ÖĞRETMENİM, CANIM BENİM, CANIM BENİM…

ABONE OL
18:15 - 01/10/2020 18:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ÖĞRETMENİM, CANIM BENİM, CANIM BENİM…


Bu sıralarda sapla samanın giderek daha çok birbirine karıştığı üzerine ilginç duyumlar alıyorum. Ticari, ekonomik, siyasi ve sportif olanları bir yana,  bugün öğretmenlik ile ilgili olanlara değinmek istiyorum. 
Türkiye’de öğretmenlik yapmak oldum olası bir gönül ve fedakârlık işidir. Sınıflar kalabalıktır, maaşlar azdır, sınıf dışı mesailer çoktur, ama duyulan gönül huzuru ve sevgi her şeyin üstündedir. 
 Eğer öğretmenliğe soyunan kişi,  mesleği ve dolayısı ile çocuğu sevmiyorsa bırakın verimli olmayı öğretmenlik yapması bile mümkün değildir. 
Günümüzde KPS sonuçlarına göre atama bekleyen ve özellikle kolay bir iş gibi görülmesi nedeni ile öğretmenliği tercih eden her meslekten geniş bir kitle var.
Bir de içine düştükleri durumdan, uğradıkları haksızlıklardan, adam kayırmalardan, adaletsiz tayin sisteminden,  atılan iftiralardan, siyasi atamalar nedeni ile rahatsız olan ve nasıl “hasarsız” kurtulacağını düşünenler var. 
Örnek mi? Buyurun…
Şimdi size bir soru ve birden fazla olasılık sunuyorum.  Bunlardan hangisini tercih ederseniz, alacağınız yasal ceza buna göre belirlenecektir. 
Soru;  İlkokul öğretmenisiniz.  Sınıfa girdiniz, iki çocuk kavga ediyor. Sıralar devrilmiş, etrafındaki arkadaşları korku içinde olayı izliyorlar. (iki çocuğun kavgasını izlemek hiçte öyle sanıldığı gibi diğer çocukların zevkle seyrettiği bir manzara değildir, o ancak filmlerde olur.) 
Böyle bir durumda ne yaparsınız?
1.Olasılık; Hemen koşar iki çocuğu birbirinden ayırmaya çalışırım.
2.Olasılık; Okul idaresine haber veririm.
3.Olasılık; Polis çağırırım. 
Genellikle birinci olasılığı seçersiniz değil mi?  
Yanlış…
Bu müdahaleyi yapan öğretmen şimdi hafif yaralama suçu ile yargılanıyor. Muhtemelen de ceza alacak.  Çünkü öğrenci velileri çocuklarının darp edildiği iddiası ile savcılığa başvurmuşlar. 
Konuşmadan, etmeden sadece çocuk ifadeleri ile…
Olayın detaylarını inceleyince çocuk hakları ile ilgili olarak yeni çıkan yasanın, çocuğun saçını çekmeyi bile yaralama suçu olarak algıladığını görüyoruz.  (Öğrenci olsu- olmasın.) Ünlü bir laf var. Çocuk adamı ipe de götürür, ipten de aldırır diye…
Yanlış anlaşılmasın… Çocukların dövülmesine elbette karşıyız.  Tüm çocuklar hepimiz için çok değerli.  Ancak anne baba ayrı ise, çocuk sevgiden yoksun büyüyorsa veya evde şiddet görüyor ise bunun sınıfa, öğretmene, okula yansımaması mümkün değil.  
Anasına babasına saygı duymayan ve onları sevmeyen bir çocuğa, kendisi için yabancı olan bir öğretmeni sevdirmeniz, saygı duymasını sağlamanız pek olanaklı değil.  Hele, hele okula bir de zorla geliyorsa…
O nedenle,
Sadece çocuk haklarını düzenlemek ve kanun haline getirip yayınlamak yetmiyor.
Bu tür olaylar karşısında öğrenci seçme hakkı olmayan öğretmenin ne yapacağına dair bir yönetmelik veya yasa yok. Hem aleyhinde değişen yasa kurallarını öğretmek, hem de ne yapması gerektiği hakkında bilgilendirilme imkânından bile yoksun bulunuyorlar. 
Çocuk hakları var da, öğretmen hakları neden yoktur? 
Çocuk velileri öğretmen seçme hakkına sahiptir de, öğretmen niçin öğrenci seçme hakkına veya kendisini dinlemediği, sınıfı huzursuz ettiği gerekçesi ile öğrenciyi reddetme hakkına niçin sahip değildir?
Sınıfları oluştururken okul yönetimlerinin sevmedikleri veya siyaseten ayni görüşte olmadıkları bir öğretmene problemli çocukları toplayıp sınıf oluşturulmasına niçin karşı çıkılamamaktadır?
Öğretmenin sınıfta, yöneticilerin okulda otorite sağlama konusunda çıkarılan yönetmelikler ile nasıl acz içine düştükleri ortada değimlidir?
Kıyafetlerle başlayan, saç sakal ve bıyıkla devam eden,  başörtüsüne kadar uzanan, şimdi de öğretmenin çocuğa bağırmasını bile “taciz” olarak algılayan bir anlayış ile okullar öğrencilere teslim edilmemiş midir? 
Okul kapılarının ardına kadar açık tutulduğu, etrafında her türlü uyuşturucu satıcısının yuvalandığı, örencilerin üstünün aranmasının bile suç sayıldığı ve öğretmenlerin ceza ile korkutulduğu bir ortamda neyin eğitim ve öğretimini yapabilirsiniz ki?
Eskiden “Laçka, para ile geçiyorlar.” Diye suçlanan özel okulların şimdi bu saydıklarım karşısında, öğrencinin müşterileri olmalarına rağmen tedbir almaları, disiplin uygulamaları ne kadar garip ise, devlet okullarının içine düştüğü bu vurdumduymaz tutum da öylesine içler acısıdır. 
Lütfen sayın Milli Eğitim Bakanı bazı şeylerin farkına varın… AB. Uyum yasalarına uyacağız diye öğretmenlerimizi mağdur etmeye kimsenin hakkı yoktur. Bugün medeni olarak kabul ettiğimiz pek çok Avrupa ülkesinde,  okullarda dayak ve tecrit dâhil ağır disiplin kuralları işletilmekte olup, çok küçük suçlarla öğrenciler okuldan atılmakta veya sürgün edilmektedirler.  Öğretmenler ise sadece saygın değil, korkulan otoritesi ile devlet tarafından korunan, geçim sıkıntısı çekmeyen ve bilgi aczine uğrayan insanlar değillerdir. 
Önümüzdeki günlerde diğer şikâyetlere emsal teşkil edecek bu tür davaların sayısal olara nasıl arttığını,  öğretmenleri n ne yapacağını bilemez hale düştüğünü, idari olarak halledilmesi gereken bu şikâyetler ile mahkemelerde ve savcılıklarda nasıl zaman ve iş kaybına neden olacağını hep birlikte göreceğiz. 
Ta ki, aklımız başımıza gelene kadar…

Taner Tümerdirim

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.