OKUL MU? DERSHANE Mİ?

ABONE OL
18:44 - 01/10/2020 18:44
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best
OKUL MU? DERSHANE Mİ?


Uzun bir süre devam ettirdiğimiz yurt dışı gezilerinde en çok merak ettiğimiz şey, gittiğimiz ülkelerdeki çocukların nasıl bir okulda eğitildikleri ve geleceğe hazırlandıkları konusu idi.


Herkes çarşı-Pazar alışveriş yaparken, biz çevredeki okul ve eğitim kurumlarını gezmeye çalışırdık…
Bırakınız Avrupa ülkelerini, Güney Amerika ülkesi olan Şili’de bile yapytığımız incelemeler bize Türkiyede ki eğitim sisteminin ne kadar kötü ortamlarda şekillendiğini görmemize yetmişti.
Bizim için sadece bina ve derslik kavramı ön planda olduğu halde pek çok ülkede durumun tamamen farklı olduğunu görmek son derece şaşırtıcı idi.


Çünkü gezdiğimiz pek çok okul; şehir dışında, geniş alanlara yayılmış, insanın içinde özgürlük hissi uyandıran, huzurlu ortamlarda, araba gürültüsü ve şehir kirliliğinden uzak yerlerdeydi. İçinde; bizimkiler gibi tıkış-tıkış sıralar, koridordan bozma sınıflar, bir avuç avluya sığdırılmış oyun ve tören alanları, yüksek katlı okul binaları yoktu. Yüzme havuzundan kapalı paten pistine, spor salonundan geniş kantinlere, müze, kitaplık, öğrenci kulüpleri gibi pek çok sosyal aktiviteye cevap verecek bölümlerin yer aldığı detaylar vardı.


Biz kendimizi aşağılamaya alıştığımız için “Eh, ne de olsa Avrupalı…” düşüncesinin altında eziliyor, gördüklerimize imrenerek bakıyorduk. Pek çok okulda proje etkinliklerine ne kadar önem verildiğini gördükçe de hayıflanıyorduk. Yaz aylarında öğrencilerin sadece kendi ülkelerinde değil, İsviçre, Amerika, İngiltere, Hollanda gibi farklı ülkelerdeki kamplara gittiklerini; bu kamplarda yüzme-yelken-kano-yürüyüş-orientring gibi sporlarda ustalaştıklarını, özellikle sportif başarıların ne kadar önemsendiğini ve desteklendiğini öğrenmekte içimizdeki kıskançlık duygularını kabartmaya yetiyordu.  


Bizdeki başarılı öğrenci isim ve resimlerinin sergilendiği giriş kapısındaki panoların yerinde, sporda başarılı olan öğrencilerin kupa ve madalyaları ile kendileri için düzenlenmiş köşeler yer alıyordu. Geçmişteki başarılı öğrenciler okulun başarı referansı ile ilgili anlatımda yer alırken, daha çok üstünde durulan günlük başarılar dile geliyor ve başarılarının devamı için ne gibi tedbirler alındığı belirtiliyordu.


Özellikle lise öncesinde çocukların yabancı ülke gezilerine gönderilmesinde gösterilen titizlik bizi hayrete düşürmüştü. Biz çocuklarımızı bakkala ekmek almaya gönderemez iken, elin adamı parmak kadar çocukları uçağa bindirip farklı ülkelere geziye gönderiyordu.


Hele, hele İsviçre Kandersteg’te ve Lauchen alplerinde, daha anaokulundaki öğrencilerin yürümeyi öğrenmeden kayak öğrenme eğitimlerini gördüğümüzde “Yok artık daha neler?” demiştik. Bizde spora alıştırmak için olsa, olsa bu yaştaki çocuklar üç büyüklerden birinin maçına götürülür, orada hakeme nasıl küfür edileceği öğretilirdi.


Yıllarca yabancı dil dersleri gördüğümüz halde, duaları ezberleme becerisini gösterdiğimiz kadar başarıilı olamadığımız ingilizyi öğrenmek için Londra’da öğrenci pansiyonlarında süründüğümüzü de bunlara ilave edersek dünya üzerindeki eğitimin neresinde olduğumuzu daha iyi anlarız.


Hele, hele “Çok masraflı oluyor” diyerek ekonomik olsun diye taşımalı sisteme geçildiğini köy okullarının kapatıldığını, bu sistemde pek çok köy çocuğunun okumaktan vazgeçtiğini, hatta trafik kazalarında öldüğünü hatırladıkça, insanın “Böyle bir eğitime ne ihtiyaç var?” diye soracağı geliyor.


Uzun iktidar dönemlerine rağmen hedefledikleri eğitim reformunu bile gerçekleştiremeyen, çocuklarını yetiştirme çaresini özel okullarda ve dershanelerde arayan bir ülkenin nasıl olup ta Avrupa birliğine aday olduğunu da sorgulamak lazım.


İnsanları cezalar ve yasaklamalar ile korkutmak yerine, onları daha iyi nasıl eğiteceğini düşünmek ve dünya insanı yapmak, özel okullarda ve avrupa da eğitimine devam ederek yetişenleri; üzerlerinde sanki kendi eğitim sistemlerini payı varmış gibi  “şu kadar bilim adamı yetiştirdik” diye övünmek bence marifet değildir ve iltifata da tabi değildir.


Türk insanının son on yılda giderek yozlaşmasının, baskılara boyun eğmesinin, kaderci ve teslimiyetçi bir çizgiye gerilemesinin, başını örtmesinin, toplumsal şiddetin, ayrıştırılmasının, Atatürkçü çizgiden uzaklaşmasının, gelecekten endişe etmesinin, sadece bugünü kurtarmaya çalışmasının, adalet sisteminin yanılgılara sürüklenmesinin, haksızlığın ve hırsızlığın temelinde ki en önemli sorun Eğitim sorunudur.
Bizler, dar gelirli çocukların destek almak ve üniversiteye girerek bir diploma sahibi olmaları ve işsizler ordusuna katılmaları için bir ihtiyaçtan ibaret olan dershaneleri kapatmaya çalışan iktidar erkine seyirci kalırken, farkında olmadan geleceğimizi de karartmakla meşgulüz.


Geride kalan on yılda eğitime verilen zararın faturasını, önümüzdeki ilk on yılda fazlası ile ödeyecek ve kaliteli insan gücünün, aydın kafaların, bilimsel düşüncenin ve hoş görünün özlemini fazlası ile arzulayacağız.


Dün ekilen tohumların yeni yeni yeşermeye başladığını düşünürsek, ortaya çıkacak ürünün korkutucu sonuçlarına, azınlıktaki aydın kesimin nasıl katlanacağını bilemiyorum…


Yaradan o günleri yaşayacak olanların yar ve yardımcısı olsun…


Taner Tümerdirim
 

  

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.