MODELİMİZ AHLAK OLURSA

ABONE OL
18:57 - 01/10/2020 18:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Hesap gününe inanan insan bilerek ve isteyerek yalan söyleyemez. Çünkü o gün hesap vermek çetin olacaktır. Din Günü’nün Sahibi soracaktır o hesabı. Hesap gününe inanan bunu bilir.

Bizlere öğretilen İslâm’ın beş şartında aktivite yoktur. Sembolik hareketlerle tapınmayı esas almışlardır bu şartları öğretenler. Bu şartlar günlük hayatta Kur’an’ın bizden istedikleri de değildir:

Şahadet kelimesini söylemekle Müslüman oluruz. Namaz emriyle Allah’ı hatırdan uzak tutmamaya çalışırız. Oruç tutmakla kendimizi disipline ederiz, zekât emriyle başkalarının lehine kendimizde var olan mallardan fedakârlık yaparız, hac ibadetiyle dünya Müslümanları bir araya gelir ve sıkıntılarını paylaşırlar.

Dikkat edilirse bu ibadetlerin hepsi ritüellerle ifade edilir, semboliktir. Namazın dışındaki İslâm’ın şartlarıyla yılda bir kere karşılaşırız. Bu anlayışa göre Müslümanların genelini ilgilendiren İslâm’ın şartı bir demektir. Yani Müslüman günlük yaşamında çekip çevirecek ona yön verecek, onu hizaya sokacak ve onu eğitecek, kimlik sahibi yapacak, duyarlı kılacak, duruşunu belirleyecek bir şart koyulmamıştır bu şartların içine.

Evden camiye camiden eve anlayışını, bu şartları İslâm’ın şartları olarak kabul edenler oluşturmuştur. Bu anlayışın sahipleri Hac ibadeti için, “Daha erken” derler. Yapılacak daha çok işlerinin olduğundan dem vururlar. Mesela, çocukların evlendirilmesi bu bahanelerden biridir.

Şiîlerde İslam’ın şartı 6 olarak belirlenmiş. Sünnilerin benimsedikleri şartlara Cihad ve Emri bilma’ruf ve nehy-i ani’l-münker ilave edilmiş. Şiileri Sünnilere göre daha duyarlı kılan ve zinde tutan bu ilave şartlar olsa gerektir diye düşünüyorum.

Sünniler de İslam’ın şartlarını şu şekilde tespit etselerdi, bugün Karunlaşmazlar, Bel’amlaşmazlar ve Firavunlaşmazlardı belki. Belki Muhafazakâr zamparalar da türemezdi ozaman…

Yalan söylememek, Haksız kazanç elde etmemek, Gıybet yapmamak, Amel-i Salih, Zulmetmemek, Haddini bilmek.

İslâm’ın şartları olarak insanların önüne bu şartlar konsaydı; Sünnî Müslümanlar da daha duyarlı olurdu. Egoistlikten uzak, paylaşımcı bir yaklaşımla İslâm’ı yaşamaya çalışılırdı ve örnek Müslümanların sayısı artardı toplumda.

Yılmaz Gün bir yazı kaleme almış ve öyle bir konuya değinmiş ki, bu konu Müslümanların yumuşak karnı. Bu yazıyı okuyanlar kendilerini test etsinler, bakalım kaç kişi sınavı kazanacak. Aynen istifadenize sunuyorum:

„Modelimiz Güzel Ahlâk olursa:

Bana, Peygamber Efendimiz bize miras olarak ne bırakmıştır diye sorulsa; galiba cevabım güzel ahlâk olurdu. Diğer ameller arkasından gelirdi. Zira Efendimiz’in bize bıraktığı en önemli ve öncelikli olan mirası güzel ahlâktan başkası olamaz. Ben önceliğin güzel ahlâktan başka bir amele verilmesini ihtimâl dışı görüyorum.

Güzel ahlâk güven ortamını oluşturur. Hayatın her alanına müdahil olur ve böyle bir ortamda başarı kaçınılmazdır. Ben çeyrek asırdan beri serbest meslek sahibi olarak piyasada iş yapıyorum. Benim işimi yapan benim bölgemde en az 500 firma var. Benim firmam bu 500 firma arasında aranan bir firmadır. Müşterilerimin beni tercih etmelerinin sebebi yaptığım işin çok kaliteli oluşu değildir. İşi zamanında teslim etmem ve verdiğim sözde durmamdır, güven duygusudur. En azından ben böyle düşünüyorum. Hem güvenilir birisi olur hem de işinizi kaliteli yaparsanız aranıyorsunuz, ilgili ortamlarda adınızdan söz ediliyor. Zor olan yolları, kolayca aşmanın yolu, güven duygusundan geçiyor.

Yaşadığımız dünyada insanlar, aşırı kazanma hırsı yüzünden güvensizlik ortamları yaratarak aslında kendi kendilerinin sonlarını getiriyorlar. En azından süreci hızlandırıyorlar. Güven, her insanda olması gereken öyle iyi bir özelliktir ki, tek başına birçok kapıyı açacak güce sahiptir.

Güzel ahlâkın, güven duygusunun zekât miktarı kadarı bile, bize nice gönül kapılarını ardına kadar açacaktır, açmıştır, açmaktadır. Emin olarak bilinen insana açılmayacak kapı yoktur. En çok muhtaç olduğumuz duygu güven duygusudur: Babanın oğluna, hanımın beyine, çocuğun babaya, âmirin memuruna, halkın devletine, esnafın müşterisine, müşterinin esnafa, öğrencinin öğretmenine duyması gereken duygudur bu duygu…

Dünya Müslümanlarının ve Avrupa’da yaşayan bizlerin teknolojisi yoktur. İnsanlara kendimizi kabul ettirmek itiyorsak bu kabulü, teknolojik üstünlükle şu anda yapmamız mümkün değildir. Güzel ahlakla desteklenmeyen böyle bir üstünlüğü İslâm onaylamaz zaten. Ancak elimizde teknolojik üstünlükten binlerce derece daha üstün olan ahlâki değerlerimiz var. İşte bu değerlerimizle insanlığın karşısına çıktığımız zaman açamayacağımız kapı olmayacaktır. Biz, bize ait olan bu yüce değerlere sahip çıktığımız ölçüde varlığımızdan söz ettirme imkânını yakalamış olacağız. Bizim en büyük sermayemiz güzel ahlâkımız olmalıdır.

Hz. Yusuf’u kuyudan çıkarıp sultan yapan güzel ahlâkıdır, güvenilir olmasıdır. Hz. Muhammed’i, daha vahyi almaya başlamadan güvenilir kılan güzel ahlâkıdır, güven vermesidir.

Bizler Avrupa’da yaşıyoruz. Güzel ahlâkımızla bir türlü örnek olamadık bu Alman toplumuna. Biz Efendimiz’in fiilî sünnetini bir kenara bırakarak, sadece sakalımızın uzunluğuyla, sarığımızın beyazlığıyla, şalvarımızla, çarşafımızla örnek olmaya çalıştık. Bu da olmadı, tepki doğurdu.

Öte yandan, Türkiye’ye diktiğimiz apartmanlarımız varken, onlardan şıkır şıkır kiralarımızı alırken, tarlalarımızdan, çay bahçelerimizden, fındık, fıstık ve üzüm bahçelerimizden ek gelirler elde ederken Harz IV ‘den geçinmeye devam ettik, hâlâ da devam ediyoruz. Yaptığımız bu yanlışlığı hak olarak savunmayı da ihmal etmedik, etmiyoruz da.

Beyanname doldururken de o gelirlerimizden bahsetmedik, etmiyoruz da, yalan beyanda bulunarak almaya devam ediyoruz sosyal yardım parasını. Çakma tarikatlar kuruyoruz, çakma hükümetler kuruyor hükümetler yıkıyoruz. Bu durumda olan Müslümanlara Allah neden yardım etsin ki.”

Bu durumda olan Müslümanın burnu niçin pislikten kurtulsun ki. Bu durumda olan Müslüman Almanlara nasıl örnek olsun ki. Bu durumda olan Müslümanlara Alman kamu otoritesi nasıl güvensin ki… Bu durumda Sarrazin’lerin sayısı niçin artmasın ki…

Sonuç:

Hesap gününe inanan Müslüman yalan söylememelidir. O bulunduğu ortamda model insan olmalıdır. Maddeye biçtiği değerle, konuşmasıyla, insanlara olan saygısıyla, iş ahlâkıyla, komşuluk ilişkileriyle, giyim ve kuşamıyla, fakir-fukaraya yardımıyla o model insan olmalıdır. Çünkü o ahirete ve oradaki hesaba inanan insandır.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.