ORTAÇAĞ ARTIKLARI

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

“Mayo reklamı şehvet sömürüsüdür” (6 Mart 1996, Hürriyet Gazetesi) diyen bir başbakanın yönetiminde, ülkemizde kadınlara karşı söylem ve eylemlerde aşağılama ve şiddet almış başını gitmektedir. 19 Temmuz 2010 tarihinde Kadın Dernekleri ile yaptığı toplantıda; “Ben zaten kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum.” diyen başbakanın, kürtajı cinayet olarak görmesi, sezaryenle doğuma karşı olduğunu açıklaması ve en az üç çocuk doğurulmasını istemesi, toplumda kadına karşı oluşturulan olumsuzlukların başında gelmektedir.

AKP’li Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın, İlahiyat Fakültesi mezunu olan babası Ali Rıza Demircan “İslama Göre Cinsel Hayat” adlı bir kitap yazmıştır. Kitaptan bazı bölümler şöyledir: “Cennette bekar kişi kalmayacaktır. Cennetliklerin en alt derecesine günde 72 kadın verilecektir. Tam mümin ise günde 100 bakire ile cinsi münasebette bulunacaktır. Cennette kadınlar cinsi münasebette bulunduktan sonra yine bakire olacaklardır. Cennete giden kadın, dünyada din uğruna şehit olan erkeklere verilecek, fakat kadın orada beş erkek isteyemeyecek, sadece bir erkek isteyecek ama o adamın beş erkek gücü olacak, ona her türlü zevki tattıracak. Cennette erkeğe 100 erkek kuvveti verilecektir. Cennete girenler 33 yaşına döndürülecektir. Cennete giden erkeklerin cinsel uzuvları eğilmez, hep dik kalır. Erkek, hem karısıyla, hem de hurileriyle sabahtan akşama kadar sürekli seks yapabilecek.”
AKP’li Tuzla Belediyesi’nin, “dokuz yaşında kızlarla evlenebilirsiniz” gibi birsürü saçma fikirlerden oluşan kitaplar dağıtması, bazı AKP’li belediyelerin, “başı açık dolaşmak günahtır” diye broşür dağıtması, ülkemizin ortaçağ karanlığına doğru sürüklendiğini gözler önüne sermektedir.

Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ: “Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar” ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı AKP Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün; “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum” söylemlerinden sonra TRT’de iftar programına katılan tasavvuf düşünürü Avukat Ömer Tuğrul İnançer, hamilelerin sokağa çıkmasının terbiyesizlik olduğunu söylemiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş Türkiyesi’nde kadın baş tacı edilirken, günümüzde ‘İleri Demokrasi’ aldatmacasıyla yönetilen ülkemizde kadına bakış açısı, ortaçağ görünümündedir.
Kadına bakış açısı İslam toplumlarında iç karartıcıdır. Suudi Arabistan yüksek Ulema Konseyi, kadınlara ehliyet verilmesinin nelere yol açabileceği konusunda bir rapor hazırlamıştı. 150 din aliminin altına imza attığı raporda, kadınların kendi başlarına otomobil kullanmaları halinde on yıl içinde Suudi Arabistan’da bir tek bakirenin kalmayacağı öne sürülerek, “bu yasağın kaldırılması, fuhuşun artmasına, pornografinin yayılmasına neden olur, eşcinsel vakalar artar ve boşanmalar tavan yapar” görüşüne yer verilmiştir.
“Müslüman ülkelerdeki bütün kiliseler kapatılmalıdır” çıkışlarıyla bilinen Suudi Arabistan’ın Büyük Müftüsü Şeyh Abdülaziz El eş-Şeyh; on yaşındaki kızların evlenebileceği açıklamasında bulunmuştu.
2011 Mayıs ayında Faslı imam Zemzemi Abdul Bari, evliliğin ölümden sonra da geçerliliğini sürdürdüğünü, kocaların da, kadınların da ölen eşlerinin cesetleriyle, ölümden sonraki ilk altı saat içerisinde seks yapma hakkına sahip olduklarını söylemişti. İmam Bari’nin bu sözlerinden bir yıl sonra, nekrofili konusu ile genç kızların evlenme yaşının 14 olarak belirlenmesi Müslüman Kardeşler’in çoğunlukta olduğu Mısır Parlamentosu’nun gündemine girmişti.
21. yüzyılda, kadına değer vermeyen İslam ülkelerinde gerçek demokrasi yoktur ve geri kalmış toplumlardır. Atatürk’ün çağdaş ülkesi, diğer İslam ülkelerinden farklı olarak kadını yüceltmiştir ve diğer İslam ülkelerinden çok farklı konumdadır. Ancak son yıllarda siyasi iktidarın kadın konusundaki ortaçağ söylemleri, ülkemiz ve geleceğimiz adına kaygı verici boyutlara ulaşmıştır.
Kadını sokakta görmeye tahammül edemeyen bağnaz düşünce, eve hapis etmek istemektedir. Ancak her türlü cinsel ve fiziksel saldırıyı da normal karşılamaktadır. Bu sapık düşünce yapısı, ülkemizde rejimin dönüştürülmesi çalışmalarında, kadının statüsünün değiştirilmesi için yoğun çaba harcamaktadır.
Türkiye’de kadının çalışma hayatına katılma oranı her geçen yıl düşmektedir. 1990 yılında %34 olan bu oran, 2002 yılında %27 ve 2011 yılında ise %21 olmuştur. Bugün Türkiye’de toplam çalışanların %29’u kadındır ve kamu kurumlarında çalışan kadınların oranı %32’dir. Kentte yaşayan en az lise mezunu genç kadın nüfusundaki işsizlik oranı %22 iken, bu oran erkeklerde %11 olarak belirlenmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2011 yılı verilerine göre eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı ülkemizde %50’dir. Ülkemizde hayatının herhangi bir döneminde duygusal şiddet yaşayan kadınların oranı %45’dir. Sadece cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı %17’dir. Fiziksel veya cinsel şiddetin birlikte yaşanma oranı %44’dür. 2005 – 2012 yılları arasında, 130 binin üzerinde kadın cinsel saldırıdan mağdur olmuştur. Kadın cinayetleri son on yılda %1500 oranında artmıştır. Her gün ortalama altı kadın aile içi şiddet nedeniyle hayatlarındaki erkekler tarafından öldürülmektedir.

Türk kadını, büyük önderimiz Atatürk sayesinde yıllar önce kazandığı eşit yurttaşlık hakları konusunda Çin, Fransa, İsviçre, İtalya, Japonya gibi birçok uygar ülkenin önünde bulunurken, bugün bu haklarını kaybetmeye ve ikinci sınıf olmaya itilen bir konuma getirilmek istenmektedir. Demokratikleşme ve ileri demokrasi maskesi altında, toplumun ışığı olan kadınlarımızı köle konumuna getirmek isteyen siyasi iktidara karşı, erkeklerimizin desteğiyle kadınlarımızın öncülüğünde mücadele etmeliyiz. Ortaçağ artıklarının kadınlarımızdan ellerini çekmeleri için örgütlenmeli ve ülkemizi hak ettiği çağdaş uygarlığın aydınlık yoluna kavuşturmak için güçlerimizi birleştirmeliyiz.

Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.