NELER GÖRDÜM

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Ah, neler gördüm neler, demet demet naneler, patlamış kestaneler… Böyle devam eden bir Sonbahar okul şarkısı.

Yerli Malı Haftası’nda bu şarkıyı söylerdik.
Ekim ayı tüm renk cümbüşüyle kendini gösteriyor. Almanya’da Ürüne Şükran Bayramı (Erntedankfest) kutlanıyor. İnanç ile gelenek birleştirilmiş.
Bu satırları yazarken, çıkan yağmurla kuvvetli rüzgâr etkisiyle kestaneler patır patır dökülüyor. Komşular araba camları kırılmasın, diye arabalarını ağaç altlarından uzaklaştırıyor.
Bana Uğramaz, yazımda sevgili can arkadaşım Zümrüt Hanım’ın kanser teşhisi ile başlayan mücadelesine devam etmek istiyorum.
Son olarak kendisini Rehabilitasyon Kliniği’nde ziyaret ettiğimde neler gördüm, neler dinledim diyordu. Bir zamanlar ölümün gelişini geciktirmek amacı ile verem için açılan sanatoryumlara benziyor. Haftanın üç gününde gruplar gelip gidiyor. Bir kısım ameliyat, kemoterapi ve ışın tedavisini takiben dördüncü etapta tedaviye devam ediyor.
Onların yüzlerinde hâlâ ağrı, acı çektikleri görülüyor. Çoğu yemek esnasında tabağından başka yere bakmadan robot gibi yemeğini yiyip gidiyor. Adeta konuşmaya aciz zayıf durumda, bunlar dördüncü haftada gülümsemeye, konuşmaya başlıyor.
Hiç kimse birbirine adını dahi sormuyor. Sadece siz diyerek konuşuluyor. Elli yaşında bir bilgisayar teknisyeni, annem 79 yaşında, ona hastalığımı gizlemesem yaşamda çok zorlanır, diyor. Diğer bir kadın, beş sene önce göğüs kanseri geçirmiş. Şimdi de sunni beslendiğini gösteriyor. Dilinden yakalamış bu illet, yemek yemesi geçmişte kalmış. En fazla rastlanan bağırsak, yemek borusu mide kanseri, ama sayılamayacak kadar çeşidi var bu hastalığın.
Almanya ameliyat fabrikası gibi, klinik 200 hastayı barındırıyor. Ya Türkler bu hastalığa az tutuluyor, ya da yeniden yapılanma, iyileştirme basamağında emekli sandığın sunduğu imkândan faydalanmıyorlar. Klinik 1992 yılında inşa edilmiş, yani bizim birinci neslin emek ve ödemelerimizin katkısıyla. Klinikte Zümrüt Hanım’dan başka iki Türk kadın vardı. İkisi de akciğer kanseri biri 30, birisi 70 yaşlarında. Genç olanın bir çocuğu var, bir daha çocuk sahibi olamayacak gibi görülüyor. Yüzünden nur yağıyor gibi dengeli bakışları var. Yaşlı olanı tam altı senedir Türkiye’ye gidemiyor, ama mutsuz değil, gürültüye dayanamıyor. Terapi saatleri dışında yalnız başına oturuyor. Adeta cennet gibi yeşil alanı olan parkta kuşları dinliyor.
 
Hastaların büyük bir kısmı emekli, yani burası yaşlılar huzurevi gibi. Çalışanlar ziyaretçilere çok iyi davranıyorlar. İsteyen gecede klinikte yakınının yanında kalabiliyor.
Zümrüt Hanım, odasının penceresinden güzel manzarayı izliyor. Gece ayışığı ile uyanıyor, zaten perde kullanmayı sevmiyor. Bulutların gökyüzünde yaptığı resimleri izliyor. Tabloları zihninde çizmeye çalışıyor. Haritalar çiziliyor, gökyüzünde binbir çeşit çiçek ve hayvan resimleri gözlüyor.
Bilhassa yaşlı kadınlar bir han kapısı görünümünde olan göle açılan yerde kuğuları bekliyor. Kuğularda şaşırmış iklimi, mevsimleri Mart ayında dans eder, üreme zamanı iken Eylül’de dans ediyorlar. Gölde avlanmak isteyen iki kaba erkeğe karşıt veriyor, izin vermiyor hastalar. Göl nilüferleri çiçeklerini bu üç haftada döktü, kışa hazırlanıyorlar. Kuğular görkemli yüzüyorlar. Eşlerden biri ölürse, geride kalan intihar ediyor.
Herhalde Tschaikowski böyle bir manzarada göller kenti Petersburg’ta Kuğu Gölü Balesi’ni bestelemiş olmalı.
Bu klinikte en rahat konuşulan konu ölüm üzerine. Zor durumda olan hastaların ölmeye kendileri karar vermeli, diyorlar. Almanya’da şu günlerde konuşulan konu orada asıl tema.
Alman Emekli Sandığının (Deutsche Rentenversicherung Bund) tanıdığı tedavilerden bir yıl sonra haklarını kullananlar, doktorların kanserle ilgili verdikleri konferanslardan iyi faydalanıyorlar. Vücudumuzun fevkalade bir makine olduğunu tekrar keşfediyorlar.
Akşamları konser veya dia ile tanıtım programları gösteriliyor. En güzeli mikrofonsuz gitarla yapılan bir konserdi, İspanyolca şarkıların enstrümantal müziği dinletildi. Ud eşliğinde Türk klasik müziği dinlense iyi olurdu.
Reha klinik Berlin’e 60 km uzaklıkta küçük bir şehir Buckow’da. Manzara görülmeye değer. Hastaların çoğu eskiden Batı Berlin’den gelen halka benzemiyorlar. Doğu ile Batı farkının tabu yapıldığı görülüyor, bambaşka bir toplum.
Biraz değişik, alışılmamış görüntüsü olanlara adeta Ay’dan gelen varlıklar gibi bakıyorlar. Zümrüt Hanım her sabah kendisine yabancı diyen veya kökenini soranlara cevap hazırlıyor.
Ağaç değilim ki köklerim olsun. Ayrıca ağacın tek bir kökü yok. Haydi, kökenimi öğrendin. Bu bilgi ile ne yapacaksın, benim kimliğim bir çekmeceden daha büyük, sığmam sizin sokacağınız çekmeceye. Hem böyle meraklıların neden sorduğunu yazıyorum, ben yazarım.
Eğer benim gibilerin 60 sene önce duvarlar yapıldığından beri yerli olduğunu fark etmediyseniz Siz yabancısınız, diyor. Tam 42 yıl emekli sandığına ödeme yaptığım için, doğudan geldiğiniz halde bu haktan faydalanıyorsunuz. Ben Başbakan Bayan Dr. Angela Merkel’den, Cumhurbaşkanı Bay Joachim Gauck’tan daha uzun zaman bu ülkenin kalkınmasına yardım ettim, diyor. Ausländerin dışlamak, bizden değilsin anlamına gelir. Öyle demek istemedim, diyerek kendi hikâyesini anlatıyor yaşlı kadın:
“Annem ve babamı Hitler silahla öldürtmüş. Doğduğum yer bugün Polonya sınırında. Beni evlatlık verebilmek için harbin bitmesi gerekiyordu. Önce kimsesizler yurdunda kaldım.”
Klinikte bulunan Türklere Türkçe bilen psikolog istiyoruz, bunu yazacağıma söz verdim. Türk kültürünü tanıyan Türkçe bilmese bile konuşacağı konular ayrı olacaktır. Söyleyince klinik idaresi onlar Berlin’de oturuyorlar, cevabını veriyor. Ama Berlin’de oturupta klinikte çalışan alman doktorlar var.
Sevgili okurlarım, sanki yurtdışına seyahat etmiş gibi hisseden Zümrüt Hanım’a tekrar geçmiş olsun. İyi ki internet bağlantısı vardı, Türkçe gazete okuyamasa daha çok kendisinin Almanya’dan başka bir ülkede olduğunu zannedecekti.
Evet, katılım her yerde Doğu Almanya, yeni eyaletlerde de bir daha katılım istemeliyiz.
Hoşça kalın, daha fazla katılım diliyorum.
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.