MÜREKKEBİM BİTMEDEN

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 ”Onyedi ay önce Thilo Sarrazin benim gibilerin toplumda değerlerinin daha az olduğunu ve bu toplumda sadece negatif nesneler olarak göstermesini, yanlış sayılarla süsleyerek kitabını yayınladığında önce hiç bir şey olmadı. Sonra zevkle, yorumsuz Bildzeitung daha sonra Spiegel kitap tanıtımını alıntılarla verdi. Bu yayınlar televizyon kanallarında konuşma, tartışma masalarına konu cesaret verdi. Bozuk ve kusurlu olan azınlık grubunu düzeltmek için çareler arandı. Bir ülke bilimsel yollarda atadan ataya geçen soy teorileri ve din eleştirileriyle konuyu gündemde tuttu. Çoğunluk topluma sosyal, ekonomik, politik yönlerden verdiğimiz zararlar ölçüldü. Yeni yeni çözüm önerileri ile bu ülkede varoluşumuz sorgulandı. Bugüne kadar iddia edilen zararları yaptığımızın doğru olmadığını açıklayan bir yayınevi veya şef redaktör duymadım. Hayli bir zaman sonra bu ırkçılık değil mi, sorusu isteksiz cılız bir sesle gündeme getirildi. Bugüne kadar ülkede otorite sahipleri bile Sarrazin’in büyüklüğünü ve cesaretini tespit ettiler. Mürekkebi bitmeden söylediği yazdığı doğrulandı.”

Bu satırları Mely Kıyak Berliner Zeitung’da yazdı. Makalesinde Günther Grass’ın yazdığı politik şiire gösterilen tepki ile karşılaştırıyor. Edebiyat Nobel ödüllü yaşlı yazar sabrının sonu geldiğini, mürekkebi bitmeden bir şiirle insanlığa çağrısını adeta çığlık atarak yaptı. İsrail’in uyguladığı politika ile savaşa sebep olabileceğine dair alarm işareti verdi.
Şiddete karşı şiddet, savaşa karşı savaşla karşılık vermeye bir son verilmeliydi. Batı nihayet çifte moral politik uygulamayla savaşları tutuşturmamalı. Bir anne baba çocuklarına eşit muamele yapmazsa çocuklar kavga eder. Hak adaletli dağıtılmazsa ailede düşmanlık, kargaşa hakim olur. Devletlerarası hak dağıtımı büyük (!) karar veren hükümetler tarafından eşit yapılmazsa savaşlar sona ermeyecek.
Mely Kıyak bu tartışmaya girmiyor. Zira tepki her yönden çok yoğun olarak geldi. Biz tartışmayı alman toplumunda kanaat öncülerine, söz sahibi hükümet temsilcilerine, elçilere ve parti sözcülerine bırakalım. Bütün bir ülke zaten bunu konuşuyor. Tartışmalar da bir fayda getirmez, şiirin içeriği yerine şahsiyete dökülerek yazara cephe alınırsa.
Konu antisemitizm olunca bu kadar yoğun ilgi görüyor. Ama biz göçmenler onlara İsrail’den çok daha yakınız. Bu toplum birlikte yaşadığı insanlara, yani biz göçmenlere bu yakınlığı, ilgiyi göstermiyor. Hâlbuki Yahudi düşmanlığına karşı olmak insan olmayla, başka olanları kabul etme ile başlar.
 
Göçmen ailelerinde Almanca yanında başka dil konuşuluyor, mutfağında başka çeşit yemek pişiriliyor ve Hristiyanlık dini dışında başka dinleri varsa bunun bir zenginlik olduğunu daha yuvadan başlayarak çocuklara öğretilmesi gerekirken, sözüm ona uymayan suçlu aranıyor.
 
Almanya’da göçmenleri hedef alarak tartışma yapanlar ülkeye zarar veriyor. Konuşma masalarında bir Türk olmadan Türkleri, bir Müslüman olmadan Müslümanları tartışıyorlar. Bu ortam toplumu kışkırttı, Nazilere cesaret verdi. Öyle ya zararlı mahlûkların yaşamasına neden sabredelim diye silaha sarıldılar.
Bıkkınlık yaşayan tahsilli, meslek sahibi tam bu ülkeye lâzım olan Türk gençleri Almanya’yı terk ediyorlar. Hâlâ buna bir çare bulunmuyor. Ayırım yapmadan genelleme ile gözden kaçırılan, asıl eleştiri odağı olan işi, mesleği olmayan başka gidecek durumu olmayanlar burada, Almanya’da kalacak.
Şayet Türkiye gelen kaliteli, zeki gençleri iyi değerlendirirse Almanya’nın yetiştirdiği akademisyen, teknik eleman ve sanatçıları kazanmış olacaktır. Bütün Dünya onlara kucak açıyor, en az üç dil biliyorlar.
İnternet çağı, akın akın hürriyet, eşitlik, egemenlik diye yollara düşen dünya gençliğine silah çevrilmese belki barışa ulaşılacak. Devletlerin hükümetlerinin beceremediği dostluğu, yeryüzünde eşit paylaşmayı başaracaklar. Dünya halkları kendisini idare edecek hükümetleri doğru seçemiyorlar. Çünkü büyükler gençleri dinlemiyorlar, onlara değer vermiyorlar. Güç, karar mekanizmaları büyüklerin elinde.
Nazım Hikmet Ran, yeryüzünü bir balon gibi bir günlüğüne çocukların eline verelim, diyordu. Ben de bu satırları yazarken düşünüyorum, yeryüzünü bir internet gibi bir günlüğüne geçlerin eline verelim, desem ne olur acaba?
Sevgili Mely, yazılarını zevkle okuyorum. İronik yazıyorsun, makalelerini ilk okumada hemen anlamıyor insan. Eline, diline, beynine sağlık. İnşallah büyükler seni dinlerler.
Mely Kıyak’ın sözleri ile yazımı bitirmek istiyorum:
”Bu nedenle soruyorum: Ey, gri saçlı iş arkadaşlarım, şefler, elçiler, yazarlar, tarihçiler, biz sizinle birlikle yaşıyoruz. Bizi de aynı şekilde neden korumuyorsunuz! Nefret ve haksızlık Musevi dostlarımıza karşı yapılamaz, derken hepiniz birer kahraman gibi karşı koyuyorsunuz. Bu kadar farkı kavrayamıyorum. Biz sizin bir parçanızız, kapılarımız yan yana. Büyük bir güç ve sıcak duygularla mücadelenizi gördükçe mürekkebim bitmeden yazıyorum: Bir zamanlar bu ülkede sevginize çok ama çok ihtiyacım vardı, o sevginin yokluğunu derinden hissetmiştim.”
Evet, sevgili okurlarım, sözüm bütün Almanlara değil elbette, biz göçmenleri topluma zarar veren nesne gibi gösterenlere.
Zira onlar toplumda nefret ve düşmanlık üretiyorlar. Biz yan yana, birlikte yaşıyoruz. İsrail ise havayolu 2000 km uzakta.
Dostça Kalın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.