MİNARE BAHANEDİR

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Adem ve Havva sembol isimleriyle insan oğlu dünya hayatına adım attı. Üçüncü kişi olan şeytan onların peşine takıldı. Görevi insan oğlunu rahatsız etmek, onların başına gücü yettiği oranda çorap örmek idi. Kur’an bu mücadelenin adına Hak ve batıl mücadelesi der.

Hakkı temsil edenler adaletten insan haklarından yana olanlardır. Batılı temsil edenler ise zulüm yanlılarıdır. Bunlar güç kullanarak varlıklarını sürdürürler. Güçsüz oldukları zaman yalakalık yaparak ayakta kalmaya çalışırlar.

Güç kullanarak varlıklarını sürdürmeye çalışan devletler/milletler kendi çıkarları için hertürlü mücadeleyi mübah görürler. Bu devletlerin önde gidenlerini Avrupa devletleri, Amerika ve Rusya olarak isimlendirmek mümkündür. Bu devletler hedef olarak önlerine müslümanları koymuşlardır.

Mesela Papa II. Urbanus 18 Kasım – 28 Kasım 1095 tarihleri arasında Fransa’nın Clermont kentinde bir kurultay toplayarak Avrupa’nın liderlerini Müslümanlarla savaşa çağırmıştır. Bu çağrıya cevap veren ordular 1097 yılında ilk defa Anadolu’ya girerek Birinci Haçlı seferini başlatmışlardır.

Birinci Haçlı Seferi’nden sonra 10’a yakın Haçlı Seferi yapılmıştır. Haçlılar girdikleri yerleri talan ediyor, çoluk -çocuk, kadın, ihtiyar demeden herkesi kılıçtan geçiriyorlardı. Haçlı seferlerinde asıl hedef müslümanların tarihten silinmesiydi. Bu savaşlar 1270 yılına kadar devam etti. Savaşlar bu tarihte durmadı. 1270 yılından sonra müslümanlarla olan savaşlar başka isimler altında yine devam etti. (Kosova, Viyana, Mohaç vd.)

1618 ve 1648 yıllarına gelindiğinde Avrupa’da bulunan pek çok devlet birbiriyle savaşmaya başladı. Bu kez hıristiyanlar arasında mezheb savaşları başladı. Savaşların sebebi yine dindir. 30 yıl sürmüştür bu savaşlar. Bu savaşlar protestan-katolik savaşı olarak algılanabileceği gibi, dini sebeplerin yanında siyasal güçlerin politik çıkarları olarak da algılamak mümkündür. Savaşın galibi protestanlar olmuş ve Westphalia barışı ile sona ermiştir.

15. yüzyılda köle ticaretinin başında yine Avrupalıları görürüz. Bu durumu en iyi anlatan terim İngilizce bir deyim olan “Afrika’ya hücum”dur. Daha sonraki tarihlerde her Avrupa ülkesi kendisine sömürebileceği bir Afrika ülkesi bulmuştur. O ülkelerde misyonerlik faaliyetlerine büyük önem verilmiştir. Amaç insanları ruhen de köleleştirmektir.

Rus Çarlığı’nın 1917’deki Büyük Ekim Devrimi’yle yıkılmasından sonra, aynı topraklar üzerinde kurulan ve 1991’e kadar varlığını koruyan devlet Avrupalının korkulu rüyası oldu. Avrupalı düşman olarak bu kez kırmızı rengi seçti. 1989 da Berlin Duvarı yıkılıca Avrupalı başa dönerek müslümanlarla olan mücadelesine hız verdi. Düşmanın rengi artık yeşildir.

11 Eylül 2001 de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne çarpan uçaklarla yeşil renk ile olan mücadele netleşti. Demokrasi ve insan hakları bahanesiyle Afganistan ve Irak işgal edildi. Bir çok İslam Ülkesi kara listeye alındı.

Avrupa’da yaşayan müslümanlar inançlarından dolayı kınanmaya, küçük görülmeye, alay edilmeye ve horlanmaya başlandılar. Bir gün baş örtüleriyle gündeme taşınan müslümanlar, öbür gün sakallarıyla, zoraki evliliklerle, recim cezalarıyla, karikatürlerle gündeme taşındılar. Şimdi de minareleriyle gündeme taşınıyorlar.

Velhasıl, Avrupalı Adem ve Havva’dan beri kendine seçtiği düşmanıyla olan savaşını sürdürmektedir. Bu mücadele kıyamet sabahına kadar devam edecektir. Bu mücadelenin galibi, gerçek insan hakları savunucuları ve gerçek adalet sahipleri olacaktır.

Bu güne kadar yapılan saldırıları ferdi saldırılar olarak değerlendirmek mümkündü, bu gün durum değişti Devlet ve millet elele vererek topluca bir mücadele başlattılar. Hedefte ki renk yeşildir. Bu düşmanlığın adı İslam düşmanlığıdır. Minare bahanedir. Minare uzun olsa ne olur, kısa olsa ne olur.

Bu vesileyle Avrupalı gerçek yüzünü göstermiştir. Avrupa hayranı olan saygı değer vatandaşlarımız bu olaylardan sonra herhalde kendilerine çeki düzen vereceklerdir.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.