MÜNKİR KİMDİR? NANKÖR KİME DENİR?

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Diyanet İşleri Başkanlığı; insan yaşamının çok önemli bir parçası olan dine ilişkin işlerin toplum yaşamında da yürütülmesi için tüzel bir kişiliğe gereksinim olduğu düşüncesi sonucunda kurulmuştur.

Osmanlılar; dinle ilgili işleri hem Müslümanların hem de azınlıkların dinî işlerini kamu görevi anlayışı içerisinde yönetmişlerdir.

Buradaki „hem de azınlıkların dinî işleri “tamamlaması son derece önemlidir.

Bugünün Türkiye’sinde de azınlıklarımız vardır.

Ben, onların azınlık olarak nitelendirilmelerine de bir anlam veremiyorum. Onlar da bizim, bu ülkenin yurttaşlarıdırlar. Azınlık değil, bu ülkede doğup büyüyen öz yurttaşlarıdırlar.

Bugünün diyanetinde, kuruluşundan bu yana, azınlık saydıklarımızın dinlerine ilişkin olarak herhangi bir birim yoktur ne yazık ki.

Bu; son derece önemli bir eksiktir.

Diyanet bizim bu öz yurttaşlarımızı yok sayabilir mi?

Ancak; uygulamada yok sayıldıkları da bir gerçektir.

Osmanlıda diyanet işlerinin başında şeyhülislam vardır.

Bizdeki başkanların kendilerini şeyhülislam yerine koymaları da bundan olsa gerek.

Osmanlının son döneminde şeyhülislama Şer’iye ve Evkaf Nazırı ünvanı da verilmiş, bu ünvanla şeyhülislam bakanlar kurulu toplantılarına da katılmıştır.

Bizdeki başkan bir gün bu hakka da sahip olmak ister mi?

Bilemem! Ben sadece soruyorum.

Meclisin kurulduğu 1920 yılında, 3 Mayıs 1920 tarihinde kurulan bir Şer’iye ve Evkaf Vekâleti de vardır. Bu bakanlık, 3 Mart 1924 tarihinde Diyanet İşleri Reisliği adını alır.

Başkanlık Mustafa Kemâl’in isteği doğrultusunda, 429 sayılı yasayla kurulmuştur.

Yasaya göre görevi; „İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dinî kurumları idare etmek “olarak belirlenmiş.

Dikkat edilirse bu görev alanında İslam dışında kalan dinlere yer yoktur.

Bu da son derece önemli bir eksikliktir.

O nedenle, o gün de bugün de diyanetin başkanı imam kavuklu, Sünni bir Müslümandır.

O günden bu yana ne bir alevi ne bir Yezidi ne bir Hristiyan ne de bir Yahudi başkanı olmuştur bu kurumun.

O eksik olmasaydı; biz, bugün elinde kılıçla mimbere çıkan ve orada yurdun Kurtarıcı’sı ve cumhuriyetin Kurucu’suna lânet okuma cüreti gösteren bir münkiri yaşamazdık.

Kuruluş yıllarında tüm camilerin, mescitlerin, bunların görevlilerinin, tekkelerin ve zaviyelerin yönetimleri başkanlığın görev alanı içindedir.

1 yıl sonra, 1925 yılında tekkeler ve zaviyeler kapatılınca görev alanından çıkarılmışlardır.

Dikkat edilirse bu görev alanında ne kilise vardır ne Sinagog. Ne cemevi vardır ne de başka inançların tapınakları…

1927 yılı bütçe yasasında başkanlığın kadrosu 71’i merkezde olmak üzere, toplam 7 172 kişidir.

Günümüzde bu sayı yüzbinleri bulmuştur ve başkanlığın bütçesi birçok bakanlığın bütçesinin çok çok üstündedir.

Başkanın bir eli yağdaysa, öteki eli baldadır.

1931 yılı bütçesinde başkanlığın alanı daraltılmış, 1950 (!) yılında başkanlık eski saltanatına yeniden kavuşmuşturulmuştur.

1950’ye kadar adı Diyanet İşleri Reisliği olan kurumun adı Diyanet İşleri Başkanlığı olarak değiştirilmiştir.

1961 Anayasası, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı Anayasal bir kurum olarak düzenlemiş, genel yönetim içinde yer vermiş ve bu kurumun, özel yasasında gösterilen görevleri yerine getirmesini öngörmüştür.

1982(!) Anayasası, başkanlığın görev alanını yeniden genişletmiştir.

Başkanlık; bu düzenlemelerle Türkiye’de, salt Sünni İslam’a hizmet eden bir kurum konumuna getirilmiştir.

Altını çizerek yineliyorum:

Yanlıştır!

Eksiktir!

Başkanlığın görev alanı ve yönetimi tüm inançları kapsayacak biçimde yenilenmelidir.

1978 yılında başkanlığa, sayısı 10 olan Din Hizmetleri Müşavirliği eklenmiştir.

Bunlar da salt Sünni İslam’a hizmet vermektedirler.

Başkanlık en dokunulmaz konumuna, Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiminin yasalaştırdığı 1 Temmuz 2010 tarihli ve 6002 sayılı yasa ile kavuşturulmuştur.

Genel Müdür düzeyindeki başkan bu yasayla müsteşar düzeyine çıkarılmıştır.

20 Kasım 2017 tarih ve 696 sayılı KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile cumhurbaşkanlığına da bağlanınca başkanlık, deyimin gerçek anlamında, gemi azıya almıştır.

Başkana Kurtarıcı ve Kurucu’ya lanet okuma cesaretini veren arkasındaki cumhurbaşkanlığı desteğidir.

Bu destek onu, Yılmaz Özdil’in tanımıyla, asrın nankörü durumuna getiren destektir.

Bulunduğu katmanı borçlu olduğu 20. Yüzyılın dâhisine nankörlük eden bir münkirdir Diyanetin Başkanı.

Ne kıvırmaları ne yan yattı, çamura battı salvaları alır onun sırtından bu nankörlük sıfatını.

Bir münkir olarak yazdırdı adını tarihe.

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.