Şerh el-risâlet el-vazi’yye (A): Adudiddin İcî’nin Fâide fî el-vad’ adlı küçük risâlesiyle bir ilim dalı olarak kurduğu ilm-i vad’ konusundaki eserin şerhidir. Ali Kuşçu’nun bu şerhi kendisinden öncek şerhlerden daha fazla rağbet görmüş; medreseler de okutulduğu gibi üzerine onlarca hâşiye ve talik kaleme alınmıştır (KZ, I, s. 898). Dünya ve Türkiye yazma kütüphanelerinde binlerce nüshası mevcuttur. Ayrıca bir çok kez İstanbul’da basılmıştır.

2. el-İfsâh (A): İbn Hâcib’in Arap dilinin cümle yapısı konusunda kaleme aldığı el-Kâfiye fî el-nahv adlı eserinin şerhidir. Eser hacimli olup günümüze ona yakın nüshası gelmiştir (Râşid Efendi, nr. 9226, 128 yaprak; Emanet Hazinesi, nr. 1891, 180 yaprak).

3. el-Unkûd el-zevâhir fî nazm el-cevâhir (A): Arapça kelime yapısı (ilm-i sarf) konusunda kaleme aldığı bir eserdir (KZ, II, s. 1174). Oldukça hacimli olan eser, sahasında rağbet görmüştür. Zamanımıza yüzlerce nüshası gelen eser (Atıf Efendi, nr. 2678, 135 yaprak; Esad Efendi nr. 3087, 155 yaprak), aynı zamanda matbudur.

4. Şerh el-şâfiye (F): İbn Hâcib’in ilm-i sarf sahasında kaleme aldığı eserin şerhidir (KZ, II, s. 1021). Hacimli olan eserin bazı nüshaları günümüze gelmiştir (Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, nr. 1598, yaprak 41-234). Ali Kuşçu’nun bunlardan başka Osmanlı ilim geleneğinde meşhur olan ve üzerlerine pek çok şerh ve haşiyenin kaleme alındığı dil ve edebiyat sahasında irili ufaklı onlarca risalesi vardır. Bunlar arasında özellikle, Risâle fî beyân sebeb takdîm musned ileyhi, Risâle fî el-istîâre ve Risâle el-hakîka ve el-mecâz zikredilebilir.

D. Kelam eserleri: Şerh el-tecrîd (A): Nasiruddin Tûsî’nin el-Tecrîd fî ilm el-kelâm adlı felsefî kelâm eserine yazdığı şerhtir. Daha önce Şemsuddin İsfehânî, bu eseri Teşyîd el-kavâid fî şerh tecrîd el-akâid adıyla şerhetti ve bu şerh Ali Kuşçu’nun şerhinde sonra, Şerh-i kadîm olarak tanındı. Ali Kuşçu eseri şerhederken hemen her konuda kendisinden önceki görüşleri dikkate aldı; ayrıca kendi kanaatlerini de yeri geldiğinde ortaya koydu (KZ, I, s. 346-351).

Bu açıdan Şerh-i cedîd olarak tanınan eser, Ali Kuşçu’nun metafizik, fizik, optik, matematik vb. konulardaki felsefî düşüncelerini içeren Osmanlı döneminde telif edilmiş en önemli kelam eseridir denilebilir. Kendisinden sonra İran, Orta Asya ile Anadolu ve Balkanlar’da etkisi büyük oldu ve kelam sahasında ileri seviyede bir eser olarak daima göz önünde bulunduruldu. Özellikle Ali Kuşçu şerhinin muhtevi olduğu fikirler, Celaleddin Devvânî ve Sadruddin Şîrâzî ile daha sonra bu iki alimin takipçileri arasında ikiyüzyıl süren tartışmalara sebeb oldu. Ayrıca iki alimin tartışmalarını değerlendiren muhâkemât kitapları kaleme alındı.

Bu çerçevede Osmanlı ve İran felsefî düşüncesini derinden etkiledi ve Ali Kuşçu okulu diyebileceğimiz bir kelâmî çizginin teşekkülüne sebebiyet verdi. Ali Kuşçu’nun bu eserde takip ettiği çizgi büyük oranda Gazalî çizgisidir ve riyâzî-kelâmî yöntemi esas alır. Eser, zamanımıza gelen yüzlerce yazma nüshası yanında (Fatih nr. 3021, 323 yaprak; Carullah nr. 1204, 303 yaprak), İstanbul ve Tahran’da basılmıştır (Matbaa-i âmire, II cilt, 512+312 s., İstanbul 1893). Ali Kuşçu’nun bu eser yanında kelam sahasında kaleme alıdığı pek çok risâlesi mevcuttur.

C. Diğer eserleri: el-Tezkire fî âlât el-ruhâniyye: Takiyüddin Râsıd’ın bahsetiği bu eser mekanik âletler hakkındadır (Sevim Tekeli, 16’ıncı Asırda Osmanlılarda Saat ve Takiyüddin’in “Mekanik Saat Konstrüksüyonuna Dair En Parlak Yıldızlar” Adlı Eseri, Ankara 1966, Türkçe s. 46, İng. s. 114, Arap. s. 221).

Bu eserlerden başka, Ali Kuşçu’nun ilimler tasnifi, Ayasofya tarihi vb. konularda pek çok eseri mevcuttur. Bu eserlerden bazılarının nüshaları zamanımıza gelmiş, bazıları ise kayıptır.

Kaynaklar:

ŞN, s. 159-162; Mecdi, s. 181-184; HA, I, s. 736; GAL, II, s. 235, SII, s. 329-330; İA, I, s. 321-323; Eİ2, I, s. 404-405; AB, I, s. 195-199; George Saliba, “al-Qushjis Reform of the Ptolemaic Model for Mercury”, Arabic Sciences and Philosophy, c. III/II, 1933, s. 161-203; OALT, s. 27-38; OM, III, s. 271-275; DİA, II, s. 408-410; Süheyl Ünver, Türk Pozitif İlimler Tarihinden Bir Bahis Ali Kuşçi, Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1948, (İstanbul Risaleleri içinde c.II, s. 203-307, 11. Risâle, nşr. İsmail Kara, İstanbul 1995); OML, I, s. 20-27.

Ömer Hayyam (1048-1131)

İranlı astronom, bilim adamı, şair, bilgin ve filozoftur.

1048’de Nişabur’da doğan Ömer Hayyam, daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan sonra Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Onun “zamanının bütün bilgilerini bildiği” söylenirdi.

“Çadırcı” anlamına gelen soyadını baba mesleğinden alan Hayyam, bu mesleğe yönelmek yerine, mantık, felsefe, matematik, fizik, metafizik, tıp ve astronomi gibi çok farklı ve çeşitli alanlarda öğrenimini sürdürdü.

Ömer Hayyam, günümüze ulaşmayan pek çok kitabının yanısıra, kendisine büyük ün ve saygınlık kazandıran Cebir Risalesi’ni ve Rubaiyat’ı kaleme almıştır.

On bölümden oluşan Cebir Risalesi’nde kübik denklemleri incelemiş ve bu denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam, denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar yapmış, ancak negatif, kesirli ve sanal kökleri görememiştir. Sadece pozitif köklere ulaşmayı başaran Hayyam, ayrıca kübik denklemlerin de bir, en fazla iki kökünü bulabilmiştir. Ayrıca Pascal üçgeni olarak bilinen üçgenle ilgili de bir kitap yazdığı bilinmektedir.

Hayyam, İsfahan’da üç yıl çalışarak kurduğu rasathanede hem gökyüzünü inceler ve bilimsel çalışmalar yapar, hem de hükümdarın özel müneccimi olarak yıldız falına bakardı. 1079 yılında tamamladığı, halk arasında “Ömer Hayyam Takvimi” bugün ise “Celali Takvimi” olarak bilinen takvim için büyük çaba sarf etmiştir. Güneş yılına göre düzenlenen bu takvim 5000 yılda bir gün hata verirken, bugün kullandığımız Gregoryen Takvimi 3330 yılda bir gün hata vermektedir.

Hayyam’ın edebiyat tarihinde yerini almasını sağlayan eseri ise Rubaiyat’dır (Dörtlükler). Hayyam, dörtlüklerinde, aşk, şarap, dünya, insan hayatı, yaşama sevinci, bu geçici dünyanın tadını çıkarmak gerektiği gibi temaları işlemiştir. Kolay anlaşılan, yumuşak ve akıcı bir dille yazdığı şiirlerinde derin bir sezgi, yoğun bir hümanizma, sade ve abartısız bir yaşama anlayışı hakimdir.

Devan edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.