MÖLLN

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Mölln’de masum yurttaşlarımız gece uykularında yakıldığında ben Başbakanlık’ta Yurtdışı Vatandaş Konuları Müşaviri olarak görev yapıyor ve dünyanın her tarafındaki yurttaşlarımızın sorunlarından yakından ilgilenmeye çalışıyordum. Olayı duyunca Ankara’da büyük bir teessür yaşadık ve bağlı bulunduğum Devlet Bakanı Gökberk Ergenekon’un talimatıyla o zamanki Hamburg Başkonsolosumuzla hemen irtibat kurup neler yapabileceğimizi sordum. Tabii elden artık bir şey gelmiyordu ve o günlerde Almanya’da da her vicdan sahibi insan ciddi üzüntü duydu bu olaydan. Hatırlarsınız, ellerinde mumlarla uzun zincirler oluşturdular, Hamburg’un belediye alanında büyük bir miting de yapıldı yanlış anımsamıyorsam.

Mölln faciası ilk değildi. Daha önce ben Nürnberg’de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ataşesi olarak görev yaparken Oberpfalz’in Schwandorf kasabasında bir gece üç kişilik Can ailesi ile yakılan evin çatı katında eşiyle bozuştuğu için sadece o gece kalan bir Alman komşu katledildi. 1988 Ocak ayındaki bu cinayetin faili sonra yakalandı ve 12 yıllık bir hapis cezasına çarptırıldı. Sanıyorum cezasının üçte ikisini çektikten sonra da salıverildi. Schwandorf olayının akabinde o yıllarda Kuzey Bavyera’da çok önemli etkinlikler gerçekleştiren Kuzey Bavyera Türk Koordinasyon Kurulu’na bağlı dernekler bu kasabada yaklaşık üç bin kişinin katıldığı bir protesto yürüyüşü düzenledi. Bu yürüyüşe ARD ve ZDF ile tüm gazeteler ilk haber olarak yer verdiler. İşin acı tarafı, kasabanın CSU’lu Belediye Başkanı öyle demeçler patlattı ki, neredeyse bir tek ölenlerin suçlu olduğunu ileri sürmediği kaldı! Hatta bizimle görüşmeyi bile reddetti. Çok üzülüp öfkelendiğimizi hatırlıyorum.

Sonra Kasım 1992 Mölln ve Mayıs 1993 Solingen acılarını yaşadık. Fakat Schwandorf’tan tek kelime edilmez oldu. Hâlbuki bu faşist cinayetlerinin ilki bu kasabadaydı ve günahsız insanlar gece yarısı bir melun elin tutuşturduğu evde can verdiler. Evi tutuşturan o cani şimdi büyük olasılıkla her akşam kendi ideolojisini paylaşanlarla bira içerken yüreğinde herhangi bir pişmanlık da duymamaktadır.

Haydi sonraları Schwandorf’u hatırlatmak istemediler ve Mölln ve Solingen kurbanlarını her yıl anarak veya anıyormuş gibi yaparak görevlerini icra etmenin huzuruyla derin uykulara daldılar diyelim, bunları biliyoruz. Daha sonra olanlarla ilgili olarak daha ne olduğu anlaşılıp soruşturulmadan alelacele “bu yangınların ırkçılıkla ilgisi yoktur” diye demeç verenlerin tüm bu cinayetlerdeki payı acaba sizce nedir? Bana hep Schwandorf cinayetlerinden sonra bizimle görüşmeyi reddeden, başsağlığı bile dilememek için ortalardan kaybolan CSU üyesi Belediye Başkanını hatırlatıyor.

Almanya doğal olarak bu türden düşünceleri benimsemeyen, içtenlikle demokrasi ve insan haklarına inanan insanların çoğunlukta olduğu bir ülkedir. Ben buna hep inanmak istedim. Mölln olayından sonra da aile bireylerini yitiren Arslan ailesine o kentin tüm olanaklarıyla ilgi gösterdiğine Hamburg Başkonsolosluğu’ndaki görevim sırasında tanık oldum. Mölln’ün sakinleri olan bitenden çok üzüntü, hatta utanç duymuşlardı. Fakat ne yazık ki, bu yılın ilk aylarında olduğu gibi “tesadüf” olarak adlandırılan çok sayıda yangın olayı yaşandı Almanya’da. Bunların her olasılığa karşı şiddetle kınanması veya ciddi önlemler alınması gerekiyordu, şimdi gerçi Türkiye’de yaşıyorum, ama pek bir önlem alındığını doğrusu duymadım. İnşallah yanılıyorumdur.

Mölln’de yaşamını yitiren Bahide Arslan, Yeliz Arslan ve Ayşe Yılmaz’a rahmet, geride kalanlara sabır ve bu türden olayları önlemekte gecikenlere akılla izan diliyorum.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.