MOCCA ZİYARETLERİ (II)

ABONE OL
18:12 - 01/10/2020 18:12
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

MOCCA ZİYARETLERİ (II)


Berlin’de iş temposu oldukça yüksek. Anlaşılan o ki, 24 saat işadamlarımıza yetmiyor. 1961 yılı itibariyle Avrupa’ya yeni bir sefer düzenleyen Türkler bu kez iş bulmak için buralara geldiler. Türkler Birinci Dünya Savaşı’nda çok ağır bedel ödediler.  Arkasından Kurtuluş Savaşı da gelince, Ortadoğu’da, Balkanlarda ve Çanakkale’de perişan oldular. Üç kıtada 600 sene adaletle hükmeden Osmanlı Anadolu’ya sıkıştı kaldı. 

Birinci Dünya Savaşı’nda müttefikimiz olan Almanya da, İkinci Dünya Savaşı’nda bizim gibi perişan olmuştu, toprak kaybına uğramıştı, yaralıydı, onun da kolu kanadı kırılmıştı; kırılmıştı ama onun matemi uzun sürmedi. Hemen kolları sıvadı, toparlanma sürecine girdi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’na katıldığı ve yerle bir olduğu halde…

Türkiye savaşı önce bırakmasına rağmen toparlanma sürecine girememişti veya iş başındakiler, Osmanlı’yı paramparça eden güçlerin elinden kurtulamadığından dolayı ülkeleri için taş taş üstüne koymamayı kendilerine vazife edinmişlerdi.  

Her ne sebepten olursa olsun, Türkler ekmek peşine düştüler. Kendilerine açılan Avrupa kapısından içeri girmek için tereddüt bile etmediler. Kendi ülkelerinin imarı yerine yıllarca Avrupa’nın, Almanya’nın imarı için en ağır işlerde çalıştılar, belleri büküldü, saçları beyazladı, ciğerleri iflas etti… Ama onlar Almanya’yı Almanya yaptılar. 50 sene gibi uzun bir zamanı geride bırakarak bugünlere geldiler. Geldikleri yerden baktığımızda imkânsızlıklara rağmen bu işçilerin ve çocuklarının çok şeyleri başardıklarını görüyoruz. Bazılarının okuma yazmaları bile olmayan o güzel insanların çocukları fevkalade önemli işler başarmışlar. İş dünyasına market işletmeciliğiyle başlayan Türkler, imbislerde bockwurst yerine döner satmaya başlamışlar ve 2000’li yıllara geldiklerinde büyük ölçekli işletmelerin sahibi olmuşlar. Döner imalathaneleri, mobilya imalathaneleri, fabrikaları kurmuşlar. Gayrimenkuller satın almışlar. Ülke ekonomisine katkıda bulunmaya başlamışlar.

Hayalleri var işadamlarımızın. ‘Biz paramızı kazanıyoruz, bundan sonrası bizi ilgilendirmez.’ demiyorlar. Vakıflar kurarak, özel okullar , özel üniversiteler açmak istiyorlar. Camilerin arka binalardan, bodrumlardan, apartman katlarından kurtarılıp  kültür merkezleri haline getirilmesini istiyorlar… Kazançlarını eğitime, geleceklerine yatırmak istiyorlar, kimliklerini koruyarak Almanya’nın geleceğine damgalarını vurmak istiyorlar. Göğsümüz kabardı. Çıktığınız bu yol kutsal bir yoldur. Mevla’m sizlere yardım edecektir. Yolunuz açık olsun…

İşadamlarımızın şikâyetleri de var. Türklerin darmadağın olmalarından şikâyetçiler. ‘Birlik ve beraberlik içinde olmak lazım gelir.’ diyorlar. Mezhepler ve ırklar arasındaki çatışmalar onları da rahatsız ediyor. Sivil toplum kuruluşlarına önemli görevlerin düştüğü konusunda hemfikirler.  

Başsağlığı




Yolumuz bu kez şehitlik Camii’ne düştü. Yılmaz Gün kardeşimizin valideleri vefat etmiş. Onun cenaze namazına katıldık ve baş sağlığı diledik. Bu cenazeler birinci neslin son cenazeleri olsa gerektir. Birinci nesil tükeniyor. Ne hayallerle geldiler kim bilir Almanya’ya. Hayallerinin ne kadarını gerçekleştirdiler bilemiyoruz. Bildiğimiz kadarıyla onca imkânsızlıklara rağmen ısrarcı oldular, yıkılmadılar, ayakta kaldılar. Şu anda musalla taşında namazları kılınan cami gibi nicelerini yaptılar. Dualarımız onlaradır. Nur içinde yatasınız.

Mezar ziyareti




Cenazeleri Berlin’e defnedilen Müslüman kardeşlerimiz de var artık. Zeki Bina onlardan biri. Namazdan hemen sonra onu ziyaret ettik. Yaptığı çalışmaları andık ve dualar okuduk. Orada bulunan diğer vatandaşlarımıza da dualar okuduk. Dr. Yusuf Zeynel Abidin, Nuri Karademirli ve Ayhan Aydın’ı da hayırla yâd ettik. Ölülerimizi unutmamamız gerekiyor. Her fırsatta onları ziyaret etmeliyiz, etmeliyiz ki; kim olduğumuzu unutmayalım. Gelecek nesiller de bizden örnek alarak bu ziyaretleri devam ettirsinler. Arefe günleri veya bayramlarda onları mutlaka ziyaret ederek geleneklerimizi yaşatmalım.

Yeni bir Berlin Duvarı mı?




Şehitlik Camii’nin önüne bir duvar yapıyorlar. Hapishane duvarı gibi. Ucube demek belki daha doğru olacak. Berlin Duvarı 1989 da yıkıldı ama, Şehitlik Camii yönetimi o duvarın yıkılmasına çok üzülmüş olmalı ki, yeni duvarlar yapma peşine düşmüş. Yoldan gelen-geçenler şehitliği görmesinler diye (!) cami müştemilatı boyunca duvar örüyorlar.  Maksat mezarları korumaksa, demir çitle çok güzel bir şekilde koruma altına alınabilir.  Böylece yoldan gelen-geçenler de mezarlarla birlikte cami müştemilatını görme fırsatını yakalarlar. Ben yetkililere buradan sesleniyorum: Lütfen bu ucubenin inşasını yeniden gözden geçiriniz.

 


Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.