MÜBADELE

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Gün geçmiyor ki, Türkiye’de gündeme yeni bir polemik konusu düşmesin. Ortaya bir laf atılıyor, hadi bakalım hepimiz bu sözün etrafında toparlanıp birbirimize giriyoruz. Hep söylüyorum, başka bir ülkede bu kadar çatışma olsaydı o ülke çoktan çatırdayıp giderdi. Söylenenler genellikle ipe sapa gelmeyen ve tarihi bilgi namına hiçbir varlığı olmayanlardan kaynaklanıyor, diğer konuyu bilmeyen ne kadar adam varsa onlar da kendi açılarından bu konular hakkında kelam etmekten geri durmuyor. Daha iki üç gün önce kanlı teröre verdiğimiz canların acısı yüreğimizdeyken bir bakmışsınız Türkiye’nin geçmişi “faşistlikle” suçlanmaya başlamış. Biz de hemen bu tartışmaya katılıvermişiz.

Başbakan Erdoğan Türkiye’nin geçmişte “farklı etnik ve dini kökenden gelen yurttaşlarını ülke dışına attığını” ileri sürdü. Şimdi acaba neyi kastetti diye düşünmeye başladık. Ermeni tehcirini mi söylemek istedi, yoksa Lozan’dan sonra Anadolu’daki Rum nüfus ile Yunanistan’daki Türk nüfusun mübadelesi miydi kastedilen? Pek anlayamadık doğrusu. Sonra, Cumhuriyet tarihimizde zorla vatandaşlıktan atılan var mıydı diye düşündük. Fakat ülkemizde ikamet ederken zorla sınır dışı edilip vatandaşlıktan atılmanın hiç yaşanmadığı da bilinen bir gerçek.

Ermenilerin 1915 yılında Doğu Anadolu illerinden güneye tehcirinin ne olduğu ortada. Osmanlı Hükümetinin o dönemde Alman olan Osmanlı Genelkurmay Başkanının da önerisiyle uygulanan bir tehcir hareketiydi ve Cumhuriyet döneminden önceki bir hadiseydi bu. Daha sonra evlerine geri dönenleri ve gitmemek için Türk komşuları tarafından korunan, dinini gizleyenleri de unutmamak gerekir. Yani herhalde Erdoğan’ın bu olayı kastetmemiş olduğunu düşünüyorum.

O zaman akla “mübadele”, yani Türk-Yunan nüfus değişimi geliyor. Bu mübadele Türkiye’nin tek taraflı bir tasarrufu değildir. Türkiye yeni devletini inşa etmeye başladığında Kurtuluş Savaşı’nda saldırgan Yunanistan’la işbirliği yapmış olan Rum uyruklarını Yunanistan’a göndermek isterken Yunanistan da yüzlerce yıllık Türk egemenliğinin izlerini silmek için daha önceki (1820 sonrası) katliamlardan canını kurtarmış Türk uyruklarından kurtulmak istemiştir. Günümüzde Ege’de ve Akdeniz’de Girit’ten kovulma öyküleri anlatılıyor hala. Devletler hukukunun tüm kurallarının uygulandığı ve anlaşma gereği gerçekleştirilen bu mübadeleyi sanki Türkiye’nin tek taraflı bir uygulaması gibi mi yorumlamak ve bundan dolayı Türkiye’yi “faşistlikle” suçlamak mı gerekir? Üstelik AB üyesi Yunanistan’ın yakın zamana kadar uyguladığı Vatandaşlık Yasası’nın 19. maddesi gereğince ülkeden giden Türk asıllı – onlara da Türk demezler, Müslüman olarak anarlar – yurttaşlarını sorgusuz sualsiz vatandaşlıktan çıkardığı bilinmesine ve Türkiye’nin bu türden bir uygulamasının hiç görülmemiş olmasına rağmen tutup kendi kendimizi karalamanın ne yararı olduğunu anlamak hiç mümkün değildir.

Türkiye, çok yönlü ve boyutlu sorunlarla boğuşuyor. İçeriden dışarıdan Türkiye Cumhuriyeti’nin meşruiyeti sorgulanıyor. Ülkeyi bölme çabaları her geçen gün artıyor. Pazar günkü gazetelere düşen bir araştırmanın sonuçlarına göre de ülkedeki tutuculuk sürekli yükseliyor. Resmi işsizlik oranının % 17’ye yaklaştığı, bilinen işsiz sayısının 4 milyonu aştığı ve her gün gencecik askerlerimizi şehit verdiğimiz bu günlerde 1920’li yıllarda geçen ve geçmişte kalan bir mübadeleyi konuşuyor, Türkiye Cumhuriyeti’ni karalamaya çalışıyoruz. Bu gidişin gidiş olmadığını söyleyerek noktalayalım.

Hepinize huzur dolu bir hafta dilerim.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.