MUHARREM AYI AŞURE VE HİCRET

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İslâm’ın tebliğinin ilk on üç senelik Mekke döneminde başta Peygamber Efendimiz olmak üzere, ilk müslümanlar çok büyük işkenceler gördüler ve haksızlıklara uğradılar. Şehid olanlar oldu, bir çoğunun mal ve mülkleri ellerinden alındı.

Peygamberimiz bu süreçte, Medine’den ticaret maksadıyla Mekke’ye gelen insanlarla karşılaştı ve onlara tebliğini ulaştırdı. Onlar Efendimize, Mekke’de bulamadığı ortamı, Medine’de sağlayacaklarına dair söz verdiler ve Peygamberimizi Medine’ye davet ettiler.

İşkence ve zulmün acımasızca devam ettiği bu günlerde (miladi 622), Allah’tan, Peygamberimize Medine’ye hicret etme müsaadesi geldi. Kur’an bu buyruğu şu şekilde ifadeye koyar: “Küfre sapanlar, seni tutup bağlamaları yahut öldürmeleri ya da yurdundan çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlar, Allah da tuzak kurar. Ama Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfal30)

Hicret planı
Bu ayet nazil olunca Peygamberimiz Mekke’den hicret (göç) kararı aldı. Yol arkadaşı olarak Hz. Ebu Bekir’i seçti. Hicret planını onunla birlikte yaptı. Hicret Medine şehrine yapılacaktı. Mekke müşrikleri hicrete sıcak bakmayacakları için hedef şaşırtarak hicret edilmeliydi. Bu amaca uygun olarak Medine yolunun tam ters istikametinde duran Sevr mağarasında 4 gün saklanılacaktı. Kılavuz olarak Abdullah b. Uraykıt seçildi. Abdullah b. Uraykıt müşrikti, ama güvenilir ve mert bir kişiliğe sahipti. Hz. Ebû Bekir hicret etmek için önceden hazırladığı iki deveyi kılavuza verdi ve dördüncü gün Sevr dağının eteğinde buluşmak üzere onunla sözleşti. Hz. Peygamber, müşriklerin emanetlerini teslim ettikleri en güvenilir şahsiyetti. Onların emanetlerini peygamberimiz muhafaza ediyordu. Bu emanetleri yanında tutmadı. Sonradan onlara karşı kullanırım diye düşünmedi. Bilakis emanetleri sahiplerine vermek üzere Hz. Ali’yi görevlendirdi.

Mağarada kaldıkları dört gün boyunca, Hz. Ebû Bekir’in oğlu Abdullah geceleri gelip şehirdeki gelişmeleri onlara haber verecekti. Hz. Ebû Bekir’in koyunlarının çobanlığını yapan Amir b. Füheyra da koyun sürüsünü mağaraya doğru sürecek, hem peygamberimiz ve yol arkadaşı Ebûbekir’in hem de istihbarat görevlisi Abdullah’ın izlerini kaybettirecekti. Aynı zamanda onların yiyecek ve içeceklerini de götürecekti. Peygamberimiz yol güvenliği için alabileceği tedbirlerini aldı ve gerisini Allah’a havale etti. Plan aynen uygulandı.

Müşrikler her türlü imkanlarını seferber ettiler ama onları bulamadılar. Çünkü Allah onları koruması altına almıştı. Hicret vuku buldu.

Hicret Takvimi
Müslümanlar bu tarihi esas alarak takvimlerini oluşturdular. Ay hesabını esas alan bu takvimin adı Hicret Takvimidir. 12 aydan meydana gelir, ayların adı şöyledir: Muharrem, Safer, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce. Kameri yıl 354 gün olarak elde edilir. Bu nedenle Kameri takvimde aylar ya 29 çeker ya da 30 çeker.

Muharrem ayı ve Aşûre
Muharrem ayı Hicri yılın ilk ayıdır. Bu ay aynı zaman Hac aylarındandır. 10 Muharrem müslümanlar için Aşûre günü olarak bilinir. Müslümanların yaşamında bu günün ayrı bir önemi vardır. Rivayetlere göre:

1. Allah, Hz. Musa´ya Aşûre gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.

2. Hz. Nuh, gemisini Cûdi Dağının üzerine Aşûre gününde demirlemiştir.

3. Hz.Yunus, balığın karnından Aşûre gününde kurtulmuştur.

4. Hz. Adem´in tevbesi Aşûre gününde kabul edilmiştir.

5. Hz. Yusuf, kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Aşûre gününde çıkarılmıştır.

6.Hz. İsa, Aşûre gününde dünyaya gelmiş ve o gün Rabbi’nin katına yükseltilmiştir.

7. Hz. Davud´un tevbesi Aşûre gününde kabul edilmiştir.

8. Hz. İbrahim´in oğlu Hz. İsmail Aşûre gününde doğmuştur.

9. Hz. Yakub´un, oğlu Hz.Yusuf´un hasretinden dolayı kapanan gözleri Aşûre gününde tekrar görmeye başlamıştır.

10. Hz. Eyyûb, Aşûre gününde şifaya kavuşmuştur.( Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140.)

11. Hz. Hüseyin ve arkadaşları yine bugün Yezid’in askerleri tarafından Kerbela’da hunharca şehit edilmiştir.

Kerbela katliamı
Kerbela’da fitne ve fesad ile, dünyaya aşırı bağlanma hırsı birleşmiş ve Peygamber torununun kanı dökülmüştür. Elbette Kerbela’da yaşanan bu müessif olay asırlardır Ümmet-i Muhammed’in ciğerlerini dağlamıştır, dağlamaya da devam etmektedir.

Ancak yıllardan beri devam eden düşmanlıklar, kırgınlıklar, müslümanlara artı bir değer kazandırmamıştır. Acı, sadece Alevilerin değil hepimizin acısıdır. Acılar paylaşıldıkça azalır. Muharrem ayı, onuncu günü vesile yapılarak, müslümanların kardeşliklerine kardeşlik, muhabbetlerine muhabbet katacağı bir gün olarak kutlanmalıdır. “Aşure çorbaları” pişirilerek, Alevi- Sünnî/ müslim- gayrimüslim ayırımı yapılmadan herkese ikram edilmelidir. Müslümanlar aralarındaki Alevi Sünnî ayrılığına bu vesileyle son vermelidir. Herkes barış adına, oluşturduğu toplum binasının temeline bir mala dahi olsa, kendi adına harç koymalıdır. Bu birliğe her zamankinden daha fazla bugün muhtaç olduğumuz gözden kaçırılmamalıdır.

Ayrılık adına hangi tohum ekilmişse terkedilmeli, birlik ve beraberlik adına yeni tohumlar ekilmelidir. Allah bütün mü’minlerin kardeş olduğunu söylerken, aslında müslümanların ayrılığına sebep olan hertürlü vesilenin terkedilmesini söylemektedir. Buyruk şu şekilde ifadeye konulmuştur: “Şu bir gerçek ki, müminler sadece kardeştirler. O halde kardeşleriniz arasında barışı sağlayın ve Allah’tan sakının ki, size merhamet edilebilsin.” (Hucurat 10)

Hicret
Hicret, insanlık tarihinin en büyük hadiselerinden biridir. Hicret, adaletin, huzurun, insan haklarının, insanlık onurunun korunduğu, insana insan olma şerefinin yeniden hatırlatıldığı bir tarihtir.
Hicret, baskı ve dayatma ile İslam’ın nurunun kıyamete kadar söndürülemeyeceği gerçeğinin ispat edildiği bir miladdır.

Peygamber Efendimiz ile birlikte hicret eden müminler, sırf Allah’ın rızasını kazanabilmek için hareket etmişlerdir. Sahip oldukları herşeyi bunun için geride bırakmış, evlerini ve yurtlarını bunun için terk etmişlerdir. Gösterdikleri bu özveri ahlakı, bu kimselerin Allah’a olan gönülden bağlılıklarının çok açık bir delilidir. İnkar edenlerin, Allah’a kulluk etmemeleri yönündeki baskılarına boyun eğmemişlerdir. Allah’ın hoşnutluğunu kazanmanın, dünya hayatında sahip oldukları maddi değerlerden çok daha önemli olduğunu bilerek hareket etmişlerdir. O insanlar Kur’an ahlakını gereği gibi yaşayabilmek için, bu dünya üzerindeki her türlü rahatlığı terk etmeye razı olmuşlardır. Allah Kuran’da onların bu üstün ahlakını şöyle haber vermektedir:

“Onlar ki, inanıp hicret ettiler, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihat ettiler; onlar ki hicret edenleri barındırdılar, onlara yardım ettiler, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır. İman edip de hicret etmeyenlere gelince, hicret edecekleri vakte kadar size onların yönetiminden bir şey düşmüyor. Ama sizden dinde yardım isterlerse, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir topluluk aleyhinde olmamak üzere, kendilerine yardım etmeniz gerekir. Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.” (Enfal 72)

İman ettiklerini söyledikleri halde, hicret etme konusunda kararlılık gösteremeyen kimseler için ise Kur’an şöyle der:”Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin” (Nisa Suresi, 89)

Hicret mü’minin önemli bir eylemidir. Allah hicreti, dünya hayatının menfaatlerinden daha önemli görmektedir. Bu ayet bu çarpıcı gerçeği hicretten geri kalan insanların suratına bütün şiddetiyle vurmaktadır.

Peygamberin buyruğuna tabi olanlar, yaşadıkları tüm zorluklara, inkarcıların baskılarına ve içinde bulundukları zor şartlara rağmen Allah’ın dinini yaşamakta kararlılık göstermişlerdir. Hiçbir şekilde yılmamış ve gevşekliğe kapılmamışlardır. Evlerini, yurtlarını ve kurulu düzenlerini bir çırpıda silmiş atmış, bir an bile tereddüte kapılmamışlardır. Peygamberimiz (sav) ile birlikte büyük bir şevk ve teslimiyetle hicret etmişlerdir.

Günümüz müslümanları, Peygamberimiz’in ve onun arkadaşlarının, Kuran ahlakını yaşama konusunda gösterdikleri bu kararlılıklarını kendilerine örnek almalıdırlar. Hayatları boyunca karşılarına çıkacak tüm olayların kendileri için birer ‘deneme’ olduğunu bilerek hareket etmelidirler. Her zaman tedbirli ve tevekküllü davranmalı ve hiçbir zorluğun kendilerini doğru yoldan ayırmasına izin vermemelidirler. Her zaman hicret halinde olmalıdırlar.

Dileğim, bu yılımızın; insanlık ve İslâm alemi için hayırlı geçmesidir. Herkes ve hepimiz için, kötülüklerden ve günahlardan, her türlü arınmışlığa ve güzelliklere hicretler diliyorum.

1431. Hicri yılınız kutlu olsun.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.