NE ADALETİ NE KALKINMASI, AL BİRİNİ VUR ÖTEKİNE

ABONE OL
18:13 - 01/10/2020 18:13
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best
NE ADALETİ NE KALKINMASI, AL BİRİNİ VUR ÖTEKİNE


Bu parti, adındaki “adalet ”sözcüğünü hemen çıkarmak zorundadır işin gerçeği. 
İki kefesi aynı yükseklikteki teraziyi gözleri bağlı olarak tutan “adalet meleği”ni utandıracak değin kaçırdı çünkü bu zevat kantarın topuzunu.
Kantarın topuzunu o derece kendilerinden yana kaçırdı ki; nalıncının keseri halt etmiş bunların adalet kantarlarının topuzunun yanında.
“Kalkınma”dan da salt gökleri delik delik delen heyula binalar dikmeyi anlıyorlar. Ha bire, de bire bina yapıp da kalkınan tek devlet var mıdır ola acunda?
Nerede bir boşluk yakaladılarsa kentsel dönüşüm koydular adını. Sonra da gelsin gökdelenler. 
Kentlerde bu dönüşümü de milletin a..na koyacak yükleniciler verdiler. Onlara bu işleri verirlerken bir bildikleri de vardı bu “adalet”çi ve “kalkınma”cıların. 
Bu bildikleri yüzünden de adları “havuzcu”ya çıktı.
Şimdilerde de uygulanır mı,  bilmem. Eskiden köyler işlerini imece usulü yaparlardı.
İmece işi belirlendiğinde de adına “salma” dedikleri bir işlem başlatılır, köydeki her aileye, gücü ne kadarına yetiyorsa o kadar, bir “salma” yapılırdı. Salma; imece usulü yapılacak işi için gerekli olan parayı sağlamak amaçlıydı.
Bunlar da havuzlarına akıtılacak milyoncukları “salma” yöntemiyle cukkalıyorlar bu milletin bilmem neresine koyma ustası yüklenicilerden.
Sıra “sıfırlama”ya geldiğinde de cukkalarını, ne kadar sıfırlarlarsa sıfırlasınlar, elde gene de 30 000 ooo (otuz milyon) Avrocuk bir şey kalıyordu bir türlü sıfırlanamayan.
Bu; işin “kalkınma” boyutu…
“Adalet” boyutunu nasıl anladıklarınıysa yaptıklarıyla gözümüze soktular zaten.
Savcısı olduklarını en yüksek ağızdan haykırdıkları düzmece suçlamalarla yıllarca hapislere tıktılar yurdumun en seçkin insanlarını. 
Hapislerde öldürdüler, yaşlı ve sağlıksız insanları o denli incittiler ki bu “adalet” anlayışlarıyla nice değerlerimiz daha fazla dayanamadılar ve ayrıldılar aramızdan onur kırıklığıyla.
Yargıçlık ve savcılık mesleği bunların “adalet” anlayışları yüzünden tüm saygınlığını yitirdi.
Ülkenin en tepesinde oturanın bir sokak kabadayısından hiç mi hiç farkı yok.
Konuşma biçimine, yürüyüşündeki yalpalamaya bir bakındı hele! Mahallenin kabadayısından farklı bir yanı var mı tanrı aşkına?
Sözünü ettiğimiz zat-ı muhterem ülkenin cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyor. Bu koltukta oturmakla da yetinmiyor adamım, cumhurbaşkanlığı kesmiyor haspayı, başkan olmak istiyor, başkan…
Bu isteğini gerçekleştirmek için neleri yaptığını, daha neleri yapabileceğini de gösterdi, gösteriyor.
Tam bir pervasızlık örneğiyle hem de…
“Korkun ulan benden!” diyor. “Korkun!”
“Yoksa bırakmam ben bunu size!” diyor ve dediğini de yapıyor.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ü iki kez ağırlaştırılmış müebbet, bir kez müebbet ve 42 yıl hapis cezası istemiyle emir ve komutasındaki savcılara suçlatıp yargıçlara tutuklattırması da bu nedenledir.
Ama; bir türlü anlamıyor, aklı bir türlü basmıyor Badem’in.
Can Dündarlar, Erdem Güller ne yılarlar ne yıldırılırlar. Ne korkarlar ne de korkutulurlar.
Her birimiz bir Can Dündar, bir Erdem Gül olarak hançeremiz yırtılırcasına bağırıyoruz.
Yılmayacağız! Korkmayacağız!
Yıldıramazsın! Korkutamazsın!
Sokun bunu o kalın kafalarınıza!

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.