ÖĞRETMENDEN ÖĞRENCİYE

ABONE OL
11:43 - 23/10/2020 11:43
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

23 Nisan Çocuk ve Egemenlik Bayramı kutlama esnasında Türkiye’de bir televizyon moderatörü bir öğrencinin gelecek hayalini soruyor.

Öğrencinin verdiği cevap Türkiye sınırlarını aşıp Dünya’ya ulaşıyor. “Hayalim yurtdışına gitmek, Köln’de tıp okumak. Sonra da Alman vatandaşı olmak.”

Sevgili öğrenci, adını bilmiyorum, ama arzum, anababalar, öğretmenler sözlerini yurttan dışarıya yansıyan ayna olduğunu kabul edip, tartışır. Yerkürenin en güzel doğasına sahip o güzelim ülkede, herkesin geleceğe güvenmesi için gerekenin yapılması. Her birey bunun için üstüne düşeni yerine getirmesi şarttır.

Yurtdışına tahsil yapmak için gidip, geri dönüp yurda faydalı olmak Türkiye Cumhuriyet’i kuruluş prensibiydi. Mustafa Kemal Atatürk öğrencileri bilim öğrensin diye Avrupa’ya göndermişti. O öğrencilerin tümü geri dönmüş, kuruluşta en önemli görevlerde bulunmuşlardı.

Öyle ya kurtuluş lideri onlara: Sizi kıvılcım olarak gönderiyoruz, meşale alev olarak döneceksiniz, demişti.

Öyle oldu, çünkü bilim aydınlatır, sanat zihin ve yetenekleri geliştirir. Aydınlanmış, gelişmiş bireylerden oluşan toplumda her yönde ileri ülkelerle yarışta ayak uydurabilir.

Yurtdışında tıp okuma hayalin güzel, ama Alman vatandaşı olma isteğin, bilhassa emekli öğretmenlerin yüreğini dağladı, bir ok gibi saplandı.

Bugün Dünya’da saygı gören Alman vatandaşlığı tarihte hep böyle değildi. Bu duruma gelmeden önce Almanya iki defa yerle bir edildi. İkinci Paylaşım Savaşı sonrası, savaşı kazanan ülkeler Birinci Paylaşım sonrası yapılan hatadan ders çıkardı. Demokrasiyi dikte ettiler, tarihte işlenen savaş suçları cezalandırıldı.

Almanya’ya Türk konuk işçileri gönderildiği altmış yıllarında Almanlar yurtdışında hor görülüyor, ayrımcılığa uğruyorlardı. 1949 yılında Türkiye kefil olduğu için Almanya NATO’ya girebildi. Tarihe geçen kara lekenin ırkçılığın, diğer milletleri aşağılayıcı milliyetçiliğin gölgesi hâlâ hissediliyordu.

Alman olmak kana bağlı bir kanun iken, 2000 yılında Yeşiller ve Sosyal Demokrat Partileri tarafından, bu coğrafyada doğanlara da vatandaşlık hakkı tanıyarak değiştirildi.

Yıllarca ülkede çalışıp yaşayanların Alman vatandaşı olmaları çok zor yazışma, dil sınavından sonra mümkündür. Kanun öyle sert ki, icabında Almanca dersi veren bir doçentten dahi diploma, sertifika istenir.

Altmış yıllarında konuk işçi olarak gelen Türkler, savaş sonrası Almanya ve Avrupa’yı birlikte inşa ettikleri halde Alman olarak doğanlarla aynı haklara sahip değiller. Duvarlar yıkıldıktan, demir perde kalktıktan sonra dağılan Sovyetler Birliğinde Alman olarak yaşayanlar Almanya’ya göç edince, tüm vatandaşlık hakları verildi, onlara uyum kursu dil öğrenme olanakları tanındı.

Türk işçilerin statüsü düzeltilmeden veraset çocuk ve torunlarına devredildi. Altmış yıllık bir mücadele sonucu hâlâ birinci derecede Alman vatandaşı sayılmıyor, Türk kökenli vasfı, adı gibi söyleniyor. Alman pasaportlu Türk diye bahsediyor, medya ve basın. Vatandaşlık değeri kâğıt varlığına indirgeniyor. Burada anababalar Türk çocuklarını okula gönderirken, sen sınıfında Alman arkadaşlarından çok daha iyi olmak zorundasın, başka türlü iyi not alamazsın, diyerek gönderdiler.

Bugün her alanda yükselen, iyi yerlere gelmeye uğraşan, hak eden ikinci ve diğer gelen genç nesiller yer verin geliyoruz, diyorlar. Ülkenin ilk sahipleri sonradan yurda gelen Türk göçmenlere eşit hak vermede zorlanıyor maalesef, çığlıkları duymak istemiyorlar.

Avrupa Parlamentosuna tüm Avrupa Birliği ülkelerinden sadece yedi Türk asıllı Milletvekili girebildi. Halbuki doğu blok ülkeler 1990 yılından sonra üye oldukları halde yüzlerce Milletvekili gönderiyor. Polonya, Macaristan, Romanya vs. gibi.

Biz Avrupa’da yaşayan Türkler ve Türk asıllı Almanlar, Atamızı kalbimizde gönlümüzde birlikte getirdik. Sözlerini yaşam prensibi yaptık. “Umutsuz durum yoktur, umutsuz insanlar vardır. Biz onlardan değiliz” sözünü hep geçerli kıldık.

Bu sözleri söylediği zaman Türkiye işgal altından çıkıyordu. Yani durum bugünden çok daha kötüydü.

Dilerim hayalin yurtdışında tahsil yapmak olsun, ama Türk vatandaşı olma onurunu kaybetmeden. Yurtdışında yaşayan Türkler veya Türk asıllı diğer vatandaşlar için Türkiye hayat sigortası gibidir. Herhangi kötü bir durumda son sığınaktır. Bu nedenle Türkiye’den gelecek iyi haberleri bekleyerek sıla hasretine dayanırlar. Gerek yurtiçi gerek yurtdışı Türkleri için Türkiye’nin geleceği önemlidir. Türkiye’de işlenen hatalardan yurtdışında her birey sorumlu tutulur.

Onur Öymen Bonn’da Büyük Elçi iken, bir toplantıda: “Hepiniz teker teker elçi gibi sorumlu, dikkatli davranmak zorundasınız. Birinizin başarısı tüm ülkeye mal edilir, ama aynı şekilde birinin işlediği hatada ülkenin defterine kara leke olarak yazılır,” demişti.

Türkiye’de yaşayanlar, sorumlular da yurtdışı Türlerin onları düşündüğü kadar, devleti idare edenler yurtdışında yaşayanların sorunlarını çözmeye odaklanmalıdır.

Altmış yıldır her krizde yurtdışında yaşayanlar kurtarıcı olarak görüldü. Artık bu değişmeli, Türkiye devlet olarak yurtdışında yaşayan vatandaşlarını desteklemeli, hiç değilse gölge yapmamalıdır. Mahcup edecek sözlerden devleti temsil edenler kaçınmalıdır.

Sevgili öğrenci, bu makalem ailene ve tüm öğretmenlere ulaşsın. Herkes üstüne düşen görevi yerine getirir, Türkiye Mustafa Kemal Atatürk’ün tam bağımsızlığı öğrettiği yolda kalkınırsa, çocuklar hayallerini orada gerçekleştirebilirler. Araştırmacı ol yavrum, yurtdışı Türklerin, Türkiye’de geçirdikleri tatilli gülen yüzleri seni yanıltmasın. Onlar da Türkiye’nin yalnız gülen yüzünü görüyorlar. Bu, tatil gezi psikolojisidir, gerçeği yansıtmaz. Sorunların üstü bulutlanır, gösterilmez görülmez.

Unutma ki, Bülbülü altın kafese koymuşlar, buna rağmen, o ille de vatanım, demiş.

Hoşça kal.

İlter Gözkaya-Holzhey

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.