ONLAR

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Onlar ki toprakta karınca

suda balık, havada kuş kadar çokturlar;
korkak, cesur, câhil, hakim ve çocukturlar
ve kahreden yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların maceraları vardır.
Nazım Hikmet Ran, Kuvâyı Milliye Destanı’na böyle başlar. Bunu yazarken Mustafa Kemal Atatürk’ün yazdığı ve günlerce TBMM’inde okuduğu Nutuk’tan faydalanmıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken hususlar var. Onlar, yani Kurtuluş Savaşı’na katılanların eseridir, Türkiye Cumhuriyeti. Başarının tek adama mal edinilmesini her ikisi de düşünmemiştir. Gerçeği anımsamak doğru olanıdır.
Mustafa Kemal, iç içe üç büyük eylemle ön plâna çıkar.
Emperyalizme karşı savaşı, padişaha karşı demokratik devrim, toplumun ümmet aşamasından millet aşamasına dönüşümü.
Yaptığı bu büyük işlerden dolayı tek adam olarak görülür. Onun diğer vasıflarına değinilmez. Örneğin yazarlığından, Türkçeyi ne kadar güzel kullandığından ve fevkalâde bir konuşmacı olduğu dile getirilmez.
Onun ve Nazım Hikmet’in sık sık dile getirdiği halkının başarısına tarih kitaplarında hak ettikleri kadar değer verilmez. Önder, halkına örnek olacak özellikleri, becerileri olandır. Ama önder olanda onu destekleyen olmazsa yarı yolda kalır, başarıya ulaşamaz.
Kötü önderin verdiği zarar ve yıkımları halkın sonradan kavradığı, tarihe geçen olaya Hitler’i örnek olarak verebiliriz. Aynı tarihlerde Türkiye şanslıydı, önderi iyi idi, dünyaya benzeri olmayan bir lider örneği verdi. O halde Hitler halkının gözünü neden boyayabildi, yanılttı?
Atatürk halkını nasıl inandırıcı yola götürebildi?
Tehlikeli bir önderden halkı nasıl korunabilir?
İncelenmesi halkların karşılaştırılması geçmişe, tarihe çocuk eğitimi araştırmasına geri gitmek ayrı bir makale konusu olabilir.
Berlin Atatürkçü Düşünce Derneği anlamlı gün ve tarihlerde etkinlikler yapıyor. Üyelerine ve Türk kökenli insanlara hatırlatma ve bilgilerini tazeleme fırsatı veriyor.
Katıldığım son bir toplantıda Yönetim Kurulu üyelerinden Kadim Kaya bir konferans verdi. Konu 23 Nisan 1920’ye nasıl gelindi, Büyük Millet Meclisi kurulmadan önceki tarihî aşamalardı. Çok güzel, etraflı hazırlanmıştı. Osmanlı İmparatorluğu Tanzimat Devri’nden başlayarak adım adım Ulusal Egemenliğe gelişi gözler önüne serdi.
Kadın Çalışma Grubu Nimet Erişen ve arkadaşları Kuvayi Milliye Destan’ından alıntılar okuyarak konuyu tamamladılar.
Böylece tarihe bakış tek adam merkezli bitmedi.
 
Büfede çok güzel hanımeli değmiş nefis bir hazırlanma vardı. Ama konferans 45 dakika geç başladığı için tadına bakamadım, sohbete katılamadım. Toplantılarda neden eskisi gibi sık görünmediğimi soranlara, daha fazla insanın katılmasını arzu edenlere arşivden Sakın Geç Kalma makalemi okumalarını önemle rica ediyorum. Dernek yöneticileri, lütfen toplantılara, etkinliklere zamanında başlayınız!
Berlin’de Atatürkçü Düşünce Derneği kurulduğunda, Türklerin kendi aralarında kalmadan, tarihten bıktırmadan alman toplumuna Atatürk’ü anlatmak isteyeceğini düşünmüştüm. Mustafa Kemal Atatürk aramızda olsaydı ne yapar, ne düşünürdü sorularına cevap verecek etkinlikler ve konular seçeceğini umut etmiştim.
Atillâ İlhan Atatürkçülüğü yanlış anlayanlara cevap niteliğinde Hangi Atatürk kitabını yazmıştı.
Yer meselesine gelince, ben artık göremeyeceğim, ama gelecek nesiller derneklerin Türklere laik bir şekilde büyük bir binaya taşınmasını, daracık bürolardan kurtulduğunu görmelerini canı gönülden arzu ediyorum. Muhteşem Camii inşa edenlerden organize örneği alınmalıdır.
Bu düşünceleri üretirken içimde öteki ben sesleniyor: Mustafa Kemal Atatürk biraz daha uzun ömürlü olsaydı, Türk insanı zaten yurtdışında çalışmak ve yaşamak zorunda kalmayacaktı.
El kapılarına muhtaç olmayacaktı.
Her şeye rağmen o büyük insanı ve halkını yurtdışında o ülkenin dilinde anlatmak gerekirdi. Cumhuriyetin ilk yıllarında alman basınında iyi tanıtım yapılmış.
 
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim.
Sevgili okurlarım, Almanya’da birlikte hareket etmeyi insanlarımız diri diri yakıldıktan sonra öğrenmeye başladık.
Nazım Hikmet, beş sene çalışarak insan manzaraları içinde, sonra Kuvayi Milliye Destanı’nı ayırarak yazdı. Destanımız bitmedi, ama benim yazım bitiyor.
Sizler ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çoksunuz. Yalnız çokluk yetmiyor, daha fazla birlikte hareket etmek umuduyla!
Hoşça Kalın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
 
 
Kaynak:
Nazım Hikmet, Kuvâyi Milliye, şiirler 3
Adam Yayınları, 7. basım, 1993
Kitap tavsiyesi:
Attilâ İlhan, Hangi Atatürk, İş Bankası Yayınları, 2008
ISBN: 978-975-458-386-1

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.