ORDA BiR KÖY VAR

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Orda bir köy var uzakta,

o köy bizim köyümüzdür.
Gezmesekte tozmasakta,
o köy bizim köyümüzdür. la la la … A.K.Tecer, Müzik Münir Ceyhan
Aklımdan hiç çıkmayan, okul şarkılarından biridir, yukarda yazdığım şarkı. Eğer Köy Enstitüleri veya devamı olan öğretmen okulları o zamanki şevk ve heyecanla devam etseydi, bugün Türkiye’de büyük şehirlere yığılan göçler olmıyacaktı. Altmış yıllarında nüfusun en az yüzde sekseni köylerde yaşıyordu. O zamanlar çocukluğunu, gençliğini köyde geçirenlerin çok güzel anıları vardır. Çevre kirliliği, çöp sorunu yoktu. Köyde insanların, komşuların birbirlerine olan yardım, dayanışma ve güveni sonsuzdu, kapılarımızda anahtar yoktu. Bugünki sorunlardan çok başka sorunlar vardı. Bu sorunlardan kaynaklanan Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabı gibi, köy edebiyatı doğmuştu.
Sanırım Nazım Hikmet’in hem cennet hem de cehennem olan ülkesi hiç bu kadar bu şiirine uymamıştı. Kuru ile yaş karıştırılarak, bir yandan yazarına demir kapıları saydırarak cehenneme çevirirken, diğer yandan ülkenin cennetinde yaşıyanlar var. Cennet yanını destekleyen güzel insanları iyi ki var. Geçen yıl Didim’den yazdığım yazılarda bahsettiğim köyün adı Akköy, nüfusu sadece 850. O köyden bir ışık, bir enerji dağılarak etrafını aydınlatıyor. Güven Pamukçu, fikir vermiş, enerjisi ile çevresini aydınlatmış. Tek elin sesi çıkmaz. Bir yumak gibi hergün katlanmış yardım ve destekler. On sene önce Türkiye’nin ilk köy kitaplığı, hatta Dünya’nın ilk kitaplığı diyebileceğimiz bir kitaplık kuruluyor. Sonra üç köye çıkarılıyor, Bafa Gölü-Kapıkırı köyü, Söke-Yuvacık köyü.
Dernek kurmak en ön planda geliyor. Bugün on yaşında olan Akköy Edebiyat Dergisi’ne geçen sene Akbük Edebiyat Dergisi ilave ediliyor. Bu yazımda asıl tanıtmak istediğim üçüncü Söke Öykü Roman Dergisi bu sene çıktı.
Sevgili okurlarım, 170.000 türkçe okuru olan Berlin’de ne bir kitaplığımız, ne bir edebiyat dergimiz var. Arada bir Gültekin Emre’nin gayreti ile şiir akşamları olmasa, oldukça fakir bir edebiyat etkinliğiyle yaşıyoruz. Bütün Almanya’da nasıl bilmiyorum. Şu anda Almanya hatta Batı-Avrupa’nın gözü kulağı olan www.ha-ber.com ‘da edebiyat etkinlikleri haberi duymadım. İnşallah oluyorda, belki ben kaçırdım. Söke Öykü Roman Dergisi, Söke Ekspres Gazetesi’nin sahipleri tarafından kültür hizmeti olarak basılıyor.
 (c) İlter Gözkaya – Holzhey Güven Pamukçu, havalar henüz soğumadan Söke Ovası’nda yola çıkmıştı.
Yolda beyin durmadan çalışıyor, düşünüyor, pamuklar toplanıyordu. Ama makineler topluyormuş. Güneydoğu’dan işçiler gelmiyor, Bodrum yolunda Doğu’lu çadırlar kurulmuyor artık.
Düşüncelere dalmış yürürken birden kuşların havalanırken çıkardığı kanat sesleri ona umut veriyor. Kuşlar sanki öpücük verecekmiş gibi yaklaşırken, arkasından gelen dolmuşa biniyor.
Her insanın doğduğu yere borcu vardır. Söke’nin Edebiyat dünyasında adı geçecek. Sonra bu kasabayı kentlerle buluşturacak. Yaşadığı yerde diğer insanlara yürek gücü yüklemek. Yetkin öykücü, romancılarla yan sayfalarda yeni yazarları buluşturacak, yazar okur yaratacak. Ve bunu örnek alacaklar çıkacak.
Daha ilk sayısında bence olaştı amacına. Önce benim kalbim ısındı. Öyle ya bugün ePosta yağmurunda, üstünde mektup pulu yapıştırılmış mektup alma şansımız çok az. Düşünün ben üç dergi birden aldım. Önce derginin sayfalarında köyü kokluyorum… İçimdeki sıcaklığı okurlarımla paylaşıyorum.
Otuziki sayfa derginin dördüncü sayfasında Yazıişleri Müdürü Hatice Gençay merhaba, yani bizden size zarar gelmez, diyor. Ben de tam tersine sizden bize ışık ve aydınlık geldi, diyorum
Ahmet Özer, Orhan Çubukçu’yu tanıtan bir yazı yazmış. Sanatsal değerleri üreten güzel insanları tanıtmak öyle kolay iş değil. Yetmişbir yaşında vefat eden Orhan Çubukçu’nun ölüm haberi gazetede sadece dört cümlede özetlenmiş. Yurdunun ötelerinde bir göçmen iken yazdığı Almanya Mektubu alacağımız ilk kitap olabilir.
Hülya Soyşekerci, Samim Kocagöz’ün (1916-1993) Mor Ötesi romanını tanıtmış. Dönem romancısı 12 Eylül 1980 darbesinin toplumsal etkilerini ve sarsıntılarını, bireyler üzerinde bıraktığı kalıcı izler açısından ifade ettiği bu romanla, roman anlayışı dikkate alınabilir.
Abdulkadir Güler, Nalan Tuntaş’ın Zor Yıllar romanını okura tanıtmış. Roman değişik bölümlerden bir bütün oluşturmuş. Derginin bu sayısında aynı zamanda yayın yönetmenlerinden olan Zehra Ünüvar iki öyküsü ile öyküye örnek vermiş. Akköy’de bir caddeye adı verilen Muzaffer İzgü ile bir söyleşi yaparak en zor işi başarmış. En son yazdığı Bütün Sabahlarım Senin Olsun gençlik romanından bahsederken sanki yeniden gençleşmişti, coşuyordu: “Son romanım gençlik romanıydı. Konunun yeri İzmir ve Kuşadası. Gençlerin sorunlarını yazdım. Bu sorunların içinde aşkı yazdım. Saf, duru,tertemiz bir gençlik aşkını. Çağımdan, ülkemden sorumluyum,” diyordu, Muzaffer İzgü. Gönül Çatalcalı’nın Gülseren Engin’le yaptığı söyleşide Öykü ile roman arasındaki fark çok daha iyi anlaşılıyor. Gülseren Engin otuzdört yıl öykü yazdıktan sonra roman yazmaya başlamış. Yazdığı tarihi romanlar hemen merak uyandırıyor: Cehennemde Bir Ada, Yorgun ve Yaralı, Sancılıkent Ankara, Smyrna. Bazı yazarlar yazarken müzik dinlemenin önemine ve yayınevlerinin öykü kitaplarından ziyade roman yayınlama isteğine açıklık getiriyor.
Hüseyin Yurttaş uzak Anadolu köylerinde öğrenmenken, doymaz bir iştahla okuduğu kitapların etkisiyle yazmaya başlamış. Şiiri öyküyü geçmiş, öykünün amacı insanı insana anlatmak olduğuna inanıyor.
Bütün yönleri ile insan: “Güçlü ve zayıf, iyi ve kötü, insanı yücelten ya da insanlıktan çıkmış yanlarıyla insan. İyi bir yazar güzel ve zengin Türkçe’nin bütün olanaklarını kullanmalıdır.
Ayrıca dört yazar öykü üzerine ve beş yazar da roman üzerine düşüncelerini yazmış.
Dönem romanı yazmak zorlayıcıdır. Araştırma yapıp, bilgi ile boğmamak gerekir. Kurgu ve konu isterse yaşanılan gerçeklerden isterse fantazi olsun, okurun yüreğinde bir haz oluşmalı ve zihinlerde yüzlerce minik pencere açılmalı. Öykü ve roman iki farklı edebiyat türüdür, Romana giden yolun öyküden geçtiğini sanmak bir yanılgıdır, yaşamı boyunca öykü yazmış edebiyatçılar olduğu gibi, hiç öykü yazmamış romancılar da vardır. Roman süreklilik ve anlam bütünlüğü gerektirir. İster öykü yazarı, ister roman yazarı olsun, her yazar yazdıkları okununca sevinir. Daha iyi, daha güzel yazmak, okurlarıyla paylaşmak ister.
Derginin son sayfasında İzmir’de Öykünün Tarihi’ni Zübeyda Seven Turan hayli bir araştırmanın neticesinde yazmış.
Yazarlar hakkında kısa bilgiler oldukça okuru hayrete düşürüyor. Zira tanınmış çok sayıda yazar ya İzmir cıvarında doğmuş veya İzmir’de yaşamış. Örneğin Homeros’tan başlıyarak Ömer Seyfettin, Halit Ziya Uşaklıgil, Reşat Nuri Gültekin, Samim Kocagöz, Necati Cumalı, Atilla İlhan,Muzaffer İzgü ve daha birçok isimle bu liste uzayıp gidiyor.
Sevgili okurlarım, böyle güzel bir derginin önce Berlin’de olmak üzere her yerde çıkarılmasını diliyorum. Köy deyipte geçmemek gerek.
Ne mutlu okumaya vakit bulanlara!
İnşallah sağlıklı olarak emekli olmak çocuklarımıza da kısmet olur. Bunun için hem anavatan Türkiye’ye, hem de babavatan Almanya’ya elimizden gelen iyiliği yapmıya çalışmalıyız. Küçük olumlu işlerden bir bütün oluşturulduğunu bize gösteren Güven Pamukçu ve onu destekleyen edebiyat dostlarına başarılarının devamını candan diliyorum,
Hoşça kalın, dergisiz kalmayın!
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen
 
 
Not:
Didim’den sürekli haberdar olmak isteyenler:
www.mavididimgazetesi.com
Kaynak:
Söke Öykü Roman Dergisi, Ocak-Şubat 2010, Yıl: 1
Foto: Lothar Holzhey
 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.