ORTAÇAĞ (I)

ABONE OL
18:53 - 01/10/2020 18:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ortaçağ, 375’te kavimler göçüyle başlar,1453 yılında İstanbul’un fethiyle sona erer.

Ortaçağ büyük siyasal, ekonomik, kültürel, toplumsal ve sanatsal değişimlerin yaşandığı bir dönemdir ve bu iki tarih arası Batı için hiç de içaçıcı değildir.

Aynı dönem İslâm Dünyası’nın “altın çağı”dır oysa. Kendisinden önceki gelenekleri değerlendiren Ortaçağ Müslümanları, dünya mirasına kendi zihin ürünlerini de katmış ve Yeni Çağlar’a kapı aralamıştır. Muhteşem mimari eserlere ek olarak, Romen rakamları yerine bugün kullandığımız rakamlar, sıfırın keşfi, matematiğe çağ atlatan cebir, eski Yunan klasiklerinin tercüme yoluyla yeniden kazanılması, felsefe alanında kaydedilen gelişmeler, Batı Rönesansı’na yol vermiştir. Müslümanlar yaşadıkları coğrafyayı üniversitelerle donatırken, Batı’nın bu iş için yeni çağı beklemesi gerekmiştir.
Zamanımızda her ağızını açtıklarında “ortaçağ karanlığı”ndan söz edenler aslında tarihlerini bilmeyen zavallılardır. „Kendi ceplerinde kaybettiklerini” Avrupa’da arayan bu zavallılar yüzlerini nereye döndüklerinin farkında değildirler.Oysa bu taklitçiler, kendi tarih ve kültürünü Batı tarihinden ayırt ederek hareket etseler, o döneme: “Ortaçağ aydınlığı!” diyeceklerdi. Özgüven sahibi bir topluma ve onun temsilcilerine de bu yakışır.

Batı Ortaçağ’da eşelenirken, Müslümanlar Bakın Neleri Buldu…

*Kilise’nin en büyük astronom ilan ettiği Batlamyus’un bir bilim hırsızı olduğunu!
*Bacon’un muhbir ve rüşvetçi olduğunu!
*Newton’un hayali deneylerle kitaplar yazdığını, eserinde1000’den fazla hata yaptığını!
*Akşemseddin’in (1389-1459) Pasteur’den 400 sene önce mikrobu bulduğunu!
*İbn-i Rüşt’ün (890) Coğrafya adlı eserinde (s.12): “Bilginler arasında yeryüzünün bir küre şeklinde olduğu konusunda ittifak vardır” dediğini, eserlerinin yüzyıllarca Avrupa’da okutulduğunu!
*Macellan’dan önce Piri Reis’in yaptığı haritada Amerika’nın gösterildiğini!
*İmam-ı Azam’ın (ö.767) yeryüzünü bir top gibi yuvarlak kabul ettiğini! (El-Muvafekat, 1/161)
*İbn-i Sina’nın (980- 1037) eserlerinin Avrupa’da 600 sene temel eser olarak okutulduğunu!
*İbn-i Yunus’un (ö.1009) Galile’den önce sarkacı bulduğunu!
*Ali bin Abbas’ın (ö. 994) 1000 sene önce kanser ameliyatı yaptığını!
*Ali bin İsa’nın (11.yüzyıl) ilk defa göz hastalıkları hakkında eser yazdığını!
*İlk katarakt ameliyatını Ammar’ın (11.yüzyıl) gerçekleştirdiğini!
*İlk Atom bombası fikrinin Cabir bin Hayyan’a (721-805) ait olduğunu!
*Battani’nin (858-929) Kopernik’ten önce dünyanın merkez olmadığını, galaksinin bir parçası olduğunu söylediğini; trigonometri, sinüs-kosinüs’ü bulduğunu!
*Bîruni’nin (973-1051) Kolomb’tan 500 sene önce Amerika’dan bahsettiğini, atomun ağırlığı konusunu araştırdığını ve ilk defa dünyanın dönüşünü ispat ettiğini!
*Zerkali’nin (1029-1087) dünyanın güneşe uzaklığını hesapladığını!
*Ebu’l-Vefa’nın (1271-1331) sekant-kosekant, tanjant-kotanjant’ı bulduğunu!
*Fatih Sultan Mehmet’in ilk kez yiv-set ve roket’i bulduğunu!
*Harizmi’nin (780-850) sıfırı bulduğunu, ilk cebir kitabını yazdığını!
*Cezeri’nin (1136-1206) otomatik sistemin kurucusu olduğunu!
*Demirî’nin (1349-1405) Avrupa’lılardan 400 sene önce zooloji ansiklopedisi yazdığını!
*Ebu Ma’şer’in (785-886) Med-Cezir’i ilk keşfeden kişi olduğunu!
*Farabi’nin (870-950) ses olayını ilk kez fiziki yönden açıklayan kişi olduğunu!
*Hasan bin Musa’nın dünyanın çevresini ölçtüğünü!
*Fergani’nin (9.yy) ekliptik meyli ilk tesbit eden ilim adamı olduğunu!
*G. Cemşid’in “ondalık kesir” hakkında ilk eser yazan matematikçi olduğunu!
*İbn-i Cessar’ın 900 sene önce cüzzam hastalığının sebep ve tedavisi ile ilgili kitap yazdığını!
*Kambur Vesim’in (ö.1761) R. Koch’dan 150 sene önce verem mikrobunu keşfettiğini!
*Maşâallah’ın (ö. 815) “usturlub”la ilgili ilk eser veren kişi olduğunu!
*N .Tûsî’nin (1202- 1274) trigonometri alanında ilk eser yazan kişi olduğunu!
*Sabit bin Kurra’nın (ö. 901) dünyanın çapını doğru olarak hesapladığını, Newton’dan çok önce diferansiyel hesabını keşfettiğini!
*İbn-i Heysem’in (965-1051) optik ilmin kurucusu olduğunu!
*İbn-ü’n-Nefis’in (1210-128 Avrupa’dan üç asır önce küçük kan dolaşımını keşfettiğini!
*İbn-i Firsan’ın (88 , Wright Kardeşlerden 1000 yıl evvel ilk uçak denemesi yapan kişi olduğunu!
*Mağribi’nin (16. yy) Paskal Üçgeni diye bilinen hesabı bulduğunu!

Ortaçağ İslâm Dünyası’nda Bilim
Fetihler neticesinde Bizanslılarla ve Perslerle karşılaşan ve kendilerinden önceki medeniyetlerin yarattığı eserlerden yararlanmak gerektiğini anlayan Müslümanlar, özellikle Abbasîler döneminde yoğun bir çeviri faaliyetine girişerek, bilim ve felsefe alanlarında atağa kalkmışlar ve önce varolan birikimi anlamaya ve daha sonra da geliştirmeye çalışmışlardır.

İslâm Dini’nin ortaya çıktığı sırada Arap Yarımadası’nda gelişmiş bir bilimsel faaliyetle karşılaşılmaktadır. Ancak komşu ülkelerde, Doğu’da, Hindistan’da, Batı’da İskenderiye’de, Bizans’ta ve Suriye’de bir hayli gelişmiş bir bilimsel faaliyet vardı. İslâm Dünyası, Doğu’daki bu kültürden etkilenmiş ve yararlanmıştır. İlk çevirilerden biri hayvan masallarını konu alan Kelile ve Dimne adlı eserdir. Yine erken tarihli çevirilerden biri, Hindistan’da yaşamış meşhur astronomlardan Brahmagupta’nın (6. yüzyıl) Siddhanta adlı eseridir. İslâm Dünyası’nda Hârezmî ve Bîrûnî gibi birçok bilim adamında Hint uygarlığının etkisini belirlemek olasıdır.

Batı’dan gelen etki nispeten daha geç tarihli ise de, daha yoğun olmuştur. İskenderiye kurulduğu tarihten itibaren kültür merkezi olmuş ve bu konumunu İslâm Dünyası’nda da korumuştur. Ayrıca, dinî görüş ayrılıkları nedeniyle Bizans’tan kaçıp, İran’a sığınmış ve orada kültür merkezleri (Jundişapur gibi) meydana getirmiş olan düşünür ve bilim adamlarının da bilim adına İslâm dünyası’ndaki ilk bilimsel faaliyetlerin gelişmesinde önemli rolleri olmuştur. Onların Yunanca bilmeleri birçok klasik bilim ve düşün eserlerinin Arapça’ya kazandırılmasını sağlamıştır. Bunlar arasında Platon, Aristoteles, Eukleides, Archimedes, Ptolemaios ve Galenos gibi Yunan kültürünün belli başlı temsilcilerinin eserlerine rastlamak mümkündür. Ayrıca, bu bilim adamlarının bir kısmının erken tarihlerde kurulan gözlemevleri ve hastahanelerde görev aldıkları, bunlardan bazılarının Arapça yazılmış ilk eserleriyle de İslâm Dünyası’nda bilimsel faaliyetin şekillenmesinde etkin oldukları görülür.

İslâm Dünyası’nda bilimsel faaliyetlerin gelişmesinde devrin devlet adamlarının ve bizzat halifelerin önemli rolü olmuştur. Bunlardan, örneğin Hârûn el-Reşid (775-809) ve Memûn (813-833), bazı vezirler ve zengin aileler bilimsel faaliyetleri maddi ve manevi olarak desteklemişlerdir.

Medeniyet tarihlerinde görülen uyanış dönemleri yakından incelendiğinde görülecektir ki, bir ülkede veya bir toplumda bilimin geliştirilebilmesi için, değerinin kavranması ve düzenli bir bilim eğitiminin verilmesi yanında, diğer toplumlara ait bilimsel eserlerin de tercümeler yoluyla alıcı konumundaki toplumlara aktarılması gerekmiştir. Alıcı toplumlarda bilimlerin yeşermesi ve yerleşmesi olanağı, yapılan tercümelerin niteliği ve sayısı ile doğru orantılıdır.

Doğa ve Bilgi Felsefesi

İslâm felsefesi, Yunan felsefesinin bir uzantısıdır. Bu nedenle Müslüman filozoflar çoğunlukla Platon , Aristoteles ve Plotinos’tan etkilenmişler ve Kuran-ı Kerim’deki inanç önermeleriyle felsefi önermeleri uzlaştırmaya çalışmışlardır. Fârâbî , İbn Sînâ, İbn Rüşd ve Gazzalî bu dönemin en önemli düşünürleridir.

* Fârâbî

Felsefenin Müslümanlar arasında tanınmasında ve benimsenmesinde büyük görevler yapmış olan Türk filozoflarından ve siyasetbilimcilerinden Fârâbî’nin (874-950), fizik konusunda dikkatleri çeken en önemli çalışması, „Boşluk Üzerine” adını verdiği makalesidir. Fârâbî’nin bu yapıtı incelendiğinde, diğer Aristotelesçiler gibi, boşluğu kabul etmediği anlaşılmaktadır.

Fârâbî’ye göre, eğer bir tas, içi su dolu olan bir kaba, ağzı aşağıya gelecek biçimde batırılacak olursa, tasın içine hiç su girmediği görülür; çünkü hava bir cisimdir ve kabın tamamını doldurduğundan suyun içeri girmesini engellemektedir. Buna karşılık eğer, bir şişe ağzından bir miktar hava emildikten sonra suya batırılacak olursa, suyun şişenin içinde yükseldiği görülür. Öyleyse doğada boşluk yoktur.

Fârâbî, hem boşluğun varlığını kabul etmeyen ve hem de bu olguyu açıklayabilen yeni bir varsayım oluşturmaya çalışmıştır. Bunun için iki ilke kabul eder:

1. Hava esnektir ve bulunduğu mekanın tamamını doldurur; yani bir kapta bulunan havanın yarısını tahliye edersek, geriye kalan hava yine kabın her tarafını dolduracaktır. Bunun için kapta hiç bir zaman boşluk oluşmaz.

2. Hava ve su arasında bir komşuluk ilişkisi vardır ve nerede hava biterse orada su başlar.

Fârâbî, işte bu iki ilkenin ışığı altında, suyun şişenin içinde yükselmesinin, boşluğu doldurmak istemesi nedeniyle değil, kap içindeki havanın doğal hacmine dönmesi sırasında, hava ile su arasındaki komşuluk ilişkisi yüzünden, suyu da beraberinde götürmesi nedeniyle oluştuğunu bildirmektedir.

Fârâbî’nin bu açıklaması, sonradan Batı’da Roger Bacon tarafından doğadaki bütün nesneler birbirinin devamıdır ve doğa boşluktan sakınır biçimine dönüştürülerek genelleştirilecektir.

Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.