NASIL BİR ÜNİVERSİTE? (*)

ABONE OL
18:13 - 01/10/2020 18:13
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

NASIL BİR ÜNİVERSİTE? (*) 


Sayın başkan, değerli konuklar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Nasıl bir üniversite konusuna geçmeden önce, üniversite hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.

Dünyada bilinen ilk üniversite, 1088 yılında İtalya’da kurulan “Bologna Üniversitesi”dir. Latince “bir” anlamına gelen “unus” ile, “çevrilmiş” anlamına gelen “versus” sözcüklerinden türetilen “universus” bir yere çevrilmiş, bir bütünde toplanmış (kampus-yerleşke) anlamındadır. Bu iki sözcükten türetilen “universitas” ise  topluluk, bütünlük anlamındadır. İtalya’daki ilk üniversitenin açılışından 812 yıl sonra, 1900 yılında, yaşadığımız topraklarda Darülfünun-u Şahane adıyla ilk üniversite kurulmuştur. Cumhuriyet yönetimi, 1924 yılında Cumhuriyet Devrimlerine uygun değişikliklerde bulunarak, adını İstanbul Darülfünunu olarak değiştirmiştir. 

Üniversitelerin, eğitim-öğretim vermek, araştırma yaparak bilgi üretmek ve bilgiyi topluma yaymak gibi temel işlevleri vardır. Üniversitelerin bu temel işlevlerini yerine getirebilmeleri, akademik ve idari kadrolarının niteliği ile fiziksel koşulların yeterli olmasına bağlıdır. Bu da uzun ömürlü kurumlar olmalarına bağlı bir durumdur. Her ile ve ilçeye altyapısı olmadan üniversite açmak, eğitim kalitesini düşürdüğü gibi, niteliksiz ama diplomalı işsizler ordusunu arttırmaktadır. Üniversitelerin etkinlik kazanmaları toplum için çok önemlidir, çünkü üniversiteler toplumun ışığıdır, önünü açar ve aydınlatır. 

Üniversite; yönetsel, bilimsel ve maddi özerkliğe sahip bir kurumdur. Bu kurum, devlet tarafından kurulan devlet dışı kurum kabul edilir. Bu özellikler, kamu adına, üniversite için bırakılamaz özelliklerdir. ‘Üniversite’ adını taşıyan bir kurum bu nitelikleri taşımıyorsa, o kurum, adında ‘üniversite’ sözcüğü olan sıradan herhangi bir kurumdur. 

Bu özellikler üniversite için gereklidir. Üniversite kamu adına bilim üretir. Üretilen bilimin, doğru olabilmesi ve yayılabilmesi için, bilimi üreten kişilerin ve çalıştıkları kurumların akademik özgürlüğe ve özerkliğe sahip olmaları gerekir. Özerk ve özgür olma, her şeyden önce kişinin kendi iç dünyasına, devlete, hükümete, sermayeye ve herhangi bir toplumsal ya da örgütsel güce karşı gereklidir. Bu özelliklerinden ötürü gerçek üniversiteyi, ancak, kamu adına devlet kurabilir. Bu nedenle devletin kurduğu üniversite, devlet üniversitesi değil kamu üniversitesi olarak nitelendirilir. Bu yönüyle de üniversite devlet örgütünün dışında kalır. Devlet, kamu üniversitesine her türlü parasal ve kurumsal olanak sağlar; fakat bunlara karışmaz. Çünkü, üniversitenin özerk ve akademik özgürlüğe sahip olması, kamu yararı açısından bunu gerektirir. 

Üniversite, akıl ve bilim kurumudur. Her türden dogmatik düşünceyle ilgilenmez, dogma, önyargı ve hurafe üretmez; bunlara karşı durur, yaymaz ve savunmaz. Özerkliğe bunlar için de gereksinim duyar. Dolayısıyla üniversitede, dinsel, ırksal ve diğer dogmasal düşüncelere sahip kişiler, kendi benliklerine karşı özerk ve özgür olamıyorlarsa, bunları yayıp savunuyorlarsa, çalışamazlar. Çünkü, akademik özgürlük, ancak, bilimsellik niteliği taşıyan özgür düşünce için geçerlidir.

Bu arada “nasıl bir üniversite” sorusunu, “nasıl bir Türkiye” sorusundan ayrı düşünmemek de gerekir. Şimdi nasıl bir üniversiteyi tanımlamaya başlayabiliriz;

* Öncelikle her alanda ulusal eğitim yapılmalıdır. Ulusal eğitim; ulusun kendi eğitimcileri tarafından hazırlanmış, kaynakları, yöntemleri, planları, olanakları ve uygulamaları ulusal olan eğitimdir.

* Üniversitedeki tüm sorunların temelinde, ülkemizde benimsenmiş bir bilim politikası olmaması ve buna bağlı olarak üniversitelerin de kendi politikası olmaması yatmaktadır. Bu nedenle yeni bir yükseköğretim yasası zorunludur. 

* Yüksek Öğretim Kurulu kaldırılarak, üniversitelerin yönetsel, bilimsel ve maddi özerkliklerini koruyacak şekilde, eşgüdümü sağlamakla yükümlü yeni bir üst kurul oluşturulmalıdır. Bu üst kurulun esas işlevi yükseköğretim planlaması yapmak, yükseköğretimde eşgüdümü sağlamak ve yükseköğretim ile istihdam ilişkisini planlayarak güçlendirmektir. Bu üst kurulun tüm üyelerini üniversiteler seçmelidir. Bugünkü YÖK merkeziyetçiliği içindeki tüm yetkiler, demokratik biçimde oluşturulan kurullara devredilmelidir.

* Üniversiteler bağımsız olmalıdır. Bağımlı bir ortamda bilim yapılamaz. Ancak üniversite özerkliği, kötüye kullanılmaya olanak vermeyecek biçimde düzenlenmelidir. Aynı şekilde hukuk denetimine de açık olmak üzere düzenlenmelidir. Eğer üniversite ve bilim, siyasi iktidarın güdümüne girerse, üniversite özerkliğinden söz edilemez. Özerklik olmadığı zaman, bilim de olmaz. Üniversitelerin yönetim süreçlerinde saydamlık, hesap verebilirlik ve katılımcılık ilkelerine göre hareket etmeleri güvence altına alınmalıdır.  

* Üniversitelerin finans kaynaklarının kamusal ağırlıklı olmasına ve genel bütçeden sağlanmasına özen gösterilmelidir. Finansmanın kamusal ağırlığı, üniversitenin asli işi olan bilime daha fazla yoğunlaşmasını sağlayacaktır.

* Üniversite yönetiminde, en küçük akademik birimlerden başlayarak, üyelerin katılımıyla oluşan kurullarca yönetilmesine olanak sağlanmalıdır. Demokratik süreç ve katılımcı temsil biçimleri, akademik birimlerden başlayarak üniversite geneline egemen kılınmalıdır.

* Üniversitelerde eğitim dili resmi dilimiz Türkçe ile yapılmalıdır. Ancak öğrencilerin bir ya da daha fazla yabancı dil öğrenmeleri için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

* Üniversite, neyi öğreteceğine, neyi araştıracağına, öğretim ve araştırmanın kimin tarafından yapılacağına kendisi karar vermelidir. Bilimsel özgürlükler kullanılırken, toplumun gereksinimleri ve öncelikleri temel alınmalı, araştırma alanları bilimsel gelişmeler doğrultusunda seçilmeli, eğitim ve öğretim programları ile ders içerikleri akademik gelişmelere uygun olarak düzenlenmelidir.

* Üniversite yöneticileri, rektör, dekan ve enstitü müdürleri ile bölüm başkanları seçimle gelmelidir. Ancak bu seçimlerde nitelikli çoğunluk aranmalıdır. Benim görev yaptığım Gazi Üniversitesi’nde %8 oy alan bir öğretim üyesi, rektör olarak atanmıştır.

* Akademik yükseltme ve diğer değerlendirme ölçütleri fen, sağlık, sosyal ve güzel sanatlar alanlarının özgünlükleri göz önünde tutularak hazırlanmalıdır. Bu bağlamda, yükseltmelerle ilgili kesin ölçütler konulmalı ve bunlara kesinlikle uyulmalıdır.

* Uluslararası ilişkiler teşvik edilmeli, birimlerin düzenleyecekleri sempozyum, konferans gibi etkinlikler için mali kaynak sağlanmalıdır. Öğretim elemanlarının ulusal ve uluslararası sempozyum, konferans, çalıştay gibi etkinliklere katılması maddi olarak desteklenmelidir.

* Demokratik süreçlerin işletilmesinde, kamu çıkarı ve liyakat ilkelerinden taviz verilmemelidir. Kamusal çıkarlar ve liyakat ilkesi temelinde bir kurumsallaşma hedeflenmelidir. 

* Kadro alımında akademik birimlerin gereksinimleri, tercihleri ve en önemlisi liyakat ilkesi göz önünde bulundurulmalıdır. Yeni bölüm ve birimlerin açılmasında yeterli nitelik ve sayıda insan gücü ve altyapının varlığına dikkat edilmelidir.

* Bilim yapan kurumlar olarak tanımlanan üniversitelerde, eğitim kalitesi çok önemlidir. Üniversitede kimin öğrenim görmesi gerektiği, kimin ders verebileceği, neyin ve nasıl öğretilmesi gerektiğinin belirlenen kriterlere göre sağlanması, başarının temeli için çok önemli bir ölçüttür. Benim görev yaptığım Tapu Kadastro Meslek Yüksekokulu’nda lisans, yüksek lisans ve doktorası işletme üzerine olan bir öğretim üyesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü’nün Karayolu Yapım Tekniği dersine girmektedir. Coğrafya öğretmenliği bölümünden mezun bir öğretim görevlisi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Şehircilik ve İmar, Şehir İncelemeleri, İnsan Hakları, Avrupa Birliği gibi kendi branşıyla ilgisi olmayan derslere girmektedir. Ankara’daki üniversitelerde böyle bir durum olduğuna göre, diğer illerdeki üniversitelerde eğitim kalitesi daha büyük sorunlarla iç içedir.

* Özellikle öğretim elemanı profilinin giderek düştüğü günümüzde, üniversitelerde hak edilmemiş unvan ve görevler mevcuttur. Akademik yükseltmeler, mutlaka bilimsel liyakat esasına göre düzenlenmeli ve şeffaf biçimde yapılmalıdır. Böylece üniversite saygınlığı her aşamada en üst düzeyde sağlanarak, toplumun üniversiteye olan güveni sarsılmamalıdır. Benim görev yaptığım yüksekokulda ALES sınavından 70 almayanların öğretim görevlisi olarak atamaları yapılmıştır. Yasaya göre ders vermemesi gereken uzman kadrosundakilere, ders verdirilmektedir.

* Tüm bilimsel araştırmalara ve Ar-Ge çalışmalarına daha fazla kaynak ayrılmalıdır. Üst düzey bilimsel araştırma yapılması ve nitelikli öğretim elemanı yetiştirilmesi için gerekli destek sağlanmalıdır.

* YÖK ilk çıktığı zamanlarda yeterinde doçent ve profesör atanamayan yeni kurulmuş üniversiteler için getirilen yardımcı doçentlik kadroları artık kapatılmalıdır. Çünkü artık bu kadrolar, yetkili kişilere ya da yetkili kişinin destekledikleri kişilere oy sağlamak amacıyla kullanılır duruma gelmiştir ve bir çoğunda liyakat aranmamaktadır. 

* Doçent ve profesör kadrolarına atanacak olanların her unvan kademesinde gelişmekte olan üniversitelerde birer yıl zorunlu hizmet yapmaları sağlanmalıdır.

* Yüksek lisans yapmak isteyenlerde 4 üzerinden 3 not ortalaması, doktora yapmak isteyenlerde 4 üzerinden 3.5 not ortalaması gerekir.

* Üniversitenin tüm bölümlerinde ve hastanelerinde döner sermaye adı altında yapılan işlere son verilmelidir. Aynı şekilde ikinci öğretim adıyla yapılan ücretli eğitime de son verilmelidir. 

* Meslek yüksekokullarının donanım ve kadroları yeterli düzeye getirilerek, niteliklerini geliştirmek gerekmektedir. Meslek yüksekokullarının etkinliği, nitelikli ve yeterli sayıda akademik  ve yönetsel kadroların görevlendirilmesiyle artırılarak, gençlerin bu okulları  tercih edilebilir kurumlar haline getirilmesi sağlanmalıdır.

* Akademik ve idari personel arasında işbirliğini geliştirmek ve eşgüdümü sağlamak için, idari personele yönelik eğitim programları düzenlenmelidir.

* Üniversitenin kurumsallaşması ve demokratik katılımın sağlanmasının temel araçlarından biri olan örgütlenmenin desteklenmesi gerekir. 

* Üniversite öğrencilerinin estetik, sanatsal ve kültürel bir formasyon kazanmasına yönelik olarak, yaratıcı drama, sanat ve müzik tarihi, uygarlık tarihi, felsefe gibi dersler özendirilmeli ve spor olanakları geliştirilmelidir. Üniversite eğitimi, öğrencilerin eleştirel ve sorgulayıcı düşünmeyi öğrenmelerini sağlarken, yaratıcılıklarının geliştirilmesine yardımcı olması bakımından da önemlidir.

* Öğrencilerin gelişimi açısından kültürel, sosyal ve sportif etkinliklere yer verilmeli ve bahar şenlikleri, kültür şenlikleri olarak düzenlenmelidir.

* Öğrenci temsilcileri hem fakülte, hem de üniversite yönetim kurullarına, öğrencilerle ve öğrenim politikaları ile ilgili konularda oy hakkıyla katılmalıdır. 

* Öğrenci yurtlarının kapasitesi ve niteliği artırılarak, barınma ile ilgili bütün sorunlar ücretsiz olarak çözülmelidir. 

* Tüm üniversite yerleşkeleri, öğrencilerin ve çalışanların günlük gereksinmelerini rahatlıkla karşılayacak şekilde düzenlemelidir. Kent merkezi ile yerleşkeler arasında ulaşım yeterli ve ücretsiz servislerle sağlanmalıdır.

* Ülke genelinde eğitim ve sağlık gibi hizmetlerin, mutlaka devlet tarafından ve ücretsiz sağlanması ön koşul olarak gerekmektedir. Öğrenciyi ‘müşteri’ olarak gören özel üniversiteler, kamulaştırılmalıdır. Eğer özel üniversite olması bir zorunluluksa, özel üniversitelerde alınacak ücret, asgari ücretin on katını aşmamalıdır. Yerleştirme puanları ise, kamu üniversitelerindeki aynı bölümün en çok on puan altında olmalıdır. Böylece bilgisi olmayan ama parası olanın, istediği üniversiteye girerek, fırsat eşitsizliği yaratmasının yolu önlenmiş olur.

Üniversite, gençlere yalnızca bilgi veren değil, yaşamda doğru davranış yolunu bulmaya alıştıran ve bu amaç için düşünme alışkanlığı veren kurumdur. Eğitim, gençlere dünyayı, doğayı, çevreyi, toplumu, insanları ve diğer canlıları anlamalarını sağlamıyorsa neye yarar? İşte yukarıda sıralanan ilkelerle öğretim verilen üniversitelerde ülkesini seven, ülkesinin kalkınması ve toplumun refahı için çalışacak genç insanlarımıza başarılar dileyerek sözlerime son veriyorum. 

Suay Karaman

 (*): 17 Ekim 2015 Cumartesi, “Cumhuriyetimizin 100. Yılına Doğru Eğitimimiz: Sorunlar ve Çözümler”  Sempozyumu Konuşması.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.