MÜZİKLİ ŞİİR OKUMA

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Bu sene kış bizi adeta eve hapsetmişti. Evden çıkmamıza yardımcı olan güzel bir şiir akşamı oldu. Davetiyeyi alır almaz başarılı bir etkinlik olacağını tahmin etmiştim. Zira katılan Berlin’li şairlerin hepsini şahsen tanıyordum. Etkinlik bana başaran ilk nesli tekrar hatırlattı. Emekliler biz daha buradayız, dediler.

Şu anda ha-ber yazarı Gürsel Köksal’ın tavsiye ettiği kitabı okuyorum. Erkan Arıkan ve Murat Ham’ın yazdıkları Genç Başarılı Türkler hem türklere hem de almanlara hediye edilebilecek çok güzel bir kitap.
Şiir Akşamında bu kitap gibi birinci nesilden başaranları ve unutulanları kalıcı yapacak bir kitap yazılmalıdır, diye düşündüm.
Bu yazımda kitap yazmaya teşvik amacıyla bir başlangıç yapmak istiyorum. Sağlığında çok emek veren insanların ürünleri genelde ölümlerinden sonra tanıtılır. İzleyenler büyük bir pişmanlık duyarlar. Övgülerimizi onlar yaşarken yapmalıyız, onları yakından tanıyıp, tanıtmalıyız.
Her şairin hayatı bir romandır. Şair duyar, düşünür, anlatamıyanlara tercüman olurlar. Şairi olmayan bir toplum düşünülemez. Ninniler, ağıtlar, acıyı, sevinci, yoksulluğu, kırgınlıkları ve özlemleri anlatan türküler olmadan yaşamımız çok fakir ve monoton olurdu.
Bir şiir müziğe dönüşmüş, dillerden düşmüyorsa iyi yazılmış demektir. Friedrich von Schiller’in (1759-1805) Neşeye Övgü şiiri çok değerli olmasaydı, Ludwig van Beethoven (1770-1827) dokuzuncu senfoni olarak besteledikten sonra bu kadar yayılamazdı. Müzikle şiiri değerinden hiç kaymetmedi, insanlığın barış marşı oldu.
Kardeş olun ey insanlar, bunu ister tanrımız.
Bu dünyada her şey geçer, en son sana dost kalır.
İnsanlığa doğruluğa göğsünü aç, korkma sakın.
Hür doğmuştur insanoğlu/kızı, hür yaşamak hakkıdır.
Tiyatrom’u dolduran büyük koroda bu insanlık marşına sıra gelmemişti. Koro şefimiz Ahmet Kaya, Kâfiye Kaya’nın piyano ve Cengiz Gömüsay, İsmail Gökmen’in sazları eşliğinde bize dünyada olup biten olumsuzlukları bir kaç saat unutturmuştu.
Kaya çifti beni üniversitede türk ve alman müzik öğretmenlerine ders verdikleri seksen yılları anılarıma götürdü. Biz türk öğretmenleri gurur duyardık. Öyle ya türk müziğini biz daha iyi biliyoruz, üstelik doçentimiz de türk.
Birdenbire daha gerilere gittim. Akşamın sunucusu Hayati Boyacıoğlu’nun dediği gibi bu efsane çiftin Kreuzberg Müzik Okulunda çalışırken yetmiş yıllarında verdikleri konserlere.
iltergh-01-03-a.jpg
 
Salonda nedense çok az türk bulunurdu. Halbuki başaran insanlarımızı destekleyip onları öne çıkarsaydık, belki de bugünki ön yargılar olmazdı.
Alman basınında türklerden bahsederken, sanki onların hayatı Almanya’da başlamış gibi algılanıyor. Bunu Feridun Zaimoğlu Leylâ romanı ile annesinin Türkiye’de başlıyan biyografisine işaret ederek biraz değiştirdi.
Kâfiye Kaya (Tarlan) 1939’da Fındıklı’da (Rize), Ahmet Kaya 1937’de doğdular. Kâfiye (1953-1956) Beşikdüzü, Ahmet
(1953-1956) Savaştepe öğretmen okullarında okuduktan sonra, yeteneklerinden dolayı İstanbul’a, müzik ağırlıklı Çapa Öğretmen Okuluna gönderildiler. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü’nden mezun oldular. Nazilli’de 5000 davetli önünde festival gibi bir düğün yapıldı. On senelik, aynı sınıfta tanıştıkları nişanlılık devrini kapatmış oldular. Oradan müziğin sesi Almanya’ya kadar duyulmuştu. Basın Nazilli’den piyanosu bol olan şehir olarak bahsediyordu. Almanya’dan okula orf orkestrası aletleri hediye edildi.
Piyano ve keman eşliğinde şiirler daha güzel dinlenip, anlaşıldı o akşam. Etkinliğin sonunda Sabahattin Ali’nin (1906-1948) Sinop Cezaevi’nde yazdığı Aldırma Gönül Aldırma, diyordu büyük koro.
Başın öne eğilmesin, aldırma gönül aldırma,
Ağladığın duyulmasın, aldırma gönül aldırma,
Kurşun ata ata biter, yollar gide gide biter,
Ceza yata yata biter, aldırma gönül aldırma.
Herkes acısını içine atmıştı. Küçücükten öğrendik. Sesli ağlama diyerek susturdular bizi. Okuyan düşünen, yazan ve başı öne eğilmeyen insanlar cezalandırıldı çoğu zaman. Sabahattin Ali ne ilk ne de son cezalandırılan olacaktır.
Berlin-Kreuzberg’de 1972’de Kâfiye Kaya, bir yıl sonra 1973’de Ahmet Kaya Müzik okulunda göreve başladılar.
Okul Korosu ve Orkestrası ile başarıları Berlin sınırlarını aşıp Almanya’ya ulaştı. Binden fazla konser verdikleri emekleri övgüsüz kalmadı. Çok güzel hazırlanmış program defterciğinden 19 ödül aldıklarını okuyorum. Cumhurbaşkanından aldıkları ödülde bulunmaktan çok onurlanmıştım. Davetiyeyi alınca sevincimi tanıdığım herkesle paylaşmıştım.
Kâfiye Kaya 1997’de, Ahmet Kaya 1999’da emekli oldular. Dört beş aylık tatillerini Kuşadası’nda geçiriyorlar.
Kaya çiftine nice sağlıklı uzun ömür diliyorum.
2010, Nisan ayında yapılacak Müzikli Şiir Okuma Akşamı’nı kaçırmamanızı tavsiye ediyorum. Büyük koro şu şarkıyı söylerken salonda bulunanlara verdiği mutluluk ve huzuru kaçırmamak gerekirdi.
Güftesi ve bestesi Aşık Veysel’e (1894-1973) ait Uzun İnce Bir Yoldayım türküsünü hepimiz tanırız. Ama birlikte söylemenin zevki başka:
 
Uzun ince bir yoldayım.
Gidiyorum gündüz gece,
bilmiyorum ne haldeyim.
 
Dünyaya geldiğim anda,
yürüdüm aynı zamanda,
iki kapılı bir handa.
Şaşar Veysel iş bu hale.
Kâh ağlaya kâhı güle,
yetişmek için menzile,
gidiyorum gündüz gece, gündüz gece.
Müzikli Şiir Okuma Akşamı’nda emeği geçen diğer Berlin’li genç kalan şairlerimizi tanıtma bir tek köşe yazısı ile mümkün değildir, devamı gelecek.
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen
 
 
Tamamlama açısından bakınız:
www.ha-ber.com, arşiv Atatürk’ün Müzik Anlayışı
Kitap tavsiyesi:
Erkan Arıkan, Murat Ham,
Jung – Erfolgreich- Türkisch,
Ein etwas anderes Portrait der Migranten in Deutschland
Ehrenwirth Verlag
ISBN 978-3-431-03788-3
Hıfzı Topuz,
Başın Öne Eğilmesin (Sabahattin Ali’nin Romanı)
Remzi Kitabevi, 2. Basım, 2006
ISBN: 975-14-1150-5
 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.